Çağan Arıkan

Philip Gourevitch’in derlediği, The Paris Review dergisi için çeşitli yazarlarla yapılmış söyleşilerle okuyucuya dünya edebiyatının sahne arkası gösterilmeye devam ediyor. Gündelik hayatların akışı içinde romanların, öykülerin içsel dokularının şekillenmesindeki en büyük etken olan yazarın kendi dünyasının kapsamı sunuluyor okuyucuya. Yazarın dünyasını temsilen öne çıkarılan “yazı odası” ismiyle, bir hikâyenin ya da kitabın atmosferini yapılandıracak hemen her şeyin yer bulduğu biraz kişisel bir alan kastediliyor.


Yazarın Odası 2
Haz. Philip Gourevitch
Timaş Yayınları

Kitabın önsözünü kaleme alan Margaret Atwood’un vurguladığı üzere, yazarın yaratıcılık açısından kendi en iyi durumunu belirlemesi ihtiyacı vardır. Ya da yazar, kendi yaratıcılığı ile bağlantı kurmasını kolaylaştıracak, onun için köprü vazifesi görecek bazı ayrıntılara gereksinim duyar. Bu, yazarın ruh haline etki edecek bir mekânsal tasarımla da ilgilidir ister istemez. Yazarların bazısının tercih ettikleri bu ihtiyaca cevap verecek türden bir odadır söz konusu olan. –Virginia Woolf’u anımsatarak “Kendine Ait Bir Oda” da diyebiliriz buna.–Yazar için bu mekân, her şeyden ziyade kendini olağanlığın akışından soyutlamak ve adeta bir boyut değiştirmeyle yazdığı kurmaca metnin olay örgüsü içinde yer alabilmek amacına hizmet eder. Belki bununla bağlantılı olarak her yazarın odasının ayrı bir dünya demek olduğu da söylenebilir. Neticede her yazar farklı kurgular üzerinde çalışsa da her metni, belki üslup ile özdeşleştirilecek bir bakış açısından hareketle inşa etmektedir. Böyle olduğu için her yazarın çalışmasının biçimi de anlamı da yöntemi de değişebilmektedir.

Yazma uğraşı kapsamında, insanın toplumsal hayatta üzerine aldığı sorumluluklarını, annelik, babalık rollerini ve hatta geçimini sağlamak için yaptığı işten dolayı benimsemek zorunda kaldığı belirli tutumları da ortaya çıkan metinler üzerinde etkili görme gereği vardır. İlk söyleşide karşılaştığımız siyahi kadın yazar Toni Morrison’un yazma deneyimi bu sorunlar üzerinde oldukça düşündürücüdür mesela. Aynı zamanda bir yayınevinde editörlük de yapan yazarın yine edebi metinlerle dolu olsa da günlük hayatının dışında devam eden yazarlık serüveni hakkında söyledikleri ilgi çekici: Her yazar için söylenebileceği üzere, adeta alt kimlikler aracılığıyla farklı hayatların tecrübe edilmesidir söz konusu olan.

Yazar için çalışma odası veya ona orada yazma kolaylığı sağlayacak olan atmosfere duyulan ihtiyaç, belki biraz da bu alt kimlikleri yaşamakla doğrudan ilgilidir. Çünkü her yazarın sanki bir kod gibi diğer boyuta geçişini sağlayan bir takım yazma alışkanlıkları vardır. Ya da denilebilir ki bazı ortamlara, koşullara ve davranış kalıplarına sahiptir hemen her yazar. Hatta söyleşilerden anlaşılan o ki kullanılan kalem türü, –kalemin kurşun kalem mi, dolma kalem mi olduğu– bile etkileyebilmekte bazılarını. Bu durum belki herkesin günlük hayatının bir parçasına karşılık gelebilir, belki birer takıntı biçiminde de yorumlanabilir. Ama bunların yanı sıra yazma alışkanlık ve ritüelleri aynı zamanda yazarın içsel yazma disiplinin bir parçası olarak da görülebilir elbette.

The Paris Review dergisinin uzun yıllardır sürdürdüğü bu söyleşi serisinde dünya edebiyatının birçok ismine yer veren çalışmada sinemaya da uyarlanan İnsan Lekesi, Pastoral Amerika gibi romanlarıyla Türkiye’de de okuyucuları olan Philip Roth ile ABD’li şair Ezra Pound ile 1962’de yapılmış bir söyleşiye de yer veriliyor. Bu konuşmalar aracılığıyla okuyucunun karşısına hem çok yakından tanıdığı hem de oldukça yabancısı olduğunu hissedeceği portreler çıkıyor demek mümkün.

Kitapta Türkiye’den sadece Orhan Pamuk var. Kar romanının yayımlandığı 2005 tarihinde yapılan ve Pamuk’un kendi yazma deneyimini, döneme ve genel olarak edebiyata dair düşüncelerini aktardığı uzun bir söyleşiye yer verilmiş. Romancı olmadan önce ressam olma düşleri kuran Pamuk’un yanı sıra Yazarın Odası’nda diğer yazarların da kendi defterlerine karaladıkları taslaklar ve çizimlere de yer veriliyor. Bu vesileyle denilebilir ki bu çizimler, biraz kaostan süzülüp gelen o anlatıların biraz da yazma uğraşının içinde gizli olan dürtülerin bir temsiliymiş gibi görünüyor okuyucuya… 

Arka Kapak dergisi 26. sayı