Barış Saydam

Türk sinemasıyla ilgili en büyük sorunlardan biri de “kaynak kitap” olarak kullanılabilecek temel eserlerin çok fazla olmamasıdır. Hazırlanan sözlükler de ansiklopedik Türk sineması tarihi kitapları da nesnellikten uzak, yazanların kendi kişisel tarihlerine ve beğenilerine yoğunlaşan kitaplardır. Bu temel eserler üzerinden sinema tarihimizi okumak, değerlendirmek ve yeni çalışmalar üretmek oldukça zordur.

Bunun temel nedenlerinden biri bilgi ve belgeye ulaşmanın çok meşakkatli bir süreç gerektirmesidir. Özellikle de kişisel ilişkileriniz yoksa, kaynaklara erişiminiz çok zordur. Eriştiğiniz kaynaklar da bölük pörçük olduğu için bu alanda harcayacağınız efor ve zamanın karşılığını alamazsınız.

Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya ve Amerika gibi ülkelerde ise kaynak kitapların fazlalılığı ve kamuya açık arşivlerin sayısı şaşırtıcı oranlardadır. Kaynaklara ulaşmak ve araştırma yapmak kolay olduğu kadar da keyifli bir hale gelir. Örneğin Fransız sinemasının tarihi son on yılda yazılmamıştır. Yaklaşık 70-80 yıldır bellidir. Lumiere Kardeşler’in ilk filmlerinden beri düzenli bir film arşivleri, yayınlar ve araştırmalar devam etmektedir. Sinema, kendi tarihini yazarken, çevresindekiler de bunun izlerini takip ederek bu tarihe katkı sağlamıştır.

Türkiye’ye döndüğümüzde ise, Rakım Çalapala ve Nurullah Tilgen gibi ilk dönem sinema yazarlarının izinden giden Nijat Özön’ün ilk geniş ve kapsamlı kaynak kitabı olan Türk Sineması Tarihi (1896-1960) ile karşılaşırız. Çalapala ve Tilgen ikilisinin çalışmalarını esas alarak bunların üzerine kapsamlı bir araştırma yapan, dönemlendirmeye girişen ve sinema tarihini kişilerle de birlikte ele alan Özön’ün kitabı hâlâ literatürdeki en önemli eserdir. Ondan sonra Türk Sinema Tarihi yazan Giovanni Scognamillo, Burçak Evren ve Rekin Teksoy gibi sinema tarihçileri Özön’ün eserini temel alırlar. Sinema tarihimizin en büyük eksiklerinden birini oluşturan bu tavır, yeni araştırmaların önünü kapattığı kadar sinema tarihimizin “yazılmamış” tarafının da gözardı edilmesine neden olur. Özellikle Osmanlı dönemindeki sinema uzun süre “yok sayılmış”, bu dönemde sinemanın fazla gelişmediği, dünya standartlarının çok gerisinde kaldığı ve üzerinde durulmaya değer olmadığı fikri kök salmıştır. Yıllar sonra sinema tarihçisi Ali Özuyar’ın bu alandaki çalışmaları sayesinde Osmanlı döneminin sinema tarihimiz açısından önemi ortaya konmuş ve kapsamlı bir bakışın eksikliği ortaya çıkmıştır.

Paris’ten Pera’ya Türkiye’de sinema
Sula ve Yorgo Bozis
’in Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar kitabı da Türk sinema literatürü açısından tam da böylesi bir bakışın eksikliğini doğrular nitelikte bir çalışma. Genç Sinema ve Çağdaş Sinema dergilerinin kurucularından olan, bir dönem Sinematek’te genel sekreterlik görevinde bulunan ve çeşitli belgesel çalışmalarına imza atan Yorgo Bozis’in eşiyle birlikte hazırladığı kitap sinemanın doğuşuyla başlar. Sinemanın ortaya çıkış serüveninden sonra Osmanlı topraklarına nasıl girdiği, geliştiği ve yerleştiği önemli bilgi ve belgelerle desteklenir. Örneğin, Osmanlı topraklarında yapılan ilk halka açık film gösterimi Galatasaray’daki Sponeck Birahanesi’nde 12 Aralık 1896 tarihinde yapılır. Nijat Özön’ün kitabında bu gösterimin tarihi 1897’dir ve gösterimi yapan kişi Sigmund Weinberg olarak geçer. Özön kitabında bu bilgelere yer verirken, Ercüment Ekrem Talu’nun 15 Ekim 1943 tarihinde Perde-Sahne dergisine yazdığı hatıratından ve Nurullah Tilgen’in Yeni Yıldız dergisinde yayınlanan “Bugüne Kadar Filmciliğimiz” (3 Şubat 1956) isimli makalesinden yararlanır, bu isimlere atıfta bulunur. Özön’den sonra Scognamillo ve sırasıyla diğer sinema tarihçileri de aynı tarihi ve kişiyi esas alırlar. Burçak Evren ve Ali Özuyar’ın son dönem çalışmalarında bu bilginin doğru olmayabileceğine değinilir. Oysa Bozis çiftinin Rum ve Pera basınında yaptığı tarama bu bilgilerin yanlış olduğunu ortaya çıkarır. Gösterimle ilgili The Levant Herald and Eastern Express gazetesinin 12 Aralık 1896 tarihinde yayınlanan ilan ve Rum basınında bu gösterimin D. Henri tarafından yapıldığını gösteren haberler uzun süre yanlış olan kritik bir bilginin de düzeltilmesini sağlar. Sinema tarihi böylece aradan geçen yüz yıla rağmen yeniden şekillenir.

Yazının başında da değindiğimiz gibi temel kaynak kitapların doğruluğu bir ülkenin sinema tarihinin doğru bir şekilde algılanabilmesi ve yeni çıkan çalışmaların da daha sağlıklı değerlendirilmesi için büyük önem taşır. Bozis’lerin kitabı bu açıdan Türk sinema tarihi üzerine çalışanlar için taze ve yeni bir bakışı beraberinde getirir. Klişeleşmiş tarihi bilgileri yeniden sınamamıza olanak sağlar. Rum basını ve Rum sinemacılar üzerine yoğunlaşan kitap kuşkusuz bütün bir sinema tarihini içermiyor. Ama büyük resmin yüzyıldır eksik kalan (Rum basını anlamında) bir parçasını tamamlıyor. Osmanlıca ve Fransızca gazete ve dergi taramalarıyla da desteklenmesi gereken bu çalışma, bütünlüklü bir Türk sinema tarihi ortaya koymak açısından kilit bir öneme sahip.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Paris’ten Pera’ya Sinema Ve Rum Sinemacılar – Yorgo Bozis / Sula Bozis
Yapı Kredi Yayınları