Haydar Ergülen

Çıkmasına çıkmış da, tam keyifle okuyalım derken, hooop kitaptaki kaygıları doğrularcasına 15 Temmuz darbe girişimi! Böylece “Türkiye’nin geleneği” kendini bir kez daha göstermiş, darbe ruhu hortlamış, fakat bu kez halkın, medyanın, her düşünceden insanın direnişiyle sadece hortlamakla kalmış, canlanamamış. Ama bu haliyle bile 250 can almış, yakmış, yıkmış, bombalamış. Bu kez gerçekleşememiş ve bastırılmış olması çok değerli. En azından bundan sonra kolay kolay darbe kalkışması olmaz diye umutlanıyor insan. 12 Mart’ta lise öğrencisiyken tutuklanan, 12 Eylül’de üniversite öğrencisi olarak gözaltına alınan biri olarak inanmak, umutlanmak istiyorum elbette.

Arka Kapak / Haydar Ergülen

(Kitabı nerede okuyacağınıza dair bir öneri. Şart değil, keyfe keder. Önce, hâlâ kaldıysa kıyıda köşede bir küçük meyhane bulacaksınız. Bulamazsanız tv’de eski Türk filmlerine bakın, rakılar, kadehler buzlanmışsa da meyhane olduğu aşikar bir mekan mutlaka vardır onlarda, en azından fonda Şükran Ay söylüyordur, alın kadehinizi, arada bir ‘şerefe’ diyerek kaldırın. Köhne de olsa bir meyhane bulduysanız hemen bir arkadaşınızı arayın, bulamazsanız ya da gelmezse dert değil, girin meyhaneye, nasılsa sizin gibi arkadaş bulamayan biri mutlaka vardır ve orada sizi bekliyordur. İşte size dertleşeceğiniz bir arkadaş. Adalet Ağaoğlu’nun Dert Dinleme Uzmanı gibi. Bundan iyisi… Beyaz peynir ve kavun da eşlikçisi.)

Ağaçkakan’ın Hazır Bilgi Serisi, Fethi Naci’nin Gerçek Yayınevi’nden çıkan “100 Soruda…” dizisi gibi güzel güzel ilerliyor. Bahtı açık, talihi bol, yıldızı parlak, okuru çok olsun isteriz. Zira şimdiye dek yayımladıkları 7 kitabın hemen hepsi de içimizi açan, yüzümüzü güldüren cinsten. 100 Tuhaf Kitap’tan 100 Büyük Yanılgı’ya, 100 Güzel Kelime’den 100 Efsane’ye, doğrusu pek mühim ve pek gerekli eserler.

Mevzu başlıkta da pek veciz biçimde ifade edildiği gibi matrak bir mevzu aslında. İki tek rakı attıktan sonra memleketin derdine düşüp, “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kara kara düşünen yurdum insanının kaygısı. Hatta rivayet edilir ki, iki Alman, Türkiye’ye gelip bir meyhanede rakı içmeye başlarlar; ikinci kadehten sonra Alman’ın biri diğerine “Ne olacak bu memleketin hali?” der. Kim demiyor ki hem?

Metin Solmaz da demiş ve başka diyecekleri olanları da davet etmiş kitaba, 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali? (Ağaçkakan, Haziran 2016) kitabı çıkmış böylece ortaya. Çıkmasına çıkmış da, tam keyifle okuyalım derken, hooop kitaptaki kaygıları doğrularcasına 15 Temmuz darbe girişimi! Böylece “Türkiye’nin geleneği” kendini bir kez daha göstermiş, darbe ruhu hortlamış, fakat bu kez halkın, medyanın, her düşünceden insanın direnişiyle sadece hortlamakla kalmış, canlanamamış. Ama bu haliyle bile 250 can almış, yakmış, yıkmış, bombalamış. Bu kez gerçekleşememiş ve bastırılmış olması çok değerli. En azından bundan sonra kolay kolay darbe kalkışması olmaz diye umutlanıyor insan. 12 Mart’ta lise öğrencisiyken tutuklanan, 12 Eylül’de üniversite öğrencisi olarak gözaltına alınan biri olarak inanmak, umutlanmak istiyorum elbette.

Belki bu darbe girişimiyle iktidardakiler de muhalefet de demokrasinin önemini, parlamenter rejimin vazgeçilmezliğini iyice anlar ve demokratik, laik sosyal hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkeleri etrafında yeniden buluşurlar. Elbette yalnızca mecliste temsil edilen değil, edilemeyen siyasi partilerin de katılımıyla.

Diyeceksiniz ki kardeşim artık bu sözleri, dilekleri ezberledik. Haklısınız da 10 yılda, 20 yılda bir darbe yaşayan, demokratik değerlerini bir türlü oturtamayan, demokrasisini sağlamlaştırmasına izin ve geçit verilmeyen bir ülkede özgürce yaşamak isteyen bir insan bunlardan başka ne söyleyip dileyebilir ki?

İstekler, dilekler ve temenniler bölümü böyle. İsteyenin bir yüzü kara. İyi de hak’katen ne olacak bu memleketin hali? Yani bırak kitap yapmayı, sormaya bile gelmiyor. Tak şak, pata küte darbe! Bi dur be! Dur da işimize gücümüze bakalım, her gün her dakka siyasetten filan konuşmayalım, bizim de “bahçesinde ebruli hanımeli açan” bir evimiz ve orada ne bileyim, mesela dut mu diksek kiraz mı gibi dertlerimiz ve de “Ee muhterem, güneş geyik burcuna girdi, vakt-ı kerahat geldi.” gibi gündelik konuşmalarımız olsun. Yahu. Yeter. Şu kitabın bile geyiğini yapamayacağız yani. Üstelik bundan ala geyik yokken! Kadere bak. Kitap tam da zamanını buldu çıkacak!

Çıkmış bir kere. Öyleyse biz de adı çıksın diyerek başlayalım sayfalarını çevirmeye. Ben de yazdım. Kitabın kapağında “101 kişi anlattı” diyor ya, işte o 101’lerdenim ben de. Bazı yazıların başlığına bir göz atmak bile yeterli fikir veriyor konuya yaklaşımlar hakkında. Şöyle sıralayalım: ‘Memleket bir dönme dolap’, ‘Mazi kalbimde bir yaradır’, ‘Karamsar ama umutluyum’, ‘İyi olacak inşallah, maşallah hocam’, ‘Her yer güzellik olacak’, ‘Kedim çok mutlu’, ‘Doğu’ya giden bir gemide batıya koşmak’, ‘Biz nasıl istiyorsak öyle olacak’, ‘Hep aynı cehennem, hep aynı cennet’, ‘Türkiye’nin parlak geleceği’, ‘Yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir!’, ‘Kuyruğunu kovalayan kedi’, ‘Dünyanın merkezinde olduğuna iman etmiş insanların memleketi’, ‘Sadece memleketin mi?’, ‘N’olacak be abi?’, ‘Mahkemelerine hukuk gelmiş memleketimin’, ‘Olacak olan olmuş olanda gizlidir’…

Birbirinden farklı öngörüler, aşırı ciddiler, aşırı makaralar yanında ortahalli ya da mutedil öneriler de var kitapta. Tabii karamsarlık katsayısının iyimserlikle karşılaştırılamayacağını söylemeye de hiç gerek yok. Zira ‘Ne olacak memleketin hali?’ sorusunun bizzat kendisi, artık rakı sofrasında memleket kurtarmaya çalışan adamların karikatürü olsa da, soru her zamanki gibi tüm ağırlığı ve acilliğiyle ortada duruyor.

Ben de yazımda topu biraz başkalarına atmışım, kitapta yeniden okuyunca fark ettim. Çok uzaklara değil, komşuya, Balkanlar’a atmışım. Yazının başlığı “Ben de başkasına sordum”, şöyle bir Balkan havası aldıktan sonra, haliyle yeniden olay mahalline dönen bir yazı. Yani madem ‘top’ metaforu kullandık, topu biraz dolaştıran bir yazı diyelim. Diyeceğim herkes rakı masasında memleket kurtarılamayacağının farkında. Ama fena mı o masadan, o muhabbetten de böyle bir kitap çıkıyor işte. 100 kişi daha yazsa, 100 farklı yanıt verilir, öneri çıkar. Memleket saat ayarı olsa da, ne olacak bu memleketin hali muhabbeti de bir tatlı hatıra olarak kalsa, keşke. Biz de o zaman soruyu biraz değiştirir, ne bileyim “ne olacak bu Arjantin’in hali?” filan derdik, diyelim. Fena mı olur? 

Arka Kapak dergisi 12. sayı