Pınar Tan

Boşanmak, doğası gereği yıkıcı bir eylem. Aile birliği dağılır, evler ayrılır, eşyalar, varsa mal-mülk paylaşılır ve çocuklar, onlar da önemli bir yoksunlukla geçirecekleri hayatlarına doğru sürülür. Peki kedilere, köpeklere, ailenin bir parçası haline gelmiş olanlara ne olur? Doğalarında olmayan bir çekişmenin nesnesi olabilirler mi? Japon edebiyatının önemli temsilcilerinden Juniçiro Tanizaki (1886-1965), Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın isimli yüz sayfalık novellasında işte bu konuyu işliyor.
Tanizaki’nin eserlerinde Japon kültürünü, ev hayatını, nazik çehreler ardına gizlenmiş ikiyüzlülükleri ve ihtirasları bolca görmek mümkün. Bunların yanında, usta yazar özellikle bu kitabında özgürlük, güç, erk konularını da işliyor. Yazarın dünyanın en eski romanı olan Genji’nin Hikâyesi’ni Japoncaya çevirdiği beş yıllık süreçte yazdığı tek eser, Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın (1936).


Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın
Cuniciro Tanizaki
Çevirmen: Sinan Ceylan
Jaguar Kitap

Günümüzün derin sancılarından biri de toplumsal rollerin değişime uğraması. Erkekler kendi güvenli, konforlu alanlarına çekildi, kadınlar da ihtiyaç duydukları güçlü erkeği kaybetti. Son zamanlarda örneklerine daha sık rastladığımız, çalışmaktan hoşlanmayan, sorumluluk almayı sevmeyen, nereye çekilirse oraya sürüklenen erkeklerden biri de Şozo İişi.

Şozo, yirmi yaşındayken evine bir kedi alır. Daha önce sahiplendiği diğer iki kedi gibi değildir Lili. Öncelikle zaten sadece bir kedi değildir: Odasını, yemeğini, yatağını paylaştığı en yakın arkadaşı, uğruna hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığı dostu, devamlı hal ve hareketlerini izlediği, uzun bakıştığı, tüm dünyasına vakıf olmayı her şeyden çok istediği sevgilisi… Hayatına giren kadınlardan bile daha fazla önem verdiği gerçek bir kişilik… Oturmuş bir karakteri, dahası bir hikâyesi var. Yani, bütün bu yönleriyle birlikte ele alındığında hikâyemizin de baş kahramanı!

Diğer yandan Lili, Şozo’nun annesi Orin, ilk eşi Şinako ve ikinci eşi Fukuko arasındaki iktidar mücadelesinde de kullanılan bir araç. Şimdi tabloyu biraz daha netleştirelim: Şinako ile Fukuko’nun sıkıntılı bir evlilikleri vardır. Maddi sıkıntılar, Şozo’nun tembelliği, vurdumduymazlığı, Şinako’nun gece gündüz dikiş dikerek eve katkı sağlama çabası ve bütün bu zorlukların yanında bir de kocasını Lili’den kıskanması aralarındaki gerilimi gün geçtikçe arttırır. Herhangi bir zorluğa gelemeyen Şozo da giderek bu evlilikten soğur. Öte tarafta Orin, varlıklı kardeşinin biricik kızı Fukuko ile oğlunun arasını yapmak için uğraşır. Böylece, artık hayatta olmadığı zamanlar gelip çattığında, yeğeninin geliri sayesinde oğlu zorlanmadan yaşayıp gidecek, onun da gözü arkada kalmayacaktır. Plan tıkır tıkır işlemekte, Şinako kediyi kıskanmaya, onu evde istememeye devam etmekte, Fukuko ise, “Böyle masum bir varlık nasıl istenmez” diyerek Şozo’ya yaklaşmaktadır.

Dımdızlak ortada kalan, bir kırık tabak bile almadan ailesinin evine yollanan Şinako da boş durmayacaktır elbette. Şozo’yu yanına çekmek üzere bir senaryo kurgular ve yerini alan kadına bir mektup yazar. “Şu koskoca dünyada o kedi dışında kimse varlığıma ihtiyaç duymuyor,” diyerek kediyi ona vermelerini ister. Eğer Şozo buna yanaşmazsa, yani Fukuko söylemesine rağmen Lili’den vazgeçmezse, bunca zaman küçümsediği kıskançlığının ne kadar haklı olduğunu kendisi de görecektir. Şinako, mektubunda bunları söyleyerek yeni kadının içine kurt düşürmeyi başarır…

Biz, otuzlu yaşlarının başındaki bu genç adamın, kadınların sinsi planlarından yakasını kurtarıp Lili ile mesut hayatına devam edip edemeyeceğini söylemeyelim. Ama şunu söyleyelim, Tanizaki, ataerkil yapıdaki toplumlarda kadınların kullandığı yöntemleri, oyun kurucunun, sahne arkasında hikâyeyi yazanların kimler olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor. Okurlarını bu çarpıcı novellasında, kadınların, erkeklerin ve kedilerin tutkulu çekişmeler yaşanan dünyasına götürüyor. 

Arka Kapak dergisi 24. sayı