İlyas Koç

Uçsuz bucaksız denizlerin ortasında “dış dünya”nın kaosundan alabildiğine uzak, gündelik telâşenin keşmekeşinden âzâde, sakin, dingin, mutlu ve müreffeh bir hayatın hüküm-fermâ olduğu “ada” tasavvuru pek çoğumuzun düşlerinde kendine yer bulmuştur. Bu özlem hiç şüphesiz dünya edebiyatında da sıkça işlenen temalardan birini oluşturur. Bir çırpıda aklıma gelenleri sayacak olursam, Robinson Crusoe’de, Güliver’in Gezileri’nde, Sineklerin Tanrısı’nda, Mercan Adası’nda, Thomas More’un Ütopya’sında hatta Bacon’ın Yeni Atlantis’inde, Virginia Woolf’un Deniz Feneri’nde ve daha adını anımsayamadığım onlarca romanda, içinde yaşadığımız dünyaya “öteki” olarak konumlandırılan bir “ada” hayatı ele alınır. 20. yüzyılın en büyük sosyal hiciv ustalarından biri olarak kabul edilen ve distopya türünde kült eserlere imza atan Aldous Huxley de ölümünden bir yıl önce kaleme aldığı “Ada” kitabında, böyle bir tema izleğini toplumsal mutluluk ideali ile kesiştiriyor. “Ada”, dünyanın kaotik döngüsüne sunulan bir panzehir.


Ada
Aldous Huxley
Çevirmen : Seniha Akar
İthaki Yayınları

Huxley, edebiyat çevrelerinde büyük çığır açan Cesur Yeni Dünya’sına bir anti-tez/alternatif olarak yazdığı Ada’da, “dünya”dan daha iyi bir yer ve her yönüyle daha mutlu bir toplum yapısı ütopize ediyor. Ada’yı yazmadan önce onlarca kitabın içinde arkeolojik bir kazıya girişen Huxley, notlarında bu süreci şu şekilde aktarıyor: “Antik Yunan mitolojisi, Polinezya Antropolojisi, Sanskritçe, Çince veya Budist metinlerin çevirisi, bitki ve ilaç üzerine yüzlerce bilimsel araştırma makalesi ve sayısız deney raporu, nörofizyoloji, psikoloji ve eğitim alanında yazılmış sayısız deneme ve araştırma yazısı.. Bunun yanında aklınıza gelebilecek her türden absürt yeni ve eski kitaplar, şiir, eleştiri yazıları, seyahat kitapları, politik yorumlar ve her türden insanla yapılmış binlerce röportaj.. Filozoflardan aktrislere, akıl hastalarından Rolls Royce firmasının yöneticilerine kadar.. Şimdiye kadar araştırdığım bu notlardan yola çıkarak sanırım artık “Ada”yı yaratabilirim.”

Mutlu adada yaşayan Pala toplumu, okura, bir deniz kazası sonucu kendini bu adada bulan gazeteci Will Farnaby’nin karşılaştığı olaylar, kişiler, durumlar ve deneyimlediği mistik fanteziler aracılığı ile aktarılıyor. Farnaby, Robinson Crouse’nin aksine ıssız bir adada değil, “dış dünya”dan kopuk ancak kendi içinde tutarlı bir medeniyet inşâ etmiş bir toplumun içinde bulur kendini. Farnaby, Palalıların dinsel yaşayışında aydınlanmayı andıran ve bir nevi kendinden geçiş yaratan “moşa”yı kullandığında tam bir bilince ve kavrayışa erişir. Ancak komşu ülke Rendang’daki askeri yönetim silahlı saldırılar sonucu Ada’yı ele geçirir ve toplumun altını üstüne getirir.

Huxley’in, ilmek gibi inceden inceye örgülediği Pala toplumu, günümüzün militarist aşırılıklar içindeki dünyasının karşıtı. İki dünya savaşını da görmüş bir beynin ürünü olan Ada, toplumsal mutluluğun ustaca ütopize edildiği bir roman olarak okunmayı fazlasıyla hak ediyor.

Arka Kapak dergisi 4. sayı