Ülkü Özel Akagündüz

Leo Buscaglia için sosyal medyada minik bir tarama yaparsanız bir dolu insan tarafından nasıl da yanlış anlaşılmış bir yazar olduğunu görürsünüz. Gerçi nedeni çok geçmeden ortaya çıkar, o bir dolu insan Buscaglia’nın kitaplarını ilkokulda öğretmen zoruyla okumuş ve ilk on sayfada yazara ‘sevgi pıtırcığı’ yaftasını yapıştırıp kitabı erişilmeyecek bir yere fırlatmıştır. Yanlış nerede? Öğretmenlerde pek tabii. Yazarın adı da pek güzel olan kitabı ‘Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek’ söz gelimi, ilkokul öğrencileri için değil öğretmenler, aslında bir meslek ayrımı yapmaya da lüzum yok, yetişkinler içindir. Otuzlu yaşları ortalamış, hatta belki kırkların ilk basamaklarında dolaşmaya başlamış ve düşünmeye başlamış herkes Buscaglia’nın kitabında altı çizilecek satırlar bulabilir, hem de fazlasıyla. Yoksa ilkokul çağındaki bir çocuğa, geçmişe takılıp kalmamasını neden söyleyesiniz ki ya da birilerine ihtiyaç duyduğumuzu kabullenmediğimiz için yalnızlıktan öldüğümüzü. Anne babalarımızın herkes gibi hataları ve kusurları olan insanlar olduğunu kabul edip bugünkü zayıflıklarımız için onları suçlamamamız gerektiği de mesela, biz yetişkinlerin meselesidir yalnızca. “Yetişkin bir kişi olma aşamasına ulaşmak” der Buscaglia, “Anne ve babamızı oldukları gibi görebilmek, bizim gibi sorunları, yanlış düşünceleri, sevecenlikleri, coşkuları, üzüntüleri ve gözyaşları olan sıradan insanlar olduklarını, yalnızca insan olduklarını anlayabilmek demektir.”

Buscaglia aslında bir sufi gözüyle bakar hayata. Sürekli sevgiden söz eder mesela ve yalnız insanları değil, sararmış yaprakları da sevgiyle kucaklar. Bugün, böylesi sevgi dolu, coşkulu insanları ‘abartılı’ bulduğumuz için mi acaba, çöl toprağı gibi kupkuru içimiz? Israrla kucaklaşın diyor Buscaglia da fena mı ediyor? Sımsıkı, sevgi dolu bir kucaklaşma kime kötü gelmiş ki bugüne değin! Bulmak isteyen tevekkülü de bulur kitabın satırlarında, hayreti de, rızayı da… “Sanırım, insanın eninde sonunda, kendi yaşamını kollarına alarak öpmesi gerekiyor.” cümlesi üzerine düşünsek ya biraz! Buscaglia’yı, rahatsız edici biçimde ‘iyimser’ bulanlar, onun acıyı ve kederi de hayatın bir cüzü olarak gördüğünü bilmiyorlar demek ki! “Umut büyük bir öğretmendir, ama düş kırıklığı da.”

Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek kimi yerde, zaten bildiğimizi söyler bize, ama insanız ya unutmuşuzdur ya da biliyor olmak bir işe yaramamıştır. İşte, alın size bir cümle: “Beklentilerimiz olmasa her şeye sahip oluruz.” Ah, nasıl aşina bir öğreti değil mi, biz de biliriz pek tabii ‘umma ki küsmeyesin’ demeyi ama hep de umarız ve hep de küseriz. O yüzden bir kez de Buscaglia’dan okusak şu tavsiyeyi: “İnsanlar size ne verirse onu alın. Verileni beğenirseniz, sevinç içinde kucaklayıp öperek alın onu, ama ummayın. Eğer acı çekmek isterseniz, beklentiler edinin. İnsanların görevi, sizin beklentilerinizi gerçekleştirmek değildir.”

Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek
Leo Buscaglia
Çev: Nesrin Kasap
İnkılâp Kitabevi

Leo Buscaglia, bu çılgın İtalyan, çağımızın hastalığı ‘boşvermişliğe’ de isyan ediyor. O gerçi, ‘duyumsamazlık’ diyor buna, bir tür bakar körlük gibi, aslında tam da eşyanın hakikatine bigâne kaldığı için yaşıyormuş gibi görünse de gerçekte yaşamayanlardan söz ediyor. Oysa gözümüzün iliştiği her şeye yepyeni bir idrakle, taze ve duru bir gözle bakabilirsek daha derinden hissetmez miyiz hayatı? O halde, şu kısacık metni okuyup bitirdiğinizde, Leo amcaya bir vefa gösterisi olarak, her neredeyseniz artık, orada olup bitene odaklanın, ne bileyim işte, bir ağacın altındaysanız üstüne tırmanın, gövdesine sarılın, yaprağını çiğneyin ya da bir dostunuz varsa yanınızda sımsıkı kucaklayın, ‘Hiç kimse kucaklanmayacak kadar iri değildir.’ ne olsa…

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 10.sayısında yayınlanmıştır.