Berkay Üzüm

Şahane görsellerle, melankolik sahnelerle ve etkileyici müziklerle bezeli filmleriyle tanınan Wong Kar Wai’nin 1994 yılında izleyicileriyle buluşturduğu Hong Kong Ekspresi (ya da yaygın adıyla Chungking Express), hayatlarına devam etmeye çalışan iki polisin öyküsünü anlatıyor.

Takeshi Kaneshiro ve Tony Leung Chiu Wai’nin başrollerini paylaştığı bu filmde, kız arkadaşları tarafından terk edilen PC 233 ve PC 663 numaralı iki polisin, içine düştükleri açmazdan kurtulmak ve hayatlarında yeni bir sayfa açmak için gösterdikleri çabalara şahit oluyoruz. Her ne kadar ortak özelliklere sahip olsalar da, bu iki polisin filmde ortak bir noktada buluşamadıklarını görüyoruz. Tabii, ikisinin de düzenli olarak yemek yediği Midnight Express adlı büfeyi bu noktanın dışında bırakmamız gerekiyor. İki hikâyeden oluşan filmin ilk kısmında, kısa bir süre önce kız arkadaşı tarafından terkedilen PC 223’ün melankolik havasına giriyoruz. PC 223’ün melankolik havası, son kullanma tarihi 1 Mayıs olan 30 kutu ananası bir gecede yemesinden geliyor. Zira bu ikili 1 Nisan’da ayrılmıştır, 30 kutu ananas da, doğum günü 1 Mayıs olan polisin, sevgilisinin kendisine dönmesi için biçtiği bir aylık süreye işaret ediyor. Kahramanımızın, içinde bulunduğu zor durumdan çıkmasını sağlayan en büyük dayanaklarından biri de sık sık koşmasıdır; koştuğunda vücudundaki suyu ter olarak atıp, gözyaşlarına engel olacaktır. Kahramanımız, sürekli yemek yediği yerde aşk acısını hafifletmeye yönelik girişimlerde bulunsa da kendini kurtaramıyor.

Filmin bu ilk hikâyesi, nispeten aksiyonu da içerisinde barındırıyor. Sarı peruğu ve her daim taktığı güneş gözlüğüyle gördüğümüz uyuşturucu satıcısı kadın, hikâyenin sonunda yalnız başına barda otururken, polisin radarına giriyor ve ikisi kendilerini, olumlu ya da olumsuz sonuçlanamayan bir evrenin ağına takılı halde buluyor. Buradaki acının eşiğine, birbirine girerek netliğini kaybeden görüntüler eşliğinde şahit oluyoruz. Hintli ve Pakistanlılar’ın Hong Kong’da içine düştükleri karmaşık durum, öykünün gerilimine fazlasıyla ışık tutarak izleyiciye görsel bir şölen yaşatıyor.

Daha uzun süren ikinci hikâyede ise, PC 663 numaralı polisin duygusal serüvenine şahit oluyoruz. Gerilim öğesinin minimuma indirildiği, şiirselliğin doruk noktasına çıktığı, özellikle de California Dreaming şarkısının damga vurduğu bu bölümde, hostes sevgilisinden ayrıldıktan sonra yalnız başına yaşayan ve evdeki eşyalarla kendisine bir “diyalog alanı” kuran kahramana odaklanıyoruz. Bir türlü okunamayan mektup ile yer yer gizem havasına bürünen bu hikâyede, kendisini (The Mamas And The Papas’ın söylediği 1966 tarihli) California Dreaming’e kaptıran ve çocuksu hareketleriyle filmin çizgisini hareketli bir düzleme oturtan Faye’yi hayranlıkla izliyoruz. Polise ait mektubu elinden çıkarmakla uğraşan, ancak mektup kendisinde kaldıkça polisin evine gizlice gidip evi “normal” bir hayata kavuşturma çabaları, ağızda mayhoş bir tat bırakıyor. Bu hikâyede ara ara dinlediğimiz bir diğer şarkı ise, 1990’ların ünlü müzik grubu Cranberries’ın Dreams adlı şarkısıdır. Özellikle California Dreaming başta olmak üzere, bu iki şarkıyı filmde dinlemek, genel olarak müziğin filme yaptığı katkıya dair muazzam sonuçlar çıkmasını sağlıyor.

Wong Kar Wai’nin aslında 3 parça olarak planladığı bu film; acının, şiirin, melankolinin ve iç sesin naif bir örneği olarak karşımızda duruyor.

Hong Kong Ekspresi / Chung Hing sam lam
Yönetmen, senaryo: Wong Kar Wai
Yapım yılı: 1994, Honk Kong