Doruk Önal

Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı (The Secret Life of Walter Mitty), Hollywood’un komedi ve macera filmlerinin aranılan adamı Ben Stiller’ın yönetmenliğini yapıp, baş rolünde oynadığı bir film. Yapım, James Thurber’in aynı isimli kısa hikayesinden başarılı bir şekilde uyarlanmış. Bu filmle birlikte Stiller’ın yönetmenliğe yavaş yavaş ısınmaya başladığını ve oyunculuk anlamında da en olgun çağında olduğunu söylemek yanlış olmaz. Walter’ın kalbinde ve hayallerinde yer eden Cheryl’i canlandıran Kristen Wiig’in naif performansı da dikkat çekiyor. Müzikal anlamda ise Theodore Shapiro’nun işleri, filmi bir ‘tık’ öteye taşıyor. Film boyunca dinlediğimiz şarkılar gerçekten çok güzel.

Filmin orijinal adında geçen ‘life’ (yaşam) kelimesi filme ikili bir anlam katıyor. Çünkü bir yandan Walter’ın ‘yaşam’ı içerisine girerken, bir yandan da LIFE dergisi için verdiği gizemli mücadeleye tanık oluyoruz. Walter, 16 yıldır LIFE dergisinin fotoğraf bölümünde negatif film amiri olarak çalışmaktadır. Karanlık odanın adamı Walter’ın hayatı, sıradan denilebilecek düzeydedir. Hatta hayatında hayallerinden başka hiçbir heyecanı olmayan, çoğu zaman kendisini onlara fazlasıyla kaptıran biridir. İşyerinden çalışma arkadaşı Cheryl’e aşıktır fakat bir türlü duygularını dile getirememektedir. Bir çöpçatanlık sitesinden kendisine ulaşmaya çalışsa da bunda başarılı olamaz.

LIFE uzun yayın hayatının ardından başka bir şirket tarafından satın alınmıştır. Yeni şirket internet yayıncılığına geçmek istemektedir ve dergi basılı son sayısını çıkaracaktır. Bu sayının kapağını da derginin ünlü fotoğrafçısı Sean O’Connell’in (Sean Penn) karesi süsleyecektir. Sean, dergiye 25 adet negatif yollamıştır ve kapak olmasını istediği 25 no’lu negatif kayıptır. Walter bir an önce bu kareyi bulmak için arayışlara girer. Bir yandan da derginin yeni genel yayın yönetmeni Ted Hendricks (Adam Scott) Walter’ı sıkıştırmakta ve fotoğrafı görmek için acele etmektedir. İşte bu andan itibaren Walter’ı gizemli ve macera dolu bir koşuşturmacanın içerisinde buluruz.

Filmin başlarında heyecan ve aksiyon dolu, sıradışı hayallerle kendisine ait bir dünyanın içerisinde var olan Walter, kayıp negatifin izini sürmek için Sean’ın peşine düşmesiyle birlikte kendisini kurduğu bu hayallerin gerçek anlamda içerisinde bulur. Sarhoş pilotun helikopterine biner, köpekbalığıyla dövüşür, kaykayıyla kilometrelerce yol kat eder, ülkeden ülkeye yol alır. Her şeye rağmen aradığının peşini bırakmaz.

Walter bir nevi bize, ‘hayallerinizin peşinden’ gidin diyen büyüğümüz gibidir. Şimdiye kadar mantığının sesini dinleyen ve ürkek bir hayat süren Walter, kalbimizin, hissettiklerimizin sesine kulak vermemiz gerektiğini söylüyor bize. Onun bütün çabası onca yıl emek verdiği dergiye güzel bir veda edebilmektir ya da derginin veda etmesini sağlayabilmektir. Hiç görmediği Sean’ın izini bulmak için bir çok tehlikenin içine atlar. Soğuk kuzey ülkelerinden Afganistan dağlarına koşturur. Eyjafjallajökull volkanına bile uğrar… Bütün bu telaş içinde bir de gönlündeki kadına duygularını söyleyememenin sıkıntısını çekmektedir.

Her şeye rağmen hüzünlü fakat mutlu bir sonla bitiyor film. Walter bunca yıl kapana kısılmış gibi hissettiği hayatında, hiç kimsenin inanmayacağı bir evreden geçip, farklı bir insana dönüşüyor. Elbette bu farklılık daha çok olgunlaşma ve özgüven üzerine kurulu bir değişimi barındırıyor içerisinde. Özellikle Ted’in karşısına geçip attığı nutuk, filmin başından sonuna Walter’ın dönüşümünü bize gösteriyor. Türünün ögelerine sadık, pek de farklılık arz etmeyen, yarattığı karaktere izleyen tarafından sempati duyulmasını sağlayan bir film. Hollywood’un aşırı aksiyonuyla, imkansız aşklarıyla alay eden, bir yandan da kendi hayallerimizi, yapıp, etmelerimizi bize düşündürtme gayesinde.

İki saate yakın süresinin sonunda pek de sıkılmadan filmden ayrılmanız mümkün. Yer yer düşen tempo, Walter’ın filmin kırılma noktasını oluşturan kayıp negatifin peşine düşmesini sağlayan atmosferin sahicilikten uzak oluşu ve yan karakterlerin pek bir silik, neredeyse hikayede hiçbir öneme sahip olmayacak şekilde aktarılması filmin olumsuz yanları. Elbette başka olumsuzluklarda sayılabilir fakat bunlar fazlasıyla göze batıyor.

Stiller kendisinden beklenmeyecek derece iyi bir iş çıkartmış. Kötü ve absürd komedi filmlerinin yıldızı olmaktan öte, dram dozu yüksek, düşündürten, daha sahici ve kendisiyle alay eden bir karakter yaratmış. Gerçeküstücülüğün de bir mantığı vardır ancak Walter Mitty’nin günü kurtaran gayriihtiyari gerçeküstücülüğü bu yüzden biraz sırıtıyor ama filme de tekinsiz bir keyif katıyor. Tam da Hollywoodvari bir çare olarak…

babilcomdanalabilirsiniz


Yönetmen: Ben Stiller

Senarist: Steve Conrad, James Thurber
Yapım yılı: 2013, ABD