Erkan Şimşek

Sovyetler Birliği modern tarihinin en büyük siyasal meydan okumalarından biriydi. Kapitalizmin, insanı yok sayan kalpsiz dünyanın karşısına insan, ekmek, özgürlük, eşitlik diyerek yükselen bir itirazın ilk somut kazanımıydı. 20. yüzyıl başlarında Rus imparatorluğu bakiyesi onlarca farklı ülke, sınıfsal temelle kurulmuş bir rejim etrafında birleşmiş; 22 milyon km2’lik koca bir ülke kurmuşlardı. Yoksulluktan ve sömürüden büyük bir güç doğmuştu. Ancak hayaller kısa sürdü. İnsanlığın eşit ve hür yaşama aşkı ile Sovyet rejiminin bürokrasisi arasında açılan kocaman uçurum insan kelleleri ve ölü bedenler ile dolduruldu. Hayaller onurlu ve tok bir hayatken gerçekler Sibirya sürgünlerine, Gulag kamplarına tosladı.

Eşitlik ve özgürlük vaadiyle kurulan devlet kısa sürede modern bir diktatörlüğe ve korkunç bir istihbarat-sürgün-katliam rejimine dönüşmüştü. 70 küsur yıl süren bu rejimin birkaç nesli kapsayan hayal kırıklığı ve trajedisi üzerine yazılacak belki binlerce kitap, çekilecek binlerce film var. Belarus yazar Svetlana Aleksiyeviç, bu konudaki en özel kitaplara imza atmıştır ve nihayet 2015 Nobel edebiyat ödülünü kazanmıştır.

“Çağımızın acılarını ve cesaretini anıtlaştıran çok sesli eserleriyle” kazanan Svetlana Aleksiyeviç için komite, ödülü verirken yazarın “yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmişti. Yakın zamanda Türkçeye çevrilen (ki Sabri Gürses çevirisi ayrıca övgüyü hak etmektedir) İkinci El Zaman’ı (Vremya Sekond Hend) okuyunca komiteye hak vermemek elde değil. Bu yeni edebi türün içinde roman, şiir, gazetecilik, sözlü tarih ve toplum bilinçaltına sondaj yeteneği var. Tek tek insanların seslerine yer veren kitap yıkılan bir rejimin yurttaşları üzerindeki etkisini yine yurttaşların ağzından anlatıyor.

Biz de suskun dillerin çözülüşüne, hakikatin yalanlardan ve sahte propagandalardan sıyrılışına şahit oluyoruz. Ve bütün bunlar koca kitap boyunca özel bir dille anlatılıyor. Kendi kelime dağarcığı kendi politik grameri olan bir dille. Sadece SSCB tecrübesini yaşamışların layıkıyla anlayacağı bir dil bu. “Sovyetçe” diyebileceğimiz bir dil. Özbek’in, Rus’un, Azeri’nin ortak dili. Kavramlar, betimlemeler, fıkralar var bu dilde. Tasfiye etmek, kurşuna dizmek, mektuplaşma hakkı olmadan 10 yıl mahkumiyet, yok etmek gibi terimleri olan korkunç bir dil.

Aleksiyeviç kendisinin de iyi bildiği bu dili insanlığın ortak diline tercüme ediyor. Hiçbir trajedi, kimisi acı kimisi tatlı hiçbir hatıra bu çeviri serüveninde önemini yitirmiyor, anlam kaymasına uğramıyor. Ama yine de bu kitaptaki hikayelerin asıl telif sahipleri elbette konuşanlar. Kimi konuşurken ağlıyor ve pişman kimi gururlu ve soğukkanlı. Kitabı güçlü kılan da öncelikle bu insanların (Homo Sovieticus yani Sovyet insanı) hakikate ve kendi hayatlarına duydukları dürüst sadakat. Daha sonra da yazarın doğru insanlara doğru soruları sorması.

Aleksiyeviç’in büyük bir sabır ve yetenekle (ve eklemeden, çıkarmadan) ördüğü kitaptaki bölümler, Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla başlıyor ve 2001 yılına kadar devam ediyor. Koca bir rejimin çöküşüyle kalkan toz dumanın arasında sıcağı sıcağına büyük bir hesaplaşmaya girişen Aleksiyeviç, susmuş insanların seslerine, bilinçaltlarındaki birikime edebiyatın büyük imkanlarıyla kanal açıyor. Açılan bu kanaldan akan sular ise Sovyetler Birliği’nin resmi tarihini, teorik gücünü altüst ediyor. Bütün bu hatıralarda ise bütün hafızaların ortak noktasında Stalin var. SSCB rejiminin kurumsallaşmasında büyük payı olan Stalin’in “yeni insan”ı inşa ederken, “eski insan”a reva gördüğü muamele, eskiyi gözden çıkarma biçimi, Ukrayna’da uyguladığı suni kıtlık (Holodomor) gibi daha birçok tarihî trajedi, İkinci El Zaman’ın asıl müellifi olan eski Sovyet vatandaşlarının nasıl bir dünyadan çıkıp geldiklerini tüm çıplaklığıyla bize gösteriyor.

ikinci-el-zamani

İkinci El Zaman
Svetlana Aleksiyeviç
Kafka Yayınevi

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 14.sayısında yayınlanmıştır.