Barış Saydam

Berlin Film Festivali’nde çocukların da izleyebileceği filmlerin gösterildiği “Generation” bölümünde dünya prömiyerini yapan Mommo, iki küçük çocuğun hikayesini anlatır. Mommo’yu farklı kılansa, bu hikayeyi yine çocukların gözünden anlatmasıdır.

Genelde sinemada çocukları kullanmak çok riskli bir tercihtir. Filmde amaçlanan şey ajitasyon olmasa bile film kolayca oraya doğru gidebilir. Bu yüzden yönetmen Atalay Taşdiken’in bu riskli tercihin altından başarıyla kalktığını, hikayesini dramatize etmeden yalın bir şekilde anlattığını söylemek mümkündür.

Anneleri ölen ve babaları da başka bir kadınla evlenen Ali ve Ayşe, dedelerinin yanında yaşamaya başlar. Üvey anneleri tarafından istenmeyen çocukların dramı, bununla da sınırlı kalmaz. Babaları, çocukları kendilerinden uzaklaştırmak için fırsat kollamaktadır. İlk bakışta, yürek burkan bir drama malzeme olabilecek hikaye, yönetmenin duyarlı ve mesafeli anlatımıyla toplumsal bir yüzleşmeye dönüşür. Taşdiken’in otuz yıl önce yaşanmış bir hikayeyi bir dönem filmi gibi vermemesinin nedenlerinden biri de kuşkusuz bu sorunun hala devam ediyor oluşudur. Eskiden beri süregelen bir meseleyi filminde sorgulayan yönetmen, bunu yaparken de iki küçük çocuğun gözünden büyüklerin çocuklara karşı tavırlarını gösterir. Bir babanın kızını görmezden gelmesi onun için sıradan bir olayken, bu olayın kızın kendi iç dünyasında yarattığı derin tahribatı ancak onun kendi bakış açısından gözlemleyebiliriz. Büyüklerin tüm sınırlayıcılığına karşın her şeyin bir mantığa dayandırıldığı bakış açısı yerine, bir çocuğun çoğu zaman dışarıdan bakan biri için “basit” olarak algılanabilecek kendi iç dünyası, Mommo’da bize çok farklı pencereler açar. Sadelik ve basitlik, yanında derinliği de getirir.

Mommo’nun bir diğer önemli özelliği de merkez ve taşra karşıtlığına mevcut klişelerden uzak, sahici bakışıdır. Son dönem Türk Sineması içinde popüler bir konu olan taşranın ve taşra yaşamının ifade ediliş tarzının da artık belli klişeler taşıdığını gözlemlemek mümkündür. Taşra, genelde büyük şehirden gelenler için sağaltıcı bir işlev görür. Büyük şehir bireyi yalnızlaştırıp yabancılaştırırken, taşra da bireyin yeniden kendisini bulmasını sağlar. Bir yandan taşrada yaşayanlar her zaman büyük şehre gitme, orada yaşama özlemi duyar ama öte yandan da taşra, kentte tutunamayan bireylerin dönüş yeridir. Taşra ve merkez ikiliğine vurgu yapan bu çift uçluluk Mommo’da yoktur. Mommo, taşrayı merkezin bakışı üzerinden kurmak yerine orada yaşayan insanların algısı üzerinden kurar. Mommo’da bu yüzden büyük şehirde yaşamak isteyenlere de büyük şehirden geri dönüş yapanlara da rastlayamayız.

Reklam yönetmenliğinden gelen Taşdiken’in ilk filminde bu kadar yalın ve sade bir yönetim göstererek filmini dramatize edecek fazlalıklardan arındırması, Mommo’nun farklı yönlere gitmesini de engeller. Film, her ne kadar Berlin’de “çocukların da izleyebileceği” filmler kategorisinde değerlendirilse de, yüzeydeki yalınlığının altında derin bir bakış açısına sahiptir. Evin duvarındaki kara delikte olduğuna inanılan ve çocukların terbiye edilmesinde önemli bir faktör olan “öcü”nün bir çocuğun dünyasında yarattığı korku, filmin finali itibariyle aslında başka bir korkuya dönüşür. İşte o an Mommo’nun yüzeyde kalan hikayesi de yerini tıpkı “öcü” olan Mommo gibi çok daha gerçekçi bir korkuya bırakır. Hayatın gerçekleri Ayşe’yi bilmediği bir dünyaya götürürken; Ali ve Ayşe’nin hikayesi de toplumdaki diğer Ali ve Ayşe gibi çocuklara karşı olan bakışımızı sorgulamamıza neden olur.

Üsten bakan didaktik bir dil kurmadan da toplumsal bir sorunun anlatılabileceğini ispatlayan Mommo, aynı zamanda samimi ve sıcak anlatımıyla da seyircilere ulaşmayı başarır. Filmin bu kadar sevilmesinde, televizyonda tekrar tekrar gösterilmesine rağmen her seferinde aynı ilgiyi görmesinde ve her yaştan seyirciye ulaşabilmesindeki temel faktörlerden biri de budur.

Yönetmen, senarist: Atalay Taşdiken
Yapım yılı: 2009, Türkiye