Ekrem Sakar

Yazının başlığı size Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabını çağrıştırdı mı bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim ki birazdan sözünü edeceğimiz kitap Voltaire, Cervantes, Goethe gibi Erasmus’u da etkilemiş. Ancak benim bu başlığı atmamın sebebi kitabın muhtevasını iki kelimeyle özetlemekti; haydi itiraf edeyim biraz da – çoğu yazanın yaptığı gibi – ilgi uyandırmaktı. Zira Dalkavuknâme adlı eser, ismine bakılınca Osmanlı Devleti zamanında yaşamış bir müellifin kaleminden çıkmış bir mesnevi ya da menkıbe olduğu zannı uyanabilir. Hâlbuki kitap, M.S. II. yüzyılda yaşamış olan ve eserlerine Batı dünyasında büyük ilgi gösterilen Samsatlı Lukianos’un Peri Parasitou adlı kitabının Türkçeye tercümesi. Kitabı Grekçe aslından Türkçeye tercüme eden ve Fenerli bir Rum olan Vasilaki Vuka bu ismi seçmiş. İngilizcesi The Parasite olan kitap bugün çevrilseydi herhâlde “asalak” ya da “parazit” olarak çevrilirdi. Mütercim, 19. asırda bir asalak veya parazit sözcüğü olmasa da çevirisine “başkasının sırtından geçinen kimse” anlamına gelen “tufeylî” adını verebilirdi diyebilirsiniz; fakat malûmunuz üzere eslâf tercüme konusunda bugünün çevirmenlerine kıyasen fazla serbest yazıp çizdiğinden dolayı bunu doğal karşılamak lâzım. Hazır mevzu başlıklar üzerinde ilerliyorken son olarak şunu da söyleyeyim: Büyüyen Ay yayınlarından çıkan kitapların başlıkları günümüz okurunun büyük bir kısmının alâkasını cezbetmeyebilir. Lâkin telâffuz ederken bile zorlayabilecek bu başlıkların altında çok enteresan ve kıymetli eserler var. Bir şans verin derim.
Kitaba dönersek, “peki, bu Lukianos ciddi ciddi asalaklı mı övüyor?” diye soracak olursanız cevabım olumlu olacaktır. Eser, iki kişinin diyalogları hâlinde ilerliyor. Bunlardan birisi Tychiades (tercümede Kârdân), diğeri ise Simon (tercümede Firuz). Firuz’un dalkavukluk (asalaklık) hakkında Kârdân’ın sorularına verdiği yanıtlar eşliğinde dalkavukluk sanatının dünyadaki diğer sanatlardan daha şerefli, daha faydalı ve yüksek olduğunu; dalkavuğun da filozoflardan, hakîmlerden, ilim adamlarından, sanatçılardan, belâgat ve fesahat âlimlerinden daha yüce olduğunu okuyoruz. Firuz bu iddialarını temellendirirken Kârdân’ı ikna etmeye çalışıyor, nitekim ediyor da. Asıl sual şu: Lukianos’un karakterleri aracılığıyla biz okurlara vermek istediği mesaj ne? Gerçekten asalaklığın methedilecek bir meziyet olduğunu mu düşünüyor yoksa ironik bir üslupla asalaklarla alay mı ediyor? Anladığım kadarıyla ikisi de değil. Sanki Lukianos asalaklığın kötü bir huy olduğunu bilmekle ve asla asalakça yaşamayı düşünmemekle birlikte yaşadıklarından ve gördüklerinden dolayı “bu dünyada en iyi asalak olacaksın” diye sitemkâr bir tavırla asalaklığı övmüş. En azından bana öyle geldi.
Batı’dan yapılan ilk edebî tercüme olma özelliğini gösteren bu eser hazırlanırken başına müellif ve mütercimin hayatları ile eser hakkında tanıtıcı bilgiler konulması gayet isabetli olmuş. Eserin çevirisi yapılırken isimler değiştirildiğinden ötürü kitabın İngilizceye yapılan birebir tercümesinden faydalanılarak isimlerin tespit edilmesi ve bunlar hakkında dipnotta bilgiler verilmesi, çalışmanın bir diğer göz dolduran tarafı. Olmasaydı daha iyi olurdu diyebileceğimiz tek şey, bazı şahıslara dair malûmatın ve kimi kavramların izahlarının dipnotta fazla yer tutması. İki üç cümle verilip “ayrıntılı bilgi için şu ansiklopedinin şu maddesine bakınız” denebilirdi. Netice olarak Lukianos’un üslubu etkileyici, Vuka’nın tercümesi güzel ve kitabı hazırlayan Eren Yavuz’un sadeleştirmesi başarılı. Kitabın konusu ise başlı başına ilginç. Alınıp bir çırpıda okunabilir.

Dalkavuknâme
Samsatlı Lukianos
Büyüyen Ay Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 16.sayısında yayınlanmıştır.