Süleyman Sertkaya

“Kâğıtları yakabilirsiniz ama içindekileri asla.

İbn Hazm

“Arapçada ‘güvercin gerdanlığı’ deyimi ‘kişinin devamlı yanında taşıdığı, hep birlikte olduğu ve hiç ayrılmadığı şeyler için kullanılan bir ifade’ şeklinde tanımlanır. Nasıl ki güvercinin boynundaki halka şeklindeki tüyler onu farklı kılan ve ondan hiç ayrılmayan bir özellikse,” âşık da sevdiğini bir gerdanlık gibi boynuna takıp yoldaşı ve aşk kılavuzu yapar.

İbn Hazm’ın günümüzden yaklaşık 1000 yıl önce yazdığı Güvercin Gerdanlığı, aşkın ve âşıkların hâlleri üzerine bir inceleme, anlatı, şiir ve fazlası olan bu eser, aynı zamanda dönemin siyaset ve iktidar ilişkilerine yönelik bir eleştiridir. Bilindiği üzere İbn Hazm, Endülüs hanedanına tıpkı babası gibi danışmanlık yapmış, sonrasında siyasetin ona göre olmadığını düşünerek inzivaya çekilmiş ve Zahiri doktrinini sistematikleştirmiştir. Bu doktrin temel olarak, insanın dışa yansıyan yani zahiri eylemlerini yorumlama yaklaşımıdır. Tam da bu yüzden Güvercin Gerdanlığı’nda aşkın hâllerine ve kavramlarına dair yorumlarını kaleme alırken her bölümde yaşanmış olaylardan bahseder. Çünkü ancak insanın aşka dair zahiri eylemleri aşkın ne olduğunu ve ne olmadığını bize açıklayabilir.


Güvercin Gerdanlığı
Aşkın ve Aşıkların Halleri Üzerine
İbn Hazm
Çevirmen: Mehmet Hakkı Suçin
Kapı Yayınları

İbn Hazm’ın, yaşantılar üzerinden aşkın mahiyetini serimleme gayreti, şüphesiz onun ne derece iyi bir gözlemci olduğunu ortaya koymakla birlikte, deneyimin ve insanın siyasi ve toplumsal ilişkilerinin duygulanımlarındaki yerini de gözler önüne sermektedir. Nitekim 1000 yıl önce dönemin Kurtuba’sında (Cordoba) yazmış olmasına rağmen yer yer yanı başımızda bize fısıldayan, yer yer de eleştiriden taviz vermeyen bir düsturla yüzümüze konuşmaktan çekinmiyor. Çünkü biliyoruz ki bir şey, ancak üzerinde enine boyuna konuşularak kendi izahatına kavuşabilir.

İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı’nda aşkın enine boyuna izahatına soyunurken sadece yaşantıların olanaklarını değil, dilin de olanaklarının sonuna kadar kullanılması gerektiğine öylesine inanıyor ki muazzam bir şiir ve düzyazı dilinin eser boyunca nasıl ustaca iç içe geçebileceğini biz okuyuculara âdeta bölüm bölüm öğretiyor. Bu bakımdan eser, aslında yazının birçok olanaklarından faydalanıyor.

Anlatı ve şiirin yanı sıra her bölümde aşkın ve âşıkların hâllerine dair yeni bir kavramı, yönelimi veyahut duygulanımı “deneme” diyebileceğimiz bir yöntemle incelerken kaleme aldığı yaşanmış hikâyeler de okuyucuyu şiirden ve anlatıdan kopararak başka bir edebî deneyime bırakıyor. Böylece modern edebiyatın yazıyı şiir, öykü, roman gibi türlere ayırmasının bir sınıflandırmadan başka bir şey olmadığını anlıyoruz. Türler arası geçişkenliği bu biçimde ele alan bir yapıtın –günümüzde yazılmış olsaydı eğer– postmodern olarak sınıflandırılacağını biliyoruz.

Bu tartışmayı edebiyat eleştirmenlerine bırakan Güvercin Gerdanlığı, benim derdim aşkın bizatihi kendisidir, diyor. Aşkın ilk belirtilerinden başlayarak kişinin imajına âşık olanlara, ilk bakışta âşık olanlara, flört etmeden âşık olmayanlara, kişinin belli bir niteliğine gönül kaptıranlara, dile dökerek ya da gözleriyle aşkını ima edenlere, mektuplaşanlara yahut bir aracıya başvuranlara, sır saklayanlara ya da sırrını ifşa edenlere, aşka itaat yahut ihtilaf edenlere, arabozucuya başvuranlara, ilişkiyi kesenlere, vefaya, ihanete, ayrılığa, dermansızlığa, unutmaya ve ölüme dair söylediklerini kâğıda dökerken ne felsefi bir dilden ne düzyazıdan ne de şiirden vazgeçiyor.

Güvercin Gerdanlığı’nın çevirisi, daha önce Adonis, Mahmud Derviş, Halil Cibran gibi şair ve yazarlardan yaptığı çevirilerle tanıdığımız Mehmet Hakkı Suçin’in elinden Türkçeye yeniden kazandırıldı. İki yıl boyunca üzerinde büyük bir titizlikle çalışılan bu çevirinin her cümlesi sanki Arapça değil de Türkçe yazılmış gibi bir tat veriyor. Hat ve resim sanatçısı Ebrahim Busaad’ın “Güvercin Gerdanlığı” koleksiyonundan seçilen eserler de kitabı görsel açıdan son derece zenginleştirmiş. 

Arka Kapak dergisi 36. sayı