Cemre Toğmak

“Kederli yağmurlar ve hıçkırık fırtınalarının soğuk alacakaranlığı bitip de, güneş altın oklarını saplamaya başladığında, gün batımına kadar dikilen paltolar bir istasyondan diğerine aktarılırken dünya sessizdi. Gün ışıyınca Sis geldi, paltolar yeni sahiplerini buldu. Londra’nın eskiliği kadar yeniydi hepsi. Siyahtı ve üzerine giyen kişinin hayatını renklendirecek kadar iyi dikilmişlerdi. Yüzyıllardır tek bir dikiş hatası olmadan…”

New York’tan İstanbul’a, oradan da Londra’ya uzanan fantastik bir macera, işte yukarıdaki bu paragraflarla başlıyor. Fantastik öğelerle örülmüş hikayede aynı zamanda gizemli bir aşk hikayesi de yer almakta.

Bir kadın ve bir adam… Yolları Londra’nın gizemli caddelerinde kesişen iki yabancı…

Genç kadın, New York’ta bir çocuk dergisinin yazarlığını yapmakta ve hafta sonu olacak düğünü için heyecanlanmaktadır. Yıllarca sıradan, tekdüze bir hayat yaşamıştır ve nişanlısına deli gibi aşıktır. Bir akşamüzeri işinden erken çıkar ve nişanlısına sürpriz yapmak ister. Ancak bu sürprizin kendine olacağından haberi yoktur. Eve geldiğinde onu büyük bir hayal kırıklığı beklemektedir; nişanlısı erken geleceğinden habersizdir ve birkaç gün sonra yaşayacakları yeni evlerinde onu aldatmaktadır.

Kadının içine düştüğü hayal kırıklığının alacakaranlığı sert bir rüzgar gibi onu bilmediği yerlere savuracaktır. Arabasına atlar ve şehir merkezinden uzaklaştığının farkında olmadan deli gibi sürer. Ta ki, benzini bitip arabası stop edene kadar…

Yardım istemek için yakınlardaki bir evin (tek ev) kapısını çalar. Evin içi ve sahipleri 1800’lü yıllardan kalma gibi görünürler kadının gözüne. Her ne olduysa işte o akşam o evde olur.

“Evden koşar adım kaçar gibi çıktı. Önündeki yol sanki sonsuz karanlığın içinde kıvrılıyordu. Yoğun sisli gecenin üzerindeki-aynı zamanda bu yeterince tuhaftı-saldırgan rüzgar yüzünü tokatlıyor, sanki görünmez bir yaratıkmışçasına bedenini sağa sola savuruyordu.”

Genç kadın, arabasına geldiğinde ön koltukta siyah bir palto ile karşılaşacaktır. Nereden geldiğini bilmediği paltoyu üzerine giyer ve şansın ömür boyu yakasından düşmeyeceği yeni hayatına ilk adımı atar.

Genç adam, annesinin kayboluşundan sonra İstanbul’dan ayrılarak Londra’ya gelir ve bilmediği bir şehirde kendine yeni bir hayat kurmaya çalışır.

Hikayenin içinde birde gizemli bir kadın vardır. Yazar, yer yer bu gizemli kadına da satırlar ayırarak onu kurgunun tam merkezine yerleştirmiştir. Okuyucu, bu kadının kimliği hakkında pek çok tahmin yürütecek ancak neredeyse finale kadar kim olduğunu, neden ana karakterlerden farklı bir hayat sürmekte olduğunu kesin olarak öğrenemeyecektir.

“Kadın pürüzlü cildiyle uyumlu kemikli parmaklarıyla kavradığı fincanı ağzına götürüp, soğumuş şekersiz kahvesinden bir yudum daha aldı. Kahve ağzında eski bir tat bıraktı. Taze kahve almak için sandalyesinden kalktı. Dışarda sabah olmak üzereydi ve gökyüzü normalden daha berraktı. Kadının oturduğu yaşlı bina ise en az Londra kadar gri ve sisliydi.”

Alışılagelmiş kurgulardan çok farklı bir kitap. Yazar, hayal dünyasını sade ama samimi bir dille anlatmış. Okurken kendinizi New York’un en kalabalık caddesinde bir plazada iş görüşmesinde, Londra’nın tarih kokan kaldırımlarında durmuş nehri izlerken ya da Hyde Park’ın huzur kokan atmosferinde bir sabah yürüyüşünde bulabilirsiniz.

Hikaye, giriş bölümünden finale kadar akıcılığını ve heyecanını kaybettirmeden ilerliyor. Her sayfa, bir diğer sayfayı merak ettiriyor satırlarında…

Kitabın geneline baktığımızda kasvetli fantastiğin izlerini görebiliriz ancak şehir tasvirlerinde satırlar dolusu keyifli bir gezi de sizleri bekliyor diyebilirim.

Finali bitirip kitabı kapattığımda, acaba sonra ne oldu, demekten kendimi alamadım. Mutlaka serisi olmalı dediğim kitaplardan biriydi. Keyifli olduğu kadar alışılagelmişin dışında da bir fantastik okumak isteyenlere tavsiye ederim.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Siyah Palto – Emel Kosi
P Kitap Yayıncılık