Uğur Mıstaçoğlu’nun İletişim Yayınları’ndan çıkan romanı Noğmal, adından da anlaşılabileceği gibi normal ve bildik olanı, iki çocuklu bir aileyi anlatıyor. Esnaf baba, ev hanımı anne, biri çalışan diğeri işsiz olan yetişkin çocuklardan oluşan bir aile bu. Önce günlük bir rutin okuyoruz sonra giderek bize normal ve sıradan gelen ailenin nasıl kontrolden çıktığını okuyoruz. Mıstaçoğlu’nun mizahi bir dili var ama bu dili geleneksel anlamda olayları ve karakterleri komikleştirme aracı olarak kullanmıyor. Normalin ne olduğuna dair bir takıntısı olduğu için mizahı ve şiddeti günlük rutinin bir parçası olarak istifliyor. Mıstaçoğlu ile romanı, edebiyat anlayışını ve kaosu konuştuk.

Söyleşi: Zümrüt Muştalı

Sondan başlayalım, roman bir rutinin bozulmasıyla başka bir biçim alıyor. Özellikle Bahadır’ın karakteri başkalaşıyor. Hayatta kırılma noktalarına inanır mısınız? İnsanı bir yerden başka bir yere götüren gelişmeleri sanat veya edebiyat biraz abartıyor olabilir mi veya?
Sondan başlayayım, sanat ve edebiyatın görevi biraz da budur bence. “Biraz” abartı (yazım şeklinizi de destekler bir durum içeriyorsa) neden olmasın? Zaten fazla zorlarsanız, (Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır misali) o abartıdan çıkar, mecaz olur.

Her insanın hayatında kırılma noktaları olarak adlandırdığı durumlar vardır. Kırlıma noktaları da iki yönlüdür. Bu çok hoş bir şey de olabilir, sizi alt üst eden bir şey de. Kırılma noktalarından sonra ister istemez rutin hayatınız değişime uğrar. Burada bir uç diğerini yaratır. Yeni bir denge yakalayana kadar uğraşır durursunuz. O dengeyi yakaladığınızda yeni rutiniz başlar. Bahadır, bu dengeyi yakalayamadığı için onu ayrı tutmak gerekiyor.

Romanda natüralist sayılabilecek bir neden sonuç ilişkisi var. Bir şey oluyor ve biz onun sonuçlarını görüyoruz. Dikkat çekici bir eşcinsel yakınlaşma var, o da bir şeyin nedeni ve sonucu oluyor. Kenar mahallede büyüyen bir erkeğin gözünden eşcinsellik nasıl bir şey onu konuşalım isterim. Bahadır’ın tepkisi abartılı mı örneğin…
Bedircikli ailesi İstanbul’un en eski semtlerinden birinde ikamet ediyor. Bu semte kenar mahalle demek doğru olmaz. Bahadır’ın yaşadığı cinsel deneyim normal değil. Böyle bir eğilimi yok, pişmanlığı da bu yüzden. Burada Bahadır’ın olayı nasıl algıladığına bakmak gerekiyor. O bunu kötü ve olmaması gereken bir şey olarak algılıyor. Tam tersi bir algısı olsa, verdiği tepki de doğal olarak farklı olurdu.

Normal kavramıyla ilgilendiğiniz için şunu merak ettim. Normalleşme nedir sizce? Tersini de soralım, kaostan hayat çıkar diyenler de var…
Kaos, normal düzeni alt üst ettiği için ciddi bir kırılma noktası oluşturur. Hala ayaktaysanız, pek tabii yeni bir hayat kurabilirsiniz. Normalleşmenin sözlük karşılığı bakarsak, orada “normal duruma gelmek” yazar. Bazılarının bu sözcüğü sıklıkla kullandığını düşünürsek biz normal değiliz.

Kendinizi yazar olarak nasıl tanımlarsınız? Muzip bir diliniz var, romana uygun olduğu için mi bu tarzı tercih ettiniz yoksa mizaha hep mi yakın oldunuz?
Evet, mizaha hep yakın biriydim; çocukluğum mizah dergileri okumakla geçti. Muziplik derseniz hep vardı. Çevremdeki kişilere çok takılırım. Hayata mizah penceresinden bakmak hoşuma gidiyor. Ve hayır, romana uygun olduğu için değil, anlatım tarzım bu olduğu için böyle yazdım. Tabii aynı hikâye farklı anlatımlarla da yazılabilir. Bu da farklı bir lezzet oluşturur. Hepimizin makarna yapıyoruz, fark sosunda.

Tanımlama dediğimiz şey, kendini çerçevelemek gibi geliyor bana. Bir nevi kısıtlama yani. İlle de bir tanım gerekiyorsa, yazar olarak değil “yazan” olarak anılmayı tercih ederim.

Biraz kitapla ilgili konuşalım. Başlangıç noktanız, romana dair ilk fikriniz nasıl gelişti? Romanın yazım süreci nasıl oluştu?
Öykü yazmayı seviyorum. Zaten ilk kitabım da öykü kitabıydı. Bu sefer roman yazacağım diye oturdum ve yazmaya başladım. Herhangi bir ön hazırlığım olmadı. İçimden geldiğini gibi yazmaya başladım. Karakterleri oluşturduktan sonra kafamın içinde dolanıp durdular. Bu süreç içinde her yere birlikte gittik. Kimi uykusuz gecelerimin sebebi oldular. Tüm dünyayla ilişkimi kesmek istediğim bir dönemdi. Roman kendi hızında aktı gitti. Bir tanıdık (edebiyat bölüm başkanı) “çok kolay yazıyorsun,” demişti. Bunu duyduğumda hadi oradan demiştim. Şimdi hak veriyorum.

Yazmayı sürdürüyor musunuz yoksa kimileri nadasa yatırır kendini, demlenir veya…
Her gün yazacağım diye bir derdim yok, o gün canım yazmak istemiyorsa yazmıyorum. Ama yazmama nedenim dış etkenlerden kaynaklanıyorsa o zaman bir eksiklik, bir rahatsızlık hissediyorum. Huzursuz oluyorum. Bu yüzden nadas, demlenmek gibi terimler bana yabancı.

Bu ürüne babil.com’danulaşabilirsiniz.

 Noğmal – Uğur Mıstaçoğlu
İletişim Yayınları