Tuğba Güner

Yo Tambien / Ben De (2009)

Bu film için, “Neden daha önce izlemedim” ya da “İyi ki izledim” deme ihtimaliniz oldukça yüksek. Hikâyenin bize söylediği aşkın herkes için aşk olduğu. Hatta bazılarının ona daha çok önem verdiği, sıkıca sarıldığı. Daniel, Down sendromlu birisidir fakat ailesi tarafından Down sendromlu bir birey gibi yetiştirilmemiş, daha çok hayatın her nimetinden faydalanması, eğitim alması, kendini geliştirmesi sağlanmıştır. Evet, bazı engelleri olabilir ama o hep gülmektedir. Laura ise her gece farklı bir yerde sabahlayan, sorunlarından uzaklaşmak için kendini gece hayatına veren bir kızdır. Yüzünden adeta mutsuzluk akar. Birbirlerinden çok farklı olsalar da bu Daniel’in Laura’ya aşık olmasına engel olmaz. Sosyal hizmetler bölümünde çalışan Laura ile başlayan sıcak samimi arkadaşlıkları duygusal bir ilişkiye dönüşür. Böylece hayatına da birçok kavram girer; aşk, yalnızlık, acı çekmek ve her zaman maruz kaldığı ama mücadele ettiği dışlanmışlık. Filme başlarken Down sendromlu birinin hayatını izleyeceğimiz bir dram filmi gibi dursa da sonradan anlıyoruz ki aslında aşkın ta kendisini izliyoruz. Filmin sonunda Down sendromlulara değil diğerlerine acıyoruz. Normal olarak adlandırdığımız insanların ne kadar acımasız ve hastalıklı olduğunu görüyoruz. Bize verilen bu hayatın tadını çıkarmamız gerektiğini üstüne basa basa söyleyen Yo Tambien, çok yönlü bir aşk hikâyesi.

Cash Back / Zamana Güzellik Kat (2007)

16 dakikalık bir kısa film olarak çekilen bu yapım 2006 yılında en iyi kısa film dalında Oscar’a aday oldu. Aldığı beğeniler ve topladığı ödüllerden cesaret alan Sean Ellis, böylece ilk uzun metrajını çekmeye karar verdi. Yönetmen, kısa filmindeki kadrajlara, hikâyenin tümüne dokunmadan eklemeler yaparak bir uzun metraj meydana getirdi. İyi ki yaptı çünkü Zamana Güzellik Kat favorileriniz arasına girebilecek bir yapım. Sanat dolu, sakin ve büyülü!

En büyük hayali ressam olmak ve sergi açmak olan Ben sevgilisinden ayrılır. Yaşadığı aşk acısı sonucunda uyuyamama problemi meydana gelir. Uyumadığı zamanını değerlendirebilmek için bir süpermarketin gece vardiyasında sekiz saat çalışmaya başlar. Çok sıkıcı olan bu sekiz saati renklendirmek gerekir. İlk başta sıradan kişiler gibi görünen mesai arkadaşlarının ne kadar eğlenceli olduklarını fark eder, onlarla zaman geçirir. Dikkatini çeken güzel kasiyer Sharon’a daha çok yönelmeye başlar. Ve Ben fark eder ki o zamanı dondurabilmektedir! Böylece çevresindeki bütün güzelliklerin farkına varmaya başlar. Hayata, kadın erkek ilişkilerine dair başka pencereden bakmanızı sağlayacak bir yapım. Filmin kilit repliğini de şuraya ekleyelim; “Zamanı yavaşlatabilir, hatta durdurabilirsiniz ama geriye alamazsınız.”

Betty Blue (1986)

Betty çok güzel, alımlı, hayatın monotonluğuna karşı savaşan asi bir kadın, Zorg ise boş zamanlarında kitabını yazmaya çalışan, tek düze bir hayat süren bir işçi. Zorg’un sakin yaşamı, Betty ile birlikte tamamen değişiyor. Bu ele avuca sığmayan güzel kadın için yaşamaya başlıyor. Birbirinden çok farklı olan iki karakterin haliyle gelgitli bir ilişkisi oluyor. Buraya kadar filmi tutkulu bir aşk hikâyesi olarak izliyoruz. Ama çocuğunu düşüren Betty’nin hırçınlaşmaya, etrafa ve kendisine zarar vermeye başlamasıyla birlikte yönetmen inceden inceye kişilik bozukluğunu işliyor.

Müzikleri, filme hâkim olan baskın renkleri, senaryosu ve özellikle de Betty ile Zorg’un hayat hakkında sarf ettikleri cümleleri ile zamanının en önemli filmlerinden olan Betty Blue şimdilerde unutulmuş durumda. Oscar için yarışmış olan bu film, yönetmenin kariyerinin en iyileri arasında değerlendiriliyor. Beatrice Dalle’nin muhteşem performansıyla Betty karakterini adeta yaşadığının da altını çizelim.

Bilek Kesenler (2006)

Bilek Kesenler tam bir bağımsız yapım. Ayrıca 2006 Sundance Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nün de sahibi. Fantastik bir aşk hikâyesi izliyoruz, hem de çok fantastik. İntiharla başlayan bir hayat, dünyaya geri dönüp dönmeme ikilemi ve bir aracın içinde yer alan kara delikler. İzleyici kitlesini ikiye ayıracak bir yapım. İzleyiciler “Bu nasıl bir film!” diyerek zaman kaybı olarak görenlerle “Hiç bu kadar orijinal ve tatlı bir film izlemedim,” diyenler olarak gruplaşabilir. İzleyerek tarafınızı seçmenizi öneririz.

Filmin hikâyesi kısaca şöyle; Desiree ve Zia yeni ayrılmış bir çifttir. Ayrılık acısına dayanamayan ve bunu sonlandırmak isteyen Zia bileklerini keserek intihar eder ve gözünü sadece intihar edenlerin olduğu bir dünyada açar. Ama herkesin acı çektiği bu garip dünyada kendi acıları da azalmak yerine gittikçe çoğalır. Ve öğrenir ki Desiree de intihar etmiştir, o halde o da bu garip yerde olmalıdır. Bunu öğrenince onu bulmak için bir yolculuğa başlar ve bu yolculuk hiç sıradan değildir. Hüzün, mizah ve aşk… Hepsi bir potada yer alıyor. Hani derler ya; “Film bitince yüzünüze tatlı bir tebessüm yayılacak,” diye… Bu sıra dışı hikâye de tam olarak öyle.

Once / Bir Zamanlar (2006)

Müzikal tadında bir aşk. Babasının dükkânında çalışan ama asıl hayali albüm çıkarmak olan bir genç ile istediği piyanoyu alabilmek için temizlikçi olarak çalışan bir kızın hikâyesi. İsimlerini bile bilmediğimiz bu iki karakterin hayatı Dublin’de, müzik ekseninde birleşir. Toplum tarafından kendilerini dışlanmış hissettikleri için de birbirlerine daha sıkı tutunurlar ve aşk başlar. Film boyunca bolca müzik dinliyoruz ama en iyi orijinal film müziği dalında Oscar’ı getiren Falling Slowly şarkısı ise hafızamıza kazınıyor. Müzikal seviyorsanız eğer samimi ve sıcak havası olan Bir Zamanlar’ı da seveceksiniz. Oldukça düşük bütçeyle çekilen filmde zaman zaman kurgu değil de var olanı izliyormuşsunuz tadı alacaksınız. Bu da filmi izleyenlerin sıkça dile getirdiği, “Çok doğaldı,” cümlesini pekiştiriyor. Şunu hatırlatmakta fayda var ki filmdeki kız ve erkek, gerçek hayatta da meslekleri müzisyenlik olan iki isim. Ama oyunculukları buna rağmen bir o kadar başarılı ve gerçek. Çünkü filmde de kendi işlerini yapıyorlar aslında; müzik.

Elvis Ve Anabelle (2007)

Bu film bildiğimiz bir gerçeği samimi ve sıcak bir şekilde yüzümüze vuruyor; hayat ne kadar zor, monoton olursa olsun onu bir anda çiçek bahçesine çevirecek sadece tek bir şeye ihtiyacımız var; sevgi. Bir nevi modern uyuyan güzel hikâyesi. Prens gelir, bir türlü uyanamayan kızı öper ve birbirlerine aşık olurlar. Anabelle; annesinin istek ve hırsları çerçevesinde hayatını sürdüren bir kızdır. Elvis ise bütün hayatını ailesine vermiş ve kendisini unutmuş bir genç. Anabelle bir kazada ölür ve hikâyeye dâhil olacak Elvis ile bu kazadan sonra tanışır. Aşk, özgürlük, mutluluk… Pek çok kavramı yeni keşfetmiş olan gençlerin hikâyesi romantik film severleri saracak türden.

Partition / İki Dünya Arasında (2007)

İmkânsız olan aşk nasıl bir imtihandır, yaşayan bilir ama bu film tam bir imkânsızlık hikâyesi. 38 yaşında Hintli bir adam ve 17 yaşında Pakistanlı Müslüman bir kız. Din, ırk, kültür, yaş her açıdan uçurum var. Ama aşk yegâne birleştirici kuvvet. 2007’de çekilmesine rağmen Hindistan’ın İngiliz sömürgesinden kurtulduktan sonra kendi içinde yaşadığı dönüşümlerin ele alındığı 1940’lı yıllarda geçiyor. Hindistan iç savaşının içinde var olmaya çalışan bu hikâye dram dolu. Aşkın etrafında kan da var gözyaşı da var mücadele de. İki tarafın da her şeye rağmen verdiği çaba, saygı duyulacak türden. Arka planda iç savaş devam ederken ayrılığın her türlüsünü yaşayan çiftin ne hâle geldiğini yavaş yavaş izliyoruz. Bulunması zor bu film diğer aşk hikâyelerine hiç benzemiyor. 

Arka Kapak dergisi 21. sayı