Sevengül Sönmez

Sabahattin Ali, 1937’de Yaşar Nabi Nayır’a gönderdiği mektubunda Orhan Veli’nin Varlık dergisinin 1 Aralık 1936 tarihli 82. sayısında yayımlanan şiirleriyle ilgili olarak şunları yazar:

“Bizim şu genç şairlerin, yani Orhan Veli ile Oktay Rifat’ın başlarına gelene pek müteessir oldum. Zavallı çocukların genç yaşta cinnet getirecekleri hiç tahmin edilemezdi. Acaba onların şiirlerini neşre delalet ettiğim için bu hazin akıbetten ben de mesul muyum diye vicdanen pek muazzep oluyorum. Bilhassa edebi cinnet, musaplarını sadece akraba ve tanıdık muhitlerinde değil, nispeten geniş ve daha merhametsiz bir kalabalık muvacehesinde de gülünç edegeldiğinden merhamet ve esef duygularım bu nispette şiddetli oluyor. Bu patolojik asarın mütehassısı bir kalem (mesela Abdülhak Şinasi Bey) tarafından yapılacak (ruhi, edebi, tıbbi) bir tahlilini bütün kariler beklemekte ve o şiirleri zaten sırf böyle bir etüdün mukaddemesi telakki etmektedirler. Nahit Sırrı Bey müvesvis ve vehham bir zattır. Bu delikanlıların ani bir buhran neticesinde kendisine saldırıvermelerinden korkmuyor mu? Neyse şimdilik bu kadar: Teessürlerim samimi ve hakikidir. Gözlerimi kapadıkça muhayyilemde canlanan bu müstait gençlerin üç dört ayı bulmayan bir zamanda katettikleri bu asırlık mesafe başımı döndürüyor.”

Sabahattin Ali, aynı mektubun altına eklediği notta, ayrıca “Mehmet Ali Sel”den –bu adın Orhan Veli’nin takma adı olduğunu bilmeksizin– söz eder: “Orhan Veli ile Oktay Rifat’ın arkadaşı bir de Mehmet Ali Sel var ki şahsen tanımıyorum. Yalnız sari olduğu anlaşılan bu yeni cinnete o da musap görünüyor. Tanıdıklarına ve akraba, taallukatına geçmiş olsun. Sinir ve akıl doktoru Şükrü Hazım bu hususta bir şey neşretti mi? Etti ise çıktığı yeri lütfen bildir.”1

Sabahattin Ali’nin Orhan Veli’nin “edebi cinnet” olarak değerlendirdiği şairliği ve şiirleri hakkındaki fikri nasıl ve ne zaman değişmiştir bilmek pek mümkün değilse de bu mektup ikisinin 1937 öncesinde tanıştıklarını, hatta Sabahattin Ali’nin Orhan Veli’nin şiirlerinin yayımlanmasına aracılık ettiğini (bu aracılıktan ötürü biraz da mahcup olduğunu) ortaya koyuyor.

Sabahattin Ali Aliye Hanım’la evlenip Ankara’ya yerleşince Orhan Veli başta olmak üzere Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Nurullah Ataç, Erol Güney, Cevdet Kudret, Necati Cumalı, Suut Kemal Yetkin, Yaşar Nabi, Sabahattin Eyüboğlu, Emin Türk Eliçin ve daha pek çok kültür ve sanat insanının içinde olduğu kültür sanat ortamının parçası olur. Bu ortama dönemin Ankara’sında yaşayan Carl Ebert, Paul Lico Amar, Eduard Zuckmayer, Rózsi Szabo gibi dünyaca ünlü müzisyenler de katılır. Anılarda yer ettiği üzere çok dilli, çok kültürlü ve çok renkli olan bu ortamın en popüler kişisi çoğunlukla Sabahattin Ali’dir. Ancak Orhan Veli’nin de ondan aşağı kalır yanı yoktur.

Dostluklarının kısa zamanda geliştiği, Orhan Veli’nin sıkça Sabahattin Alilerin evine gelip gitmesinden ve yine beraberce uzun yürüyüşlere, gezilere çıkmalarından anlaşılmaktadır. Aliye ve Filiz Ali, anılarında Sabahattin Ali ile Orhan Veli’nin sıkça görüştüklerinden şöyle söz eder: “Arada bir babam akşam Tercüme Bürosu dönüşü Kızılay’daki Özen veya Kutlu pastanelerinde rastladığı birilerini –bu birileri Samet Ağaoğlu, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Erol Güney, Necati Cumalı ya da Orhan Veli olabilirdi– eve yemeğe çağıracak olursa, mutlaka Sakarya şarküterisine veya Laz bakkala uğrayıp nevalesini de beraberinde getirirdi.”

1.Sabahattin Ali, Hep Genç Kalacağım, (Haz. Sevengül Sönmez), YKY, İstanbul 2013, s. 332-333

2.Filiz Ali, Yok Bi’Şey Acımadı ki…, YKY, İstanbul 2017, s. 38

Arka Kapak dergisi 36. sayı