Röportaj: Gökçe Özder

Seksenli yıllardan bu yana çocuklar için yazıp resimleyen, kitapları birçok farklı coğrafyada binlerce çocuğa ulaşan bir isim, Behiç Ak bu ayki konuğumuz. Aslen yüksek mimar olan Behiç Bey bu mesleği çok kısa bir süre yaparak ardından hem çocuklar hem de yetişkinler için yazmaya ve çizmeye başlamış. Yazar ve çizer Behiç Ak’la çocuk yayıncılığının geçirdiği değişim, çocukların yazıp çizmesinin önemi, çocuk edebiyatında güncel meselelerin yeri gibi konuları konuşmak üzere Kadıköy’de bir araya geldik. 

İlk kitaplarınızı yazmaya başladığınız seksenli yıllardan bu yana yayıncılık ve özelde çocuk yayıncılığı büyük bir değişime, dönüşüme uğradı. Önceleri çocuklar için edebiyat bile yok sayılırken giderek kategorizasyon arttı. Her yaş için ayrı kitapların üretildiği bir sektör oldu çocuk edebiyatı. Çocuk yayıncılığının geçirdiği bu süreç ve geldiği nokta hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Eğitimcilerin çocuk edebiyatını bir eğitim malzemesi olarak kullanmasıyla başladı bu durum aslında. Sonra birdenbire bir sektör haline geldi. Birazcık da insanların içerikle ilgili kriterleri tam olarak oluşmadığı için çok dışsal kategorilere ihtiyaç duyuyorlar. Bundan kaynaklı olarak oluştu. 

Her türlü edebiyat gibi çocuk edebiyatında da bir boşluk doldurulmaya çalışılıyor. Burada çocuk edebiyatını ciddiye alanla almayan insan ayrımı çok önemli. Bu türden metin üretmeye çalışan insanların kimisi bu işi çok ciddiye alıyor. Bunun üzerinde çok çalışıyor, kendine ait bir dil kurmaya çabalıyor. Bunun tersine alelacele, sıkılarak bir metin yazıp bunu hemen kitap haline dönüştürmeye çalışan bir grup da var. Başarılı da olabiliyorlar yayınlamak noktasında ama bu çocuk için sıkıcı bir kitap oluyor.

Oysa iyi bir çocuk kitabı yazmak için kişinin varını yoğunu ortaya koyması gerekiyor. İşte ne çıkıyorsa ortaya… Bunun değerli olup olmadığını da tarih gösteriyor. O emeği gösteren insanlar çok değerli bence. 

Mesela özellikle son yıllarda çok iyi çizerler var. Ama ne yazık ki pek çoğu çok kötü metinleri resimliyor. Yazarlar onların yanında zayıf kalıyor. Özellikle okul öncesi grubunda yazarın bu türe çok yatkın olması lazım. 

Cemal Süreya Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi’nin girişinde “Edebiyat vardır. Çocuklar da ondan kendilerine göre koparabildiklerini alırlar. Çocuğu küçümseme yatıyor ‘çocuk edebiyatı’ sözünde. Bırakalım, çocuk da yüzmeyi (okuma yazma) öğrendikten sonra bizim girdiğimiz denize girsin,” diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çocuklar için yazmanın “farklı” bir disiplini var mı?

O dönemki entelijansiya, daha sonrakiler de, çocuk edebiyatını kabul etmediler. Tabii yanlış bir bakıştı bu. YKY’nin o sırada genel yayın yönetmenliğini yapan arkadaş da aynısını demişti. Aslında bir anlamda doğru. Çünkü yetişkinler için yazılmış edebi eserlerin arkasında çok basit, çocuksu fikirler var. Örneğin Orwell’in 1984’ü, Hayvan Çiftliği, Don Kişot son derece çocuksudur. Çocuksu fikirlerle erişkinler için yazmakla, büyük fikirleriyle çocuklar için yazmak biraz buluşuyor. Ama aralarında pedagojik bir fark var. Çocuğun algılaması, özgürleşmesi, kendini suçlu veya ezik hissetmemesi, ona korku aşılanmaması çok önemli. Ömer Seyfettin iyi bir yazardır ama “Kaşağı’yı okuyan bir çocuk büyük bir suçluluk duygusu yüklenir. Oysa ki çocuğun özgürleşmesi, özgür bir birey olarak etrafı yorumlayabilmesi lazım.

Büyükler psikolojik olarak kendilerini ezen metinlerle karşılaştığı zaman onunla baş etme yolunu buluyorlar. Ama çocuk için öyle değil. O büyüklerin negatif dünyasını algılamaya henüz hazır değil. Dünyayla bütünleşmek, yani kendi sevgi dünyası içinde her şeyi algılamak istiyor. Dünyayla bütünleşme arzusunu parçalamak, yani oyununu bozmak onda büyük bir kırılmaya sebep oluyor. İleride negatif olaylarla karşılaştığında geçmişinde ona karşı direnebileceği herhangi bir referans noktası, pozitif bir şey bulamayacak. O yüzden çocukların anneyle babayla, dünyayla veya çevresindeki çocuklarla bütünleşebilme arzusunu parçalamayan, yok etmeyen ağır hasarlara sebep olmamamızın önemli olduğunu düşünüyorum . Onun dışında bütün çatışmaları anlatabiliriz elbette. 

Çocuğun sevebileceği bir metin üretmek ve o metin vasıtasıyla dünyayı sevmesini, onunla bütünleşmesini sağlamak çok önemli. 

Yazdığınız çocuk kitapları aradan geçen yıllara rağmen halen severek okunuyor. Dahası pek çok bakımdan “yerel” metinler üretseniz de farklı dillere çevrilen eserleriniz başka coğrafyalarda da büyük ilgiyle karşılanıyor. Bu kuşatıcılığı neye borçlusunuz?

Çocuklar için yazmaktan çok kendim için, kendi içimdeki çocuğa dair bir şeyler yazmaya çalıştım hep. Giderek çocukların -ve aynı zamanda büyüklerin de- onunla bir ilişki kurduğunu fark ettim. Benim hayattan beklediğim şeylerin bugünkü çıkarcı sistem içinde çok nahif kaldığını biliyorum ve ben asla ondan vazgeçmiyorum. Ben kendi entelektüel hayatımdan taviz vererek çocuk kitabı yazmayı hiç düşünmedim. Bir hikâye yazıyorsam o anki bütün bilgi birikimimi ona aktarıyorum. 

Okul öncesinden orta okula dek farklı yaş grupları için metinler kaleme alıyorsunuz. Aklınıza bir kitap konusu geldiğinde bunun hangi yaş grubuna yönelik olacağını da önceden belirliyor musunuz yoksa deneme yanılma ve gidişatta karar vermeye bağlı bir durum mu bu? 

Önceden düşünmüyorum, o kendiliğinden oluşan bir şey. 

Hikâyeleri çok fazla tasarladığınız zaman sanatsal güçten uzaklaşıyorsunuz. 

Sanatla tasarım arasında çok belirgin farklar var. Ama özellikle son dönemde plastik sanatlar dahil olmak üzere, tasarım bir sanat olarak algılandı. Oysa ki tasarım endüstriyel dünyanın oluşturduğu bir kavram ve uğraş. Sanatla tasarım arasındaki fark, sanatın çok kolay tasarlanabilir olmaması, kendiliğinden gelişmeye ve tesadüflere çok açık olması. Oysa ki tasarımda başı ve sonu biliyorsunuz ve ona göre yapıyorsunuz. Sanat böyle bir şey değil. Tasarım sanatın düşmanıdır bu anlamda. Ben çok fazla tasarlanmış eserlerde dil tadını çok alamıyorum. 

Yakın zamanda Yaşasın Çocuklar! isimli, çocuklar için ikinci karikatür kitabınız yayımlandı. Kitap pandemiyle başlıyor. Benzer şekilde başka çocuk kitaplarınızda da özellikle sosyal medya, internet ve bunun getirdiği sorunlar gibi konulara değiniyorsunuz. Güncel meseleler sizin edebiyatınızın neresinde? 

Güncellik nedir, onu bir ortaya koymak lazım önce. Güncel aslında çok tehlikeli bir kavram. Onu yakalayabilmemiz için bireysel olarak hem kendi güncelimizi oluşturmalı hem de toplumsal olarak bize dayatılan günceli kritik etmemiz lazım ki onun ötesine geçelim. Güncel olaylardan bahsederken polemik düzeyinde değil de güncelin arkasındaki sürekli olan güncele ulaşmaya çalışarak, onun arasındaki bağlantıyı kurarak ona ulaşmaya çalışıyorum. Çünkü güncelin gerçek gündemi saklayan ideolojik bir yanı var. 


Yaşasın Çocuklar!
Behiç Ak
Günışığı Kitaplığı

Pat Karikatür Okulu kitabınızın sonunda “Zamanla yazıp çizmenin yalnızca yaşadıklarımı anlatmanın değil, anlamanın da yolu olduğunu fark ettim,” diyorsunuz. Ardından da çocukları yazmaya ve çizmeye teşvik etmek amacıyla ürettiğiniz “ÇizeYaza Öyküler” projenizi anlatıyorsunuz. Çocukların devamlı olarak yazıp çizmeleri onlara ne sağlar?

Benim için yazma ve çizme faaliyeti sadece anlatmak değil. Çünkü “ben şunu anlattım” demekte bir kibir var. Ben her anlatmaya çalıştığım şeyde bir şeyler öğrendim, kendimi kurdum. Kendimin öyle oluştuğunu düşünüyorum. Yazma eyleminin böyle bir yanı var. 

Çocuklar klişelerin çok fazla etkisi altında. Bazen bir çocuğun yaptığı bir şeye çok yaratıcı diyorsunuz ama onu bir reklamdan veya klişe bir çizgi romandan bulmuş. Ama bazen de bir çocuğun oluşturduğu o kadar hoş hikâyeler olabiliyor ki bir yazar olarak kıskanıyorsunuz. 

Yazmak ve çizmek, çocuklar için dünyayı anlama yöntemi, kendini oluşturma uğraşı. Mesela günlük tutmak. Günü gününe yazmaya zorlamak değil de istediğin zaman yazmak… Bu tür şeyler insanı oluşturuyor, kendini ve çevresini anlamasına yardımcı oluyor. İnsan kendi fikirlerini yazarak geliştirir. Bu da bir gerçek. 


Pat Karikatür Okulu
Behiç Ak
Günışığı Kitaplığı

Pek çok kitabınızda çocuklara felsefe yaptırmanın, onları düşündürmenin farklı yollarını deniyorsunuz. Özellikle Tombiş serisi temelde zaten bu amacı içinde barındırıyor. Çocukların eleştirel bakabilmesine yardımcı olacak, gündelik hayatta ebeveynlerin uygulayabileceği pratik önerileriniz olur mu?

Bu kavramların anlamlarını tam olarak içkinleştirmiyoruz bence. Örneğin modern düşüncede bir şeyi edinmek için kritik etmeniz gerekir. Oysa ki post modern düşüncede taraf tutmanız gerekir. Kritik etmezsiniz. Düşünmek taraf tutmak değil kritik etmektir. Herhangi bir ideolojiyi de savunsan onu kritik ederek edinirsin. O yüzden eleştirellik hayatın doğalında olan bir şey. Eleştirmek beğenmemek anlamına gelmiyor. 

Ben kendi fikrimi ortaya koyarım ama sizi ikna etmeye çalışmam. Bu hem kendi fikrimi oluşturmaya hem de sizin bütünlüklü bir fikir edinmenize yardımcı olur. 

Entelektüelin beğenilerinden ziyade eleştirel yapısı çok önemlidir.Bir iz üzerinden hayatı anlamaya çalışan kişidir entelektüel. Zaman içerisinde bir şeyleri eleştirmezsek hakikate yaklaşamayız. Her şeyi eleştirerek elde etmek önemli bir süreç. Yoksa düşünceleri gelişmeyen ama tarafgirliği gelişen bir kişiye dönüşmek söz konusu oluyor.

Çocuklar da kritik ederek bir şeyler edinmeye çok yatkın aslında. 

Bir yandan eleştirel düşünceyi vermek istiyoruz ama öte yandan çocuklar netlik istiyorlar sanki. Pek tabii dünya o kadar da net değil. Bu benim biraz kafamı karıştırıyor. Sanki dünyaya karşı güvenli bir alan kurmak istiyorlar.

Çocukların da kafası karışık aslında. Konuşmazsanız karışır. 

Net olmak güvenli bir alanda olmak anlamına gelmiyor. Düşünmenin enstrümanlarına sahip olmak güvenli bir alan yaratır esas. Bunlara sahipseniz dünya sizin için çok güvenli bir yerdir.

Tabii büyüklerin dünyasında düşünmenin enstrümanları olmayınca çocuklara reçeteler önermek, o reçeteleri netlik olarak sunmak, bunu güvenli alan olarak göstermek zorunda kalıyorlar. Bunlar tartışılması gereken konular. 

Çocukları sadece uyutmak için masal okunan bir gelenekten geliyoruz. Ninni ile hikâye kitabı arasında bir fark var. Hikâye çok bireysel ve entelektüel bir şey. Ninni ise “uyutmaya” yarar. 

Eh sormadan olmaz. Masanızda neler var? Bu ara ne üstünde çalışıyorsunuz?

Severek yazdığım bir tane çocuk romanım çıkacak yakında. Fakat devam eder miyim çocuk romanı yazmaya bilmiyorum. Nasıl bir şey bekliyor beni, ben de bilmiyorum. 

Çok teşekkürler, ağzınıza sağlık. 

Ben teşekkür ederim.