Ali Görkem Userin

Kırk yıl
Ve yedi yıl
Kimse senin kadar yakıştıramadı
Gurup rengi bir fular gibi
Boynuna ölümü

(Cahit Koytak, İlk Atlas)

Cahit Zarifoğlu’nun (1940-1987) yazar-şair yetiştirme konusundaki hassasiyet ve gayretleri, özellikle Okuyucularla (Beyan Yayınları, 2009) adlı eseri yayınlandıktan sonra iyice görünür hale geldi. Öncesinde çizilen Zarifoğlu portreleri daha çok, başına buyruk, yalnız ve artist bir şair görünümünü resmediyordu. Özellikle Mavera döneminde “Okuyucularla” köşesinde yazdığı açık mektuplarla verdiği edebî eğitimden geçenlerin sayısı hayli fazla. Âlim Kahraman (d. 1956) da Zarifoğlu’nun bizzat ilgilendiği, önce mektuplarıyla, ardından birebir görüşerek yönlendirdiği, yetişmesine yardımcı olduğu bir isim. Kahraman, Zarifoğlu’yla 1980’de mektuplar yoluyla başlayan ve vefatına kadar süren dostluğunu Cahit Zarifoğlu’yla Yedi Yıl’da (Büyüyen Ay Yayınları, Haziran 2014) kayda geçiyor. Kitap, Zarifoğlu’nun 17 Nisan 1980’le 25 Aralık 1981 arasında yazdığı yirmi bir mektubu ve Kahraman’ın şairle ilgili anılarını ve ona dair yazdığı birkaç yazıyı bir araya getiriyor. Bunlar dışında Zarifoğlu’nun kronolojik bir biyografisi ve Kahraman’ın, ölümünün yirmi beşinci yılında Zarifoğlu’na yazdığı uzunca bir mektup da yer alıyor kitapta. (Kronolojik biyografide Kahraman’dan yaygın bir yanlışı da bu vesileyle düzeltmesini beklerdik, ne yazık ki atlanmış. Şairin vefat tarihi olarak bilinen 7 Haziran vefat değil, defin tarihidir. Doğru vefat tarihi ise 6 Haziran’dır.)

Cahit Zarifoğlu, Âlim Kahraman’dan gelen ürünleri ve mektupları “Okuyucularla” köşesinde değil de doğrudan ona yazdığı mektuplarla değerlendirir, yanıtlar. Bunda, Kahraman’da bir yazarlık, özellikle de eleştirmenlik damarı görmüş olmasının payı büyüktür. Zarifoğlu, sağlam bir öngörüyle Kahraman’ın, edebiyatımızda gördüğü eleştiri boşluğunu kapatmaya aday bir kalem olacağını sezinlemiştir. Şiirden vazgeçmeye ikna eder ve eleştiriye yöneltir. Yazmaya adım attığı günlerde Zarifoğlu ile ilişki kurması, Kahraman gibi genç bir edebiyat meraklısı için adeta bir lütuftur. Şair, Kahraman’ın yazılarını okur, değerlendirir, kılavuz mahiyetinde tavsiyelerde bulunur. Aynı zamanda Kahraman’ın heyecanını muhafaza etmek için onu sürekli ödüllendirir, motive eder. Bir süre sonra, bir açıkoturuma katılması için Ankara’ya, derginin yönetim evine davet eder. Kahraman, burada Mavera’nın çekirdek kadrosunun diğer üyeleriyle de tanışır. Buradaki mühim ayrıntıyı ise şöyle ifade eder: “Mavera ekibi ilk andan itibaren benimle, kendi içlerinden biriymişim ve aynı seviyede duruyormuşuz gibi bir dille konuştular.”

Kitabın gövdesini, Zarifoğlu’nun Âlim Kahraman’a yazdığı mektupların oluşturduğunu söyleyebiliriz. Nihayetinde, ikisi arasındaki ilişkinin temelleri de bu mektuplarla atılmıştır. Zarifoğlu, 17 Nisan 1980 tarihli ilk mektubunda genç yazarın (Kahraman o tarihte henüz yirmi dört yaşındadır) kendisine gönderdiği şiirleri şöyle değerlendirir: “Bir eleştirmen olmadığımı hep itiraf ederim. Ama açıklıkla yapmaktan çekinmediğim bir yönüm var. O da okuduğum şiirlerin ne kadar şiir olduğunu anlayabildiğim kadarı ile çekinmeden söylemek.” Genç yazarda şairlik damarı göremediğini içtenlikle ve onu kırmamaya çalışarak ifade eden Zarifoğlu, alanını iyi seçmesini, eleştirmenliği meslek edinmesini tembihler. Sonraki mektuplarında da bir yandan onu düzyazıya yöneltme çalışmalarını sürdürürken öbür yandan da yazıyla ilgili yeni uyarılar yapar. Kahraman’ın soğukkanlı incelemeler yapmasını, “bizim cemaatin tatminini düşünmekten” kurtulmasını salık verir mesela. Kullandığı dili ise, yaşına göre “hayli ihtiyar” bulur.

Âlim Kahraman, Zarifoğlu’yla mektuplaştığı dönemden başlayarak eleştiri ve inceleme alanında çok sayıda esere imza atar. 1985’te çıkan ilk kitabı Bir Duyarlığın Çağdaş Biçimleri ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin Eleştiri Ödülü’ne layık görülür. Onun üstünde eleştiri ve inceleme eserine imza atan Kahraman, 2000 yılında ilk öykü kitabını da yayınlar: Kayıp Hikayeci. Fakat öykücülüğünün ilk filizleri de yine Zarifoğlu’yla yazışmalarına ve 1980 yılına denk düşer. Kayıp Hikayeci’de de yer alan ve Fethi Ağabeyi (Gemuhluoğlu) ziyaretini anlatan “Asansör” Zarifoğlu’nun beğenisini kazanır ve Mavera’nın Eylül 1980 tarihli Hikâye Özel Sayısı’nda yayınlanır.

Bu süreçte Zarifoğlu Kahraman’ın sadece dergiye gönderdiği ürünlerini değerlendirmez şüphesiz. Onu başka yazı mecralarına da yönlendirir. Örneğin Yeni Devir gazetesinin kültür-sanat sayfasına. 1981’de Kahraman’a harçlık göndermeye başlar. Asıl önemlisi ise, genç yazarın nitelikli bir şekilde yetişmesi ve düzenli yazması için ne gerekiyorsa yapmasıdır. “Sistemli bir şekilde yazman için sana her hafta üç mektup yazmam gerekiyorsa söyle yazayım.” der bir mektubunda. Üstelik bunu söylerken, ev-iş-dergi/yayınevi üçgeninde koşuşturma halindedir ve yüzlerce mektubun ortasında başını kaşıyacak vakti yoktur. Zarifoğlu, genç yazarın kendi kuşağından isimlerle irtibat halinde olmasını da özellikle vurgular. Fakat daha önemlisi, “yeni olmaya ve yeniyi aramaya mecbur olduğunu” unutmamasıdır. Dahası, Zarifoğlu, Kahraman’ın “sadece İslamî bir duyarlılıkla” tıkanmasını da istemez, bu konuda da uyarır onu.

Âlim Kahraman’ın kitapta yer alan tek mektubu ise “Ölümünün 25. Yılında Cahit Zarifoğlu’na Mektup” başlıklı metin. 2012’de yazılan ve Zarifoğlu’na hitap eden bu mektupta Kahraman şairle tanışmasından başlayarak sonraki süreçte onunla yaşadıklarını ve ona dair anılarını naklediyor. Yüz yüze tanışmak için Ankara’ya gittiğinde, Mavera’nın yönetim evinde beklediği odada önce uzaktan sesini duyar şairin. Kendisini hayli etkileyen bu sesi şöyle tasvir ve tarif ediyor Kahraman: “Yumuşak tonlu ancak billur çınlamaları saçan sesiniz hâlâ kulaklarımda. Hayat doluydu bu ses; ulaştığı kulakları yaşama sevinciyle dolduran, etrafı aydınlatan bir enerjiyle yüklüydü.” Bu ilk tanışmadan sonra, özellikle şairin 1983’te İstanbul’a taşınmasının ardından ruberu görüşmeleri daha sıklaşır ve ilişkileri farklı bir boyut kazanır. Kahraman’ın bu süreçte gördüğü, şairin ilişkilerindeki incelik ve herkese kendini özel hissettiren duyarlı yaklaşımıdır. Hastalık dönemi de dahil birçok olaya, duruma tanıklık eder Kahraman bu süreçte.

Zarifoğlu’na, vefatından 25 yıl sonra yazılan bu mektupta kaydedilen ilginç anekdotlar arasında bir de rüya bahsi vardır. Özetle şu şekilde rüya: Âlim Kahraman çocukluğunun geçtiği tabiat içindeki bir mekânda Zarifoğlu’yla beraber dinlenmektedir. Bu ortamda Zarifoğlu yeni bir şiirini okur Kahraman’a. Fakat şiirin sözleri yoktur ve sadece ritimden ibarettir. Kahraman, bu şiirden büyük tat alır ve mutlu olur. Rüyadan daha ilginci ise, Zarifoğlu’nun bu rüyayı dinlediğinde verdiği karakteristik tepkidir. Neşeli bir şekilde şöyle der Kahraman’a: “Beyefendi, eğer kâğıda geçirebiliyorsanız rüyanızdaki şiiri, getirin altına imzamı atayım.”

Kahraman’ın söz konusu mektubu dışında iki yazısı daha var kitapta. Bunlardan ilkinde, Zarifoğlu’nun İstanbul’da yaşadığı evlerden ve çalıştığı mekânlardan hareket ederek ona dair çeşitli gözlem ve anılarını paylaşıyor. Özellikle evlerle ilgili parçalarda, Zarifoğlu’nun bir insan olarak hayat içindeki duruşu, aile babası konumundaki hali ve çocuklarla ilişkisine dair güzel ve anlamlı gözlemler mevcut. Kahraman, bunları yazıya dökerken hikâyeci yanını da işe dahil ederek iyice lezzet katıyor metinlere. İlginçtir, şairin, hasta olduğu dönemdeki ilişkileri, insanlara yaklaşım biçimi zerre kadar değişmez. Kahraman’ın ifadesiyle “ölümlerden döndüğü o hastalıkları kendi başına” yaşar, dostlarının karşısına gülen yüzüyle ve hayat dolu bir şekilde çıkar. Zaten şairin en karakteristik yanı, daima hayat dolu ve enerjik olması, zarafetini korumasıdır.

Âlim Kahraman’ın Cahit Zarifoğlu’yla Yedi Yıl’ı, hayatı ve sanatıyla özgün duruşlu bir şairin net bir portresini sunuyor bize. Aynı zamanda, şiirin ve hayatın ne kadar iç içe olduğunu da bir kez daha gösteriyor.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Alim Kahraman – Cahit Zarifoğluyla Yedi Yıl 
Büyüyen Ay Yayınları