Hasan Öztürk

Dostoyevski, hakkında yazılacakların yetersizliğini vaktinden önce haber vermiş yazar izlenimi bırakmıştır bende çünkü onu ve onun kişilerini yazmak, onun yaşadıklarına tanık olmadan mümkün olamazmış gibi geliyor bana. Bu böyle ancak Moskova’da 8 Haziran 1880’de Puşkin heykelinin açılış törenindeki kıskanılacak konuşmayı yapan Dostoyevski hakkında yazacakların –Joseph Frank’ın Dostoyevski Çağının Bir Yazarı (Everest 2016) türündeki kitabı okumayı göze almanın güçlüğünü bilerek hiç olmazsa Stefan Zweig’ın Dostoyevski (Dünya Fikir Mimarları C.II, Ank.1999) yazısıyla yola çıkmalarının kaçınılmazlığını söylemeliyim. Timsah (Timsah, Cem Yay., İst.1973) öyküsü için yazıya, usta anlatıcının “giriş” cümleleri, “Fyodor Mihayiloviç Dostoyevski’yi, hakkını verecek şekilde anlatmak, iç hayatımız bakımından taşıdığı büyük önemi tam olarak dile getirmeğe çalışmak güç ve cüretli bir iştir. Kişiliğinin zenginliği ve güçlülüğü, onu gerektiği şekilde değerlendirmemize imkân vermemektedir.” ile başladığımı belirtmeliyim.

Dostoyevski’nin en kapsamlı biyografisi Dostoyevski Çağının Bir Yazarı (Everest 2016) kitabının yazarı Joseph Frank’a göre, Dostoyevski’nin Gogol’ün “Burun” öyküsünden esinlenerek yazdığı bitmemiş taşlamalı hikâyesi “Timsah” (1865), sirkteki timsahın yuttuğu memur İvan Matveiç’in başından geçen sıra dışı olayları konu edinmektedir. Çıkacağı Avrupa seyahatinin hemen öncesindeki akşam, seyrettiği timsahın nasıl olduysa yuttuğu İvan, yakınlarının telaşına karşın timsahın karnındayken dışarıdakilerle konuşmalarını sürdürür, onları sakin olmaları konusunda uyarır. Dışarıda timsahın sahipleri, timsahın kendileri için geçim kaynağı olduğunu söyleyerek insan yuttu diye ona ceza/zarar verilemesini engellemeye çalışırlar. Kocasının, timsahın karnındaki durumuna her geçen gün daha fazla alışmaya başlayan Yelena İvanona, günlük yaşamına kaldığı yerden devam eder. Bu garip sorunu çözmesi beklenen bürokrasi de soruna ilgisiz davranır.

Dostoyevski’nin, 1865 başlarında dergisi Epokha’nın kapandığı günlerde yazdığı “Timsah”, oklarının hedefi belli –Yeraltından Notlar’ın izinde hayli ironik bir eleştiridir. Haldun Taner’in 1961’de radyo oyununa dönüştürdüğü hikâyenin Türkiye için de ayrı bir önemi vardır çünkü oyun 2017’de bu kez sahnede sergilenmiştir. Hikâyenin “tahsil görmüş” memuru İvan, tarihî yolculukta denizin ortasında yok yere kalakalmış gemiden denize atılan “günahkâr” peygamber Yunus’u akla getirmektedir. İvan, timsahın karnındayken dışarının düzeni sağlanmıştır, Yunus da gemiden atılınca deniz sakinleşmiştir. Yunus, balığın karnındayken nasıl ki gemi yoluna devam etmişse, İvan da timsahın karnındayken hayatın düzeninde hiçbir gayritabiî değişiklik olmamıştır. Doğrusu, ilginç bir benzerlik bu.

“Timsah” öyküsünün Dostoyevski’nin mi demeli hedefinde, zamanındaki bürokrasi/yönetim ve Çernişevski olduğu açık. Öyküler (İletişim, 2011) kitabına “Önsöz” yazan Joseph Frank, Dostoyevski için “1865’ten beri, bitmemiş hikâyesi ‘Timsah’ta saygın radikallerden, yayıncı N.G. Çernişevski hakkında alegorik bir karalamaya yer vermekle suçlanıyordu.” diyor. Öyle ki hikâyenin ikinci bölümünü yayımlamaktan vazgeçmesi bile istenmiş Dostoyevski’den. Hakkındaki Çernişevski iddialarının doğru olmadığını söyleyen Dostoyevski, bu tür bir eleştiriyi gerektirecek düşüncesi olmadığını anlatmaya çalışmış sonraki yazdıklarında.

1862’de tutuklanıp gönderildiği hapishanede yazdığı Nasıl Yapmalı? adlı romanıyla sosyalizme bir tür “amentü” belirleyen Çernişevski, öncü radikallerden biridir. Dostoyevski, ütopik romanın yankılarının devam ettiği günlerde yazdığı “Timsah” hikâyesinde, “gericilerin iftiralarıyla radikallerin boş hayalleri arasında bir orta yol” (J. Frank) bulma düşüncesiyle olmalı Çernişevki’ye iğneleyici göndermeler yapar. Öyküde, İvan’ın kurtarılması için gidilen yetkili Timofey Semyoniç, pek oralı olmadığı gibi, atılgan biridir, hatta kurumludur da. Her konuda ‘ilerici’dir. “Görün işte, ilericilik nereye götürüyor insanı!” der. Timofey Semyoniç’e göre “gereksiz bilgilerle dolu insanlar her yere sokuyorlar burunlarını” ve bu nedenle de başlarına olmadık işler geliyordur. Yine de timsahın karnında “bol bol düşün(mek)” için “boş zaman” bulmasından ötürü kendini şanslı saymalıdır İvan. Bu kötü zamanında hiç olmazsa maaşının ödenmesi isteğine karşı Timofey Semyoniç, onun “yan gelip yatarak” başkalarını da özendirip “para almak umuduyla” onların da “yan gelip yatmak isteyecek” olmalarını sakıncalı bulur. Yetkililerden olumlu karşılıklar alamadan dönen Semyon Semyoniç’i, timsahın karnındaki arkadaşı İvan şaşırtır: “Bu boş kalabalığa akıl vermeye başlayacağı” umudundadır İvan. O, kendisini tutsak saymaz, aksine “hep yüce ülkülerle dolu olarak, yalnız şimdi, boş zamanlarımda insanlığın kaderini düzeltmeyi hayal edebilirim.” der. Öyle ki insanlar, söylediği “her vecizeyi” mutlaka “düşünecekler, başkalarına anlatacaklar, dergilerine basacaklar” kanısındadır. 1863’te yayımlanan Nasıl Yapmalı? adlı romanın, Joseph Frak’ın Çağının Bir Yazarı kitabındaki deyişiyle “o güne kadar kurgu edebiyat biçiminde yazılmış propaganda kitaplarının en başında gelen ve Lenin’e de “ilham kaynağı” olmuş, bir tür “hayat ve bilgi ansiklopedisi” olduğu göz önüne alındığında Dostoyevski’nin, kendisinden yıllar sonra Andrey Platonov’un Çukur romanına esin kaynağı olacak göndermeleri daha bir önem kazanıyor.

Hikâyeye adını veren timsah ile iktidarı sembolize eden Dostoyevski, “kocaman bir boş çuval” olarak gördüğü timsah için “yalnızca keskin dişlerle donatılmış kocaman bir ağız; ağızdan sonra da kocaman, uzun bir kuyruk” der ve ekler: “İşte hepsi bu aslında.” En önemli özelliği “insanları yutmak” olan timsahın bunu gerçekleştirebilmesi için “içini boş yapmak gerekir” kuşkusuz. Dostoyevski’nin şu cümlesine bakınız: “Timsahın iç yapısı da […] hem yutması, hem de el altında olan bir şeyle de doldurulabilmesi için boş olmak zorunda.” Belki de Yahya Kemal, “her yerde ve her zaman devlet uysal ve uslu bedenler ister” dediğinde, Dostoyevski’nin bu “el altında olan” dolgu malzemelerinden söz etmiştir.

Dostoyevski’nin “Timsah” hikâyesinin bizdeki tanınmışlığı 27 Mayıs1960 askerî darbesi sonrasındadır. Milli Birlik Komitesi, 28 Ekim 1960 tarihli bir yasayla 147 öğretim üyesini üniversitelerinden uzaklaştırınca listede adı geçenlerden biri olan Haldun Taner de Dostoyevski’nin öyküsünü radyo oyununa çevirerek bir gecelik korsan radyo oyunuyla Milli Birlik Komitesi’ni eleştirir. KHK ile görevden uzaklaştırmalar olunca Haldun Taner’in oyunu bu kez 27 Mayıs 2017’de sahnede sergilendi. 147’ler, bir yıl sonra dönebilmişlerdi görevlerine, yeni dönemde son durum ne olacak henüz belli değil. Bizde öykünün itibar gördüğü her iki dönemde de olay, yutanlar ve yutulanlar açısından öne çıktı. Oysa Dostoyevski, hikâyede salt devleti/bürokrasiyi değil ütopik/hayalci Çernişevski özelinde aydınları da eleştiriyordu; bu aydın eleştirisi bizde biraz güme gitmiş görünüyor.

Timsahın ağzıyla kuyruğu arasındaki “bir çeşit kauçuktan yapılmış” karnında oldukça mutlu bir yolculuk sürdüren İvan, vaktiyle “çalışmaktan ya da dünyanın bayağı eğlencelerinden boş vakit bulamamış olmaktan” yakınarak “yeni bir teori” bulacağından söz ediyor dışarıdaki arkadaşına. Dikkat ettiniz mi hiç, siyasal iktidarların merkeze topladığı yuttuğu mu demeli sayıları hayli kabarık bürokrat/danışman topluluğu da, “orada ne iş yapıyorlar” diye her dönem kendilerine getirilen eleştirilere âdeta nispet edercesine sürekli bir şeyleri değiştirerek cevap verirler. 

Arka Kapak dergisi 27. sayı