Röportaj: Gökçe Özder

1990 doğumlu Nil Ormanlı Balpınar İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı lisansı ile Jean Moulin Lyon 3 Üniversitesi Kültürel Çalışmalar yüksek lisansından mezun. Uzun yıllar farklı yayınevleri için editörlük ve çevirmenlik yapan Nil aynı zamanda @nilkiyisi isimli Instagram sayfasında atıksız ve doğaya saygılı yaşamla alakalı paylaşımlarda bulunuyor. Krokadali, Karman Çorman Hayvan, Minik Balina gibi çocuk kitaplarının çevirmenliğini üstlenen Nil’in Genç Timaş etiketiyle çıkan ve atıksız yaşama dair ipuçları sunduğu Başka Bir Gezegen Yok! isimli bir kitabı da mevcut. Şimdilerde change.org’un iklim ekibinde yer alan, ayrıca İklim Salatası isimli YouTube hesabında içerik üreten Nil Ormanlı Balpınar’la çeviri çocuk kitapları, iklim krizini gençlere aktarma, yeni kuşağın aktivizmi üzerine sohbet etmek için bir aradayız.

Öncelikle merhaba Nil. Sohbete çevirilerinden başlamak istiyorum. Lucy Volpin’in iki kitabını çevirdin; Krokodali ve Karman Çorman Hayvan. İkisi de çok eğlenceli ve oyunlu kitaplar. Özellikle resimli çocuk kitapları söz konusu olunca genellikle oyunu da bol oluyor. Sen çocuklar için çeviri yaparken diğer çevirilerine göre daha çok zorlanıyor musun? Farklı bir çeviri yöntemi takip ediyor musun?

Resimli çocuk kitapları tabii ki metin olarak çok daha kısa, bu yüzden kolay gibi görünse de şöyle bir zorluğu var: Genelde bu tür oyunlu kitapların orijinalinde bir ritim yakalanıyor, daha uyaklı, bolca kelime oyununun olduğu bir metinle karşılaşıyorsunuz… Onları elbette Türkçeye uyarlamak gerekiyor. Ben çevirirken ya da editörlüğünü yaparken resimli çocuk kitaplarını hep sesli okurum, bir çocuğa okurmuş gibi. Çünkü sen çok iyi çevirdiğini, o kelimenin oraya çok uygun olduğunu sanırsın ama sesli okuduğun zaman onun tınısı, cümlenin ahengi, ritmi seni başka bir kelimeye yönlendirebilir. O yüzden resimli çocuk kitaplarını çalışırken sesli okumakta fayda var diye düşünüyorum. Çünkü çocuk kendi başına okuyamayacak onu, illaki bir yetişkin ona sesli okuyacak. Bu yüzden yetişkin kitabında o yere koymayacağım virgülü, okuyana bir es vermek amacıyla, resimli çocuk kitabında koyuyorum mesela. Çeviri tarzı değişiyor elbette.

Bildiğim kadarıyla sen aynı zamanda pek çok çeviri çocuk kitabı için editörlük de yaptın. Yayınevleri için telif çocuk kitabı mı yoksa çeviri çocuk kitabı mı yayımlamak daha zor? Kendi ülkesinde tutan bir kitabın burada da tutma ihtimali yüksek mi örneğin?

Türk yazarlarla çalışmak bambaşka bir iş, orada yeri geldiğinde kurguya müdahale etmen gerekiyor. Çeviri kitap çalışırken kurgu hazır geliyor. Bu anlamda biraz daha kolay olduğunu söyleyebilirim.

Evet biraz da garanticilik var aslında. Özellikle konu evrensel olduğunda, hayvanlar ve benzeri özelinde, anlıyorsun o okura ulaşıp ulaşmayacağını. Bazı kitaplar çok zekice yazılmış oluyor. Bazen ben bunun eşdeğerini Türkçe kitaplarda görmedim diyorsun.

Bir de bana biraz sanki bizde resimli çocuk kitaplarına çok önem verilmiyor, kimse doğru dürüst bu işe bile girmiyor gibi geliyor. Yurtdışına göre çok az var.

Yeni yeni yükselişe geçmesi meselesi söz konusu, evet. 

Çok yeni, evet. İlk defa çizerlerin danışacağı bir ajans kuruldu mesela. Türkiye bunda bir tık daha geriden geliyor.

Başka Bir Gezegen Yok! kitabında atıksız yaşama geçiş için pratik öneriler veriyorsun. Sanırım senin kitabını benzerlerinden ayıran en temel şey bu önerilerin çerçevesini gençleri düşünerek genişletmiş olman. Bu kitabın yazım süreci nasıl ilerledi?

Timaş’ın editörlerinden Merve (Okçu) Instagram hesabımı takip ediyordu. Teklif ondan geldi. “Zaten her gün içerik paylaşıyorsun, onları gel kitap yapalım,” fikriyle çıktı. Benim aklımda yoktu kitap yazmak.


Zorlandın mı peki?

Biraz zorlandım ama neyse ki Özgür (Balpınar) çok yardımcı oldu. En çok da üslup noktasında zorlandım. Mesela İngilizcede “do that” dendiğinde bu emir kipi olarak algılanmazken Türkçede öyle algılanabiliyor. Bu üslubu kullanmıştım ben de ama sonra Özgür beni uyardı, biraz daha yumuşatalım önerisinde bulundu. Ben de “şunu yap, bunu yap”tan ziyade “yapabiliriz, edebiliriz, yapsak daha iyi olur gibi” daha yumuşak bir üslup kullandım.

Terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, editörken bunlara müdahale ediyorsun ama kendin yazarken bir akışın içine girdiğin için dikkat etmeyebiliyorsun.

Bir de sanırım ergenler söz konusu olunca o üslup daha da ters tepebiliyor. 

Evet evet kesinlikle. Çok öğüt verici olmadan, üstenci bir tavır takınmadan ve okuru sıkmadan yazmak istedim.

Çevre çok geniş bir konu. Kendimden de biliyorum, her şeye bir file torba alarak başladım. Sonra sertifikalı iklim krizi eğitimi almaya kadar ilerledi olay. Nereden nereye yani. Bu yüzden bitabın da  meseleye giriş gibi olmasını istedim. Elbette bu anlattıklarımın da detayı var ama en azından bu kitap baş uçlarında kalsın, sonra öğrendiklerini bu fikirler üzerine inşa etsinler diye bir giriş kitabı yazmak istedim. Korkutmadan, yıldırmadan ama bunların hepsinin mümkün olabileceğini de göstererek. Kendi deneyimlerimden de faydalanarak rehber olmak istedim.

Özellikle Z kuşağı ve sonrası için çok klişeleşmiş bir yargı var: Çok duyarsızlar, apolitikler. Hitap ettiğin kitlenin ekolojik sorunlara dair farkındalığı ne düzeyde? Kitabına gelen tepkiler nasıl? İlgili ve meraklılar mı yoksa bu da bir modaya dönüşmeye müsait mi görünüyor sence?

Bizim zamanımızda biz ebeveynlerimizden öğreniyorduk, şimdi çocuklar büyüklerine öğretmeye başladı. Artık aileler çocuklardan çok şey öğreniyor. Çocukların da zaten bilgiye erişimleri çok fazla olduğu için -o bilgiler bazen yanlış olabiliyor, o başka bir konu- farkındalıkları çok yüksek. O yüzden artık onlar öğretmenlerini, ebeveynlerini etkilemeye başladı.

Kitabım pandemide ve yazın çıktığı için ilk tepkiler çocuklardan değil yetişkinlerden geldi. Okulların açılmasından sonra okullarda da etkinlikler yaptım. Hem kitap dolayısıyla hem de iklim aktivisti gruplarıyla çok iç içe olduğumdan şunu gözlemliyorum: Farkındalığı olanlar inanılmaz ilgili ve etraflarını etkileme güçleri yüksek. Mesela çocuklarla etkinlik yapıyorum, pek çok şeyi kitaptan öğrenmemiş, zaten yapıyor oluyorlar.

Gençlerin birbirleriyle etkileşimi de çok yüksek. Hem aktivist grupların sayısı çok fazla hem de okullarda küçük gruplar var. Biz bir arkadaşımla Greenvibes diye bir oluşum kurduk ve atıksız yaşam etkinlikleri düzenliyoruz. Oraya gelen öğrenciler anlatıyor, büyük aktivist grupların içinde değiller belki ama kendi okullarında küçük bir grup kurmuşlar örneğin, orada bir şeyler yapıyorlar.

Çok güçlü bir nesil geleceğini düşünüyorum. Çünkü okuyorlar ve araştırıyorlar. Hele de ebeveynleri de biraz bilinçli ve destekleyiciyse… Şu kötü tabii: Korkuyorlar. Çünkü bu onların geleceği. Üstlerinde “Sizin geleceğiniz, siz yapacaksınız” baskısı var. Kendi gelecekleri için endişeliler, omuzlarında büyük bir yük taşıyorlar. Ama hayır, onların bir suçu yok. Biz yaptık, anne babalarımız, onların anne babaları yaptı. Bu yüzden, biz yetişkinler de bu işten sorumluyuz, yalnız değilsiniz hissini vermek, onlara hep birlikte olduğumuzu göstermek için kitapta hep “biz” üslubunu kullandım..

Çocukların arasında moda olduğuna dair bir şey gözlemlemedim ama yetişkinlerin dünyasında var. Gelip geçici bir moda değil gençlerin arasındaki, daha hareketli bir akım diyebiliriz. Ama sıfır atık ürünleri moda haline geldi mi dersen, evet geliyor.

Karşımızda Greta Thunberg gibi bir olumlu örnek var. Greta’nın genç yaşına rağmen gösterdiği sivil direniş tüm dünyayı çok etkilemişti. Sen bu türden eylemlerin dönüştürücü gücüne inanıyor musun? 

Greta’nın çok önemli bir pozisyonda olduğunu düşünüyorum. Çünkü 15 yaşında bir kız çocuğu tek başına bütün dünyadaki iklim tarihini değiştirdi. 2018’e kadar pek çok şey sürüncemede kalmıştı. Greta tüm o provoke edici konuşmaları sayesinde bütün dünyaya “Bir şey yapmamız lazım,” dedirtti. Doğrudur yanlıştır orası tartışılır ama  bir şeyler oldu, bazı adımlar atıldı. Türkiye bile Paris Anlaşması’nı onayladı. Niye onayladığı ayrı bir mesele ama oldu. Gençler açısından bakarsak onlara da bir işaret fişeği oldu bu aslında. O güne kadar “Sen Z kuşağısın, umursamazsın,” dendi. Bence onlar için de bir karşı çıkış yolu oldu aslında: “Greta yaptı biz de yapabiliriz.”

Hepsi inanılmaz çalışıyor ve birbirlerini çok destekliyorlar. Farklı gruplar var ama iklim grevlerini birlikte organize ediyorlar. Düşünsene 15-16 yaşındaki çocuklar iklim grevi organize ediyor, basın bildirisi yazıyor, çıkıp bunu okuyor.

İletişimleri iyi, hepsi çok şevkli. Her şeyi yapmak istiyorlar ve çok heyecanlılar. Anksiyeteleri var evet ama işin içinde kalarak bu anksiyetelerini gidermeye çalışıyorlar. Hepsi de umutlu. Umutlu olmasalar yapmazlar zaten.

Şimdi biraz şeytanın avukatlığını yapacağım: Dünyadaki pek çok şeyi birkaç siyasi figürün ağzındaki sözlerle yerle bir edilebildiği bu zamanda tek bir kişinin plastik torba yerine bez torba kullanması neyi değiştirir?

Çoğu şey siyasilerin elinde, evet. Hatta çoğunlukla siyasilerin bile değil, lobilerin elinde. Plastik lobisi Türkiye’de gerçekten çok güçlü.

Bu, çevre dışında başka bir konu olsa dediğin doğru. Ama söz konusu olan çevre, doğa, gezegen. Biz burada yaşıyoruz. Üst mercilere “Aman onlar yapsın ya,” diyemeyeceğimiz kadar önemli, acil ve değerli bir konu. Çünkü sen de burada yaşıyorsun.

Ben “Gezegenini kurtar!” sloganını çok doğru bulmuyorum. Gezegeni değil biz kendimizi, kendi geleceğimizi kurtarıyoruz. Bugüne kadar dünya beş tane yok oluş yaşadı. Hepsinde toparlandı. Şu an gezegenin umrunda değiliz ki biz. Doğa zaten kendini yeniliyor. Ama hadi diyelim biz mahvettik, sonunu getirdik. Sonunu getirdiğimiz şey aslında insanlık, gezegen değil.

Doğayla insan birbirinden ayrılmaz bir bütün. Doğayı ayrı insanı ayrı yere koyamayız. Hayvanlar gibi biz de doğanın parçasıyız. Artık onun içinde, onunla uyumlu bir biçimde, ondan kendimizi üstün görmeden yaşamayı öğrenmemiz lazım. Bu çok önemli bir konu. O yüzden devletin bir şeyleri yasaklamasını beklememek lazım. Önce sen bir şeyleri değiştireceksin, ondan sonra üst mercileri bunu değiştirmeye zorlayacaksın. Arz talep meselesi bu. Senin taleplerine göre bütün sistem değişiyorsa bizim artık taleplerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Günün sonunda evet tabii ki üst mercilerin desteğine ihtiyacımız var ama çoğunluk plastik torbayı kullanmayı bırakırsa zaten üretmek için alan da kalmayacak. İlla yasak diye bir şeyi yapmamalısın. İçinden geldiği için yapmalısın. Herkesin, bütün gezegenin hayrı için bunu yapmalısın. Bu senin de evin, devletin evi değil ki.

O yüzden önce bireysel olarak dönüşmeliyiz. Zaten o olunca doğrudan etrafını etkilemeye başlıyorsun.  Kolektif, toplumsal dönüşümle bunların yapılması ve güvencesinin devletlere bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Sanırım benzer bir kitap daha hazırlığı içindesin. 

Yakın zamanda iklim kriziyle ilgili müthiş bir  kitap çevirdim ama henüz basılmadı, heyecanla bekliyorum. Okuduğumda “Bu kitabı ben yazmalıydım,” dedim. Şimdi yazdığım kitap onun daha Türk versiyonu gibi olacak. Yine iklim krizine yönelik bir kitap ama daha yerel, tamamen Türkiye’den örneklerle dolu bir kitap yazmak istiyorum. Giriş yapıldı, ne zaman biter tam bilemiyorum.

Yine gençlere yönelik olacak yani?

Evet evet. Çünkü bizim önce gençleri eğitmemiz gerekiyor. O yüzden gençten devam ediyorum. Çok fazla bilimsel terim içeren, sıkıcı bir kitap olmayacak. İklim krizi nedir, niye biz karbondioksitten bu kadar korkuyoruz, karbonun atmosfere etkisi gibi konuları daha basit bir dille aktarabileceğim, yine gündelik hayatta yapabileceklerimize yönelik bir kitap yazmayı planlıyorum.

Çok heyecan verici, çok güzel. Merakla bekliyorum. Bence bu metinler yetişkinlerin de çok rahat okuyup çok fazla şey öğrenebileceği türden.

Çocuk kitaplarından gerçekten çok fazla şey öğreniliyor bence, ki Başka Bir Gezegen Yok’u daha çok yetişkinlerin okuması da bu sebepten bence. Kolay okunduğu, çok fazla bilimsel jargon kullanılmadığı için aslında herkese hitap ediyor, gündelik hayata uyarlaması daha kolay oluyor..

Çok teşekkürler Nil, çok şey öğrendim ve umut doldum bu söyleşide. 

Ben teşekkür ederim.