İbrahim Bilal Durak

2013 yılında Proust mütehassısı Jean-Yves Tadié ile Estelle Gaudry, Marcel Proust’un üst kat komşusuna yazdığı yirmi altı mektubu Proustseverlerle buluşturdular. Musée des Lettres et Manuscrit’te saklanan bu mektupların gün yüzüne çıkması hiç şüphesiz Fransız okurları heyecanlandırmıştır. Sözü edilen mektupların Elif Gökteke tarafından Türkçeye kazandırılıp geçtiğimiz Ekim ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmasıyla Türk okuyucular da bu heyecanı paylaşmak imkânı buldu.


Üst Kat Komşusuna Mektuplar
Marcel Proust
Çevirmen: Elif Gökteke
Yapı Kredi Yayınları

Tahminen 1908-1916 yılları arasında yazılan ve Tadié’nin “gerçek bir kısa roman” olarak değerlendirdiği mektuplar aslında üst kat komşusunun gürültülerini bir nebze olsun azaltmaya çalışan Proust’un çabaları etrafında şekilleniyor. Nedir bu gürültünün sebebi? Tamircilerin çekiç sesleri, boyacıların konserleri(!), kimi zaman çivilenen sandıklar, avluda döğülen halılar ve parkede sürüklenen, parkeye düşen, parkede koşan her şey. Anlaşılan o ki gürültü hiçbir yazara Proust’a olduğu kadar ıstırap vermemiştir. Buna rağmen Proust gürültünün sebeplerini mizahla ifade ediyor: “Genellikle bir boyacı, hele bina içindeyse, Giotto’nun sanatının yanısıra Reszké’nin sanatını da icra etmesi gerektiğini sanır.” Ancak mektuplar sadece bundan ibaret değil. Proust’un, bir komşuluk ilişkisinin ötesinde dostluk kurduğu üst kat komşusu Madam Williams’a hitap eden mektuplarında, karşısındakini etkilemek gayretini hissettiren ince bir üslup, mizah, iltifat ve kültür fark ediliyor.

Mektuplarda Proust okurlarının aşina olduğu halet-i ruhiyenin duyulduğu satırlar mevcut: “(…) yaralı kalplerin gururlu hazinesidir hatıra”, “Ama hastalık en azından Gençliğe, Güzelliğe ve Yeteneğe ilişmemeliydi.” Bu bir iki örnek bile, Proust’un komşusuna yazdığı mektupları ne denli dikkat ve incelikle kaleme aldığını gösteriyor.

Mektuplarda Proust ve yakınları hakkında kardeşinin askere gidişi ve cepheden gelişi gibi çeşitli biyografik bilgilere rastlanıyor. Bunun da ötesinde Proust’un en büyük eseri Kayıp Zamanın İzinde hakkındaki değişen görüşlerini görmek heyecan verici. Örneğin Proust’un yedi ciltte tamamladığı bu eserini başta üç cilt olarak tasarladığını hatta üçüncü cilde özel bir önem verdiğini on dördüncü mektupta görüyoruz: “2. cildin kendisinde de pek fazla bir şey anlatılmıyor; geri kalanına ışık tutan ve planlarını aydınlatan asıl 3. cilt.” Proust bununla da yetinmiyor ve Madam Williams’ın şahsında bütün okurlarını, eserinin bütünlüğü konusunda, ancak tamamı okunursa anlaşılacağı şeklinde uyarıyor: “(…) bütünden ayrılmış sayfalar size 2. cilt konusunda bir fikir verecek mi acaba?”

Proust’un üst kat komşusuna romanının içeriği hakkında bilgiler verdiği de görülüyor: “Hem üçüncü ciltten itibaren Swann’ın yine de yanıldığı görülecek; Mösyö Charlus’ün sadece bir tek kadınla ilişkisi olmuş, o da Odette imiş.” Hatırlatmakta yarar var ki, Proust’un bu ifşası gerçekleşmemiştir.

Hülasa, Proust’un üst kat komşusuna mektupları gürültü odağında yazılmış olsa da Proust’un diğer eserlerini aratmayan incelikli üslubunun, savaş hakkındaki satırlarının, eseri hakkında görüş ve ipuçlarının Proust severlerin dikkatini çekeceğine şüphe yok.

Son olarak bir noktayı da aydınlatalım ki Proust, mektupların tarihlendiği dönemde yaşamını daha da zorlaştıran gürültüden kurtulamadı. Üst kat komşusunun evindeki tadilat yahut ayak sesleri, yaşadığı dairenin bulunduğu Haussmann Bulvarı’ndaki tamirat ve aynı cadde üzerindeki bir dükkândaki yıkım işleri Proust’u bir türlü rahat bırakmadı.

Arka Kapak dergisi 11. sayı