Selin Akgül

İnsanlık tarihinin en eski sözlü hikayelerinden kutsal kitaplara değin tüm anlatıların sahip olduğu ortak metaforik anlatım, yıllardır antropologlar ve psikanalistler tarafından inceleme konusu yapıldı. Ne zaman ki, rüyaların da en eski mitlerle aynı sembolik anlatımı paylaştığı farkedildi, böylece rüyalar da spiritüel ve metafizik alanından çıkıp, bilimsel araştırma konusu haline geldi.

1951 yılında ilk baskısı yapılan Erich Fromm’un Rüyalar, Masallar ve Mitler (The Forgotten Language; an introduction to the understanding of dreams, fairy tales, and myths) kitabı geçtiğimiz aylarda Say Yayınları’ndan tekrar basıldı. Kitap, mitlerle aynı dili taşıyan rüyaları ve aynı şekilde rüyalarla aynı dili paylaşan mitleri (ve birçok tarihsel ve sanatsal anlatıyı) çözümlemek ve dahi Fromm’un düşünce sistemine giriş yapmak isteyenler için ideal bir başlangıç noktası oluşturuyor.

Kitap, Talmud’dan “Yorumlanmamış bir rüya, okunmamış bir mektuba benzer” alıntısıyla başlıyor. Fromm’un çıkış noktasını da oluşturan bu yaklaşım, şimdiye kadar rüyalar üzerine psikanalitik analiz geliştirmiş Freud’un ve Antik Çağ’dan bu yana rüyalar üzerine kafa yormuş tüm düşünürlerin de aslında ortak paydası. Zaten kitapta da Fromm, şimdiye kadar rüyalar üzerine “psikolojik” ve “psikolojik olmayan” yöntemler aracılığıyla söz söylemiş birçok düşünürden elde ettiği verileri de inceliyor; böylece yazar rüya yorumculuğunda farklı perspektifleri göz önüne sererken, aynı zamanda her bir analizin yetersiz kalan yönlerini de ifşa ediyor.

Esas olarak, Freud, Jung ve Bergson’un rüya anlayışlarını eleştiren Fromm, her bir düşünürün rüyaların sembolik dilinin çözümlenmesinde eksik kalan yönlerini açığa çıkararak, tüm bu yöntemlerin ötesinde kendi rüya analiz yöntemini geliştiriyor. Rüyaların akıldışı ve libido desteki arzuların tatmini olduğunu öne süren Freud; rüyaların gizlediği anlamları dinsel mesajlarla ilişkilendiren ve rüyaları bir nevi “mitoloji imparatorluğu” olarak gören Jung ve rüyaları, bugüne dek bilinçaltına itilmiş hatıraların gün yüzüne çıkması olarak niteleyen Bergson… Fromm ise bu noktada, rüyaların salt bu anlayışlarla ele alınamayacağını, toplumsal olanın da rüyaların anlamını çözmek için önemli bir etken olduğunu öğretisine ekliyor. Fromm’a göre, rüyalar şimdiye kadar insanlığın geliştirdiği tek evrensel dil olan “sembol dili” ile açıklanabilir. Öyle ki, Fromm okullarda yabancı dil eğitiminin yanı sıra, zorunlu olarak bir sembol dili dersinin de okutulması gerektiğini dahi düşünür.

İlk bakışta komik bile görünebilen bu öneri, psikanaliz ve eleştiri kuramları için neden bu kadar önemlidir? Bunun en önemli cevabı, sembol dilinin rüyaları olduğu kadar tüm dinsel mitleri ve evrensel nitelik kazanmış masalları çözümlemek için en uygun yol gösterici olmasında yatıyor. Fromm’a göre insanlık tarihi boyunca, bazı ruh hallerini anlatacak bir dil geliştirilememiş ve bu görevi en iyi şekilde devralan sembol dili olmuştur. Ancak bu semboller, rastlantısal, geleneksel ve evrensel yollarla oluşur ki, bu da Fromm’un tüm rüya yorumculuğunun çıkış noktasını oluşturur. İnsanın, yaşadığı toplumun bir ürünü olduğunu söyleyerek, Marksist kuramlara yakınlaşan Fromm, rüyaların da yaşadığımız toplumdan soyutlanarak, salt libido destekli bilinçdışı arzularla ya da dinsel ögelerle açıklanamayacağının altını çizer. Gündelik yaşam pratiklerimizin ve içinde yaşadığımız toplum koşullarının rüyalarda (ve elbette masal ve mitlerde) kendine bir anlatım yolu seçerek, kişinin bastırılmış duygularıyla bir araya gelip yeni bir dil yaratacağını düşünen Fromm, bunun en açıklayıcı örneklerine de kitabında yer verir. Böylece, sadece rüya yorumculuğuna değil, birçok eleştirel kurama da öncülük yapacak bir anlayış getirir.

Fromm, sembol dilinin rüya ve diğer anlatıların çözümlenmesinde nasıl bir işlevinin olduğunu birçok dinsel mit ve masallar üzerinden anlatır. Bu anlatılar içerisinde kuşkusuz en dikkat çekici olan, Sofokles’in “Kral Ödipus” tragedyasıdır. Freud’un teorize ettiği ve en önemli kuramlarından biri olan “Ödipus Kompleksi” için ilham aldığı tragedya için Fromm’un yorumu daha bütünsel ve tamamlayıcıdır. Freud’un hikayeyi salt bir ensest arzusu ve baba-oğul çatışması olarak yorumlamasına karşı çıkan Fromm, Sofokles’in tüm triolojisini incelediğinde daha ziyade anaerkil-ataerkil toplum çatışmasıyla karşılaşır. Fromm’a göre triolojinin tüm anlatısında, anaerkil düzen tarafından temsil edilen eşitlik, sevgi ve hümanizm gibi kavramların, ataerkil düzende karşılığını bulan otorite, itaat ve kanun gibi değerlerle çatışması söz konusudur. Nihayetinde ise, anaerkil düzenin galip gelmesiyle Sofokles, “insan onurunu ve dayanışmayı, devletin otoriter ve yararcı düzeninden” üstün tutar.

Fromm’un bir diğer dikkat çekici analizi, Kafka’nın Dava romanına getirdiği psikanalitik yaklaşımdır. Fromm’a göre, Dava tümüyle sembol dili ile anlaşılabilir; romanın ana kahramanı Joseph K.’nın başından geçenleri, rüya atmosferi içerisinde ele alan Fromm, rüyalara özgü sembol dili ile analiz ettiği Dava romanında, karakterin başından geçen olayları değerlendirerek Joseph K.’nın ruhsal durumu hakkında çıkarımlarda bulunur. Aynı şekilde, Kırmızı Başlıklı Kız masalı ve Yaradılış Miti gibi birçok anlatılar kitapta yeniden yorumlanır.

Kitabın en başında Fromm’un da belirttiği gibi, Rüyalar, Masallar ve Mitler, bu konuya ilgi duyan tüm meraklılar ve öğrenciler için kaleme alınmıştır. Kitabın çoğu, yazarın lisans ve lisansüstü derslerinin bir derlemesi niteliği taşır. Böylece, hem Fromm’un rüya yorumculuğu kolaylıkla kavranabilir, hem de şimdiye kadar rüya analizleri tarihçesinin genel ve derli toplu bir özeti elde edilebilir.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Rüyalar, Masallar, Mitler  – Erich Fromm
Say Yayınları