Remzi Şimşek

Bazı kitaplar sadece bir kaç cümlesiyle bile beklentileri karşılar. Beklentinin boyutlarının büyüklüğünden ya da küçüklüğünden bahsetmiyorum sadece kitabı alıp okumaya sebep olan şey ile birlikte gelen beklentiyi kastediyorum.  Atila Ataman’ın Dedalus Kitap’tan çıkan Çile (Bir Avangard Romanın Taslağı) adlı kitabı alt başlığının da işaret ettiği gibi tam bir avangard roman taslağı formunda.  Kırk tane çile başlığı altında, kırk karakterin çilesinden bahsetmeyi tercih eden yazar, bir süre sonra kalkıp tüm bu başlıkların karakterlerini tıpkı bu kitaptaki gibi maharetli bir şekilde romana dönüştürürse kimse şaşırmamalı.

Kırk Çile’de karşınıza sık sık çıkacak iki kavramdan söz açarak devam edersek, bunlar Şair ve ironi kavramlarıdır. Şairler… Bahtsız şairler, yakalandıkları her köşe başında aleni ya da üstü örtük bir şekilde Ataman’ın sille tokat şamarlarına maruz kalırlar. Yoksa Ataman yerine anlatıcının mı demem gerekiyordu, metinler deneme başlığı altında yayımlanıp ama aynı zamanda bir roman taslağı olunca bu tür karışıklıkların olması doğaldır diye düşünüyorum. Ne yalancılıkları kalır şairlerin ne de düzenbazlıkları. Üstelik bunları ortaya koyarken yazar, o şairlerin yalan kelam ile kirlettikleri hikâyelerin yalansız örneklerini de sunar bizlere.

Sadık Penelope’nin aslında o kadar da sadık olmadığını, oğul Telemakhos’un aslında cengâver bir evlada dönüşemediğini, Kays’ın Mecnun olmadan önceki asıl halini ve daha birçokları. Ama burada dikkat edilesi bir nokta var ki o da yazarın tüm bunları yaparken kendine şairane bir tavır takınarak yapıyor olmasıdır. Dedalus Kitap’ın iç sayfa tasarımında okurları hoş bir sürpriz bekler. Her kitapta (en azından benim gördüklerimde) hemen jenerik sayfasının sol üst köşesinde anekdot niteliğinde bir şeyler paylaşılır, bu kitapta da “neyse ki şair değilim” yazıyor olması bu sözlerimizi daha da manidar bir noktaya taşıyor sanırım. Lafı uzatmadan ikinci kavrama geçmek yerinde olacaktır.

Metinlerdeki ironi bazen ciddi bir mizaha dönüşürken bazen de asıl gayesi olan eleştiriyi önceliyor. Mizaha dönüştüğü noktada ironiye dair belki itirazlar gelebilir; o zaman ironi değildir diye ama şahsi fikrim öyle değil, karşılaştığınızda yüzünüzde tatlı bir gülümseme zuhur ediyor bu doğru ama bu ironinin sarsıcı varlığını yok eden ya da kahkahalara boğup asıl konuyu karikatürize eden cinsten olmuyor.

Marazî bir tipin çilesi başlığı altında yer alan uzun cümle yukarıda bahsi geçen konu için açıklayıcı bir örnek olacaktır: Evrenin benim etrafımda dönmediği gerçeğinin elbette ki farkındayım, ama bunun düzeltilmesi gereken bir yanlışlık olmadığına dair hiç bir kanıt göremiyorum. Örneklerle işin kolayına kaçıyormuş gibi gözüksek de bu durum, söylenecek çok fazla sözün olmadığındandır.

Kitabın bütününe dair cümlelerin kurulması pek mümkün gözükmüyor, tabii bu metinler bir romana dönüşürse bu durum değişecektir. Bunun yanında en başta bahsettiğimiz beklentileri karşılama konusuna dönersek, bendenizin beklentileri 19. Çileye geldiğinde tamamıyla karşılandı diyebilirim. Bir medeniyet şairinin çilesi başlığı altında bulacağınız kısa hikâye derinlerde bir yerlere dokunabilecek derinlikte ama maalesef bunun için de söyleyecek fazla sözüm yok. Yalnız bir uyarı, bu yazıdan sonra olur da kitabı elinize alırsanız, sakın bu bahsettiğim çileyi okuyarak kitaba başlamayın, çünkü bu çilenin kitabın hemen hemen tam ortasında yer alması tesadüfî olamaz kanaatindeyim.

babilcomdanalabilirsiniz


Çile (Avangard Bir Romanın Taslağı) – 
Atilla Ataman
Dedalus Kitap