Haydar Ergülen

İnsan en çok hangi mevsimde düşünür? Bir rivayete göre yaşlılar kışın düşünürlermiş en çok, baharı, yazı görecek miyiz diye. Rivayet demeyelim, yakındır diyelim öyleyse bizim de arpacı kumrusu gibi baharı düşünmemiz. Şairlerin güzün düşündükleri ve bu düşüncenin kat kat açılmak yerine, dal dal yapraklandığı ve dahi düşüncenin mi kasvetin mi her ne sebeptense ağırlaşarak, dalıyla beraber yapraklar gibi yere düştüğü de bilinen şeylerdendir, fakat burada şairlerin ve ediplerin bu düşüşü bile tatlandırma, ballandırma, ve dahi kuru yapraktan yağ çıkarma hünerleri olduğunu da akıldan hiç çıkarmamak gerekir. Ece Ayhan’ın “Ren Düşüncesi”ne benzer bir biçimde biz de sonbahardaki bu düşünme işine “gazel düşüncesi” diyelim ki, yaprak boş yere düşmüş olmasın! Belki de bu yazıyı okuyan bir şair, yaprak düştüğü yeri doldurur bile diyebilecektir. Son zamanlarda gençler ve onlara öykünen kalem erbabı arasında pek moda olduğu gibi, biz de buna “eyvallah” diyelim.

Baharda kim düşünür acaba? Bahar, renginden, giyiminden kuşamından, süsünden, kokusundan, lezzetinden; cilvesi, işvesi, latifesi diye de siz sürdürün lütfen bu baharlık cümleyi, en sevdiğim semt adlarından biri Bahariye bu arada; ötürü, sanki uçarı bir düşüncenin bahçesi, balkonu, sokağı, bilemedin göğüymüş gibi gelir bana: Bahar nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş geldi, sefa geldi güzellemesi yapalım ona. Çingene bizzat bahardır da dese, bahar bizzat çingenedir diye de çevirsek onu, Ahmet Haşim üstadımızın bahara yaptığı bu büyük jest, aklımıza başka bir şey daha getiriyor. Deleuze’ün “göçebe düşüncesi”ne, yalnızca kavram ve söyleyiş olarak diyelim de yanlış anlaşılmasın, benzeterek, baharın bir “çingene düşüncesi” olduğunu söyleyebiliriz. Haklısınız, bahar bizzat düşüncedir ya da felsefe bizzat bahardır demek de mümkün, niye olmasın? Hatta “özgür düşünce”, “düşüncenin kanat açtığı mevsim”, “göksel düşünce” bile olabilir, “sular seller”, “kuşlar gibi” diye bile düşünebiliriz bahar gelince. İyisi mi baharı özgür bırakalım o da “serbest düşünce”nin yurdu, göğü, suyu, ormanı olsun, malum dünya yeniden güvenlik kavramına geçti, öyleyse “Vur düşünceye!” çağı başladı. Bari doğal bir düşünce mevsimi olarak baharın da başını yakmayalım, kodesi boylatmayalım!

Tabii başlığın da yarısının söylemeye çalıştığı gibi, niyetimiz, sözü üç mevsimden geçip, sanırım çoğunluğun da “açık ara” sevdiği, seçtiği mevsimlerin sultanı, yaza getirmek. Sultan demeyelim, haklısınız, padişah, kral, hükümdar, şah, bey, ece, kraliçe… Bilemedim, karar da veremedim. Hani şairin adının önüne şair sıfatının eklenmesinin gereksiz olduğu gibi, yazın önüne de nice büyüklük sıfatı getirsek gülünç olur, oluyor. Yaz, yazdır, ne desek azdır!

Kışı, güzü, baharı geçtim, düşünmek için yazı seçtim. Hem şu adı geçen üç mevsimde uzun uzun düşünecek vaktim yok hem de yaz düşünceleri daha iyimser olabilir diye bir iyimserliğim var. Bu düşüncemi de ilk kez bu yazıda dile getiriyorum, nasıl karşılanır bilmiyorum: “Düşüncenin mevsimi mi olur behey…” diyebilirsiniz, benden uzak dur da, nerede, hangi mevsimde düşünürsen düşün diyenler de çıkabilir, bu yazıyı yazacağına oturup biraz düşünseydin yahu derseniz, bunu niye daha önce düşünmediğime yanarım…

Neyse bu yaz bunu düşüneceğim. Yazarlar sanki yaz uzaydaymış ya da orta dünyadaymış ya da öbür taraftaymış gibi kısa veda yazıları yazarlar ya. Şunun gibi şeyler söylerler: Yaz dönüşü görüşmek üzere, güzün görüşürüz. Ben öyle demem tabii, hem bilmem hem de yaz yabancımız değil, şurası. Bir koşu düşünür gelirim! Buz gibi nasıl da iyi gelir! Size de tavsiye ederim. 

Arka Kapak dergisi 22. sayı