Sabri Akgönül

Türkiye siyasî hayatının son bir buçuk asrı adeta bir darbeler tragedyası. Bu tragedyalar, amilleri tarafından bazen hal’, bazen ihtilal, bazen muhtıra ve bazen el koyma olarak tanımlanmasına rağmen, tarih kitaplarında ve milletin anlam ufkunda “darbe” olarak tesmiye edildi. 15 Temmuz gecesi halkın sokaklara dökülüp darbecileri durdurmasıyla bu tragedyalar silsilesinin sonuna yaklaştığımız ve kendisinden ilânihaye kurtulacağımız hissine kapıldık. Peki, Türkiye’de nasıl oluyor da siyasal iktidar (bu Padişah olduğu gibi “seçilmiş” hükümet de olabilir) derdest edilebiliyor, üstelik belirli aralıklarla. Ordunun Türkiye siyasal sisteminde nasıl bir rolü var ki defalarca “milletin ve devletin yüce çıkarları” uğruna devreye girip “siyasal yargıçlığa” yeltenebiliyor? Devlet çeşitli aygıtlardan müteşekkil bir makine olduğuna göre, bu mekanik işleyişin askerî parçası nasıl “darbe” üretebiliyor? Yapısal bir sorunla mı karşı karşıyayız yahut kişisel ihmalkârlıklarla mı? Yoksa artık herkesin diline pelesenk olmuş ve gerçek olması durumunda bile hiçbir ‘gerçeklik’ değeri taşımayan “dış mihraklar” mı çıbanın başı? Yılmaz Öztuna’nın Ötüken Yayınları tarafından neşredilen ve şimdiye değin 17. baskısını yapan Bir Darbenin Anatomisi başlıklı kitabında 1876 askeri darbesi, Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilip öldürülmesi olayı üzerinden darbe mekaniğinin nasıl işlediğine ışık tutuyor.

Bir Darbenin Anatomisi kitabı bir Tarih kitabı, yazarı da bir Tarihçi olmasına rağmen günümüzün tarih kitaplarında bulunan soğuk akademik yazım kriterlerine riayet etmez; dipnotlar, kaynak gösterimi ve alıntılarda kendine has bir stil inşa etmiştir Yılmaz Öztuna. Akıcı bir üsluba sahiptir ama hikâye anlatmaz. Saf edebî üslubun kelimeleri gerçekliğinden kopartan; olguları ve olayları sözün şehvetine payanda yapan bir anlatıma mahal vermez. Yazar, daha ilk cümleden tarafını belli eder ve 1982 yılından (kitabın ilk basım tarihi) konuştuğunu fark ettirir okuyucuya. Araştırma nesnesini kurarken irdelediği olayın/olgunun hangi tarihsel şartlar altında ve hangi karşılıklı etkileşimler sonucu ortaya çıktığını göstermesinin yanında tarih metodolojisinin en önemli tartışma konusu olan “tarihçinin durduğu nokta-ı nazar” meselesi hakkında net bir tavır sergiler. Öztuna, okuyucuya kendi durduğu yeri de nesneleştirme imkânı açar ve kendisinin hangi noktadan olaya yaklaştığını gizlemez. Araştırma nesnesi ile araştırmacı arasındaki bu geri dönüşlü örüntü, kitabı ve kitabın yaptığı zenaati tarafgirlik-tarafsızlık verimsiz dikotomisinden kurtarıyor.

Cümle Âlem Bilsin Padişah Hal’ Etmenin Cezasını

Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesini ve ölümünü, sonraki gelişmeleri ve Osmanlı Devletinin Tanzimat Fermanı’nı müteakip Asker-Bürokrasi-Padişah kurumları arasındaki gerilimli dengeyi tüm detayları ile anlatıyor. Muazzam bir empirik veriye, istatiskî bilgilere, dönemin tarihçilerine, resmî belgelere ve dönemin bütün şahitlerinin ifadelerine dayanarak hazırlanan Bir Darbenin Anatomisi 4 bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm “Eylemin Kişileri” başlığını taşıyor. Hem darbe eylemini hazırlayan ortam hakkında hem eylemi gerçekleştiren kişilerin biyografileri veriliyor: Darbenin kilit isimleri Hüseyin Avni Paşa ve Midhat Paşa ile Mütercim Rüşdü Paşa, Şeyhülislam Hayrullah Efendi, Ahmed Paşa ve Süleyman Paşa bunlardan bazıları.

Kendi içinde ikiye taksim edilen ikinci bölüm “Eylem” başlığı altında tahttan indirme gecesinden önce eylemin planlarını tafsilatlı olarak izah eder. Eylemi tek başına Hüseyin Avni Paşa planlamış, diğer kişiler ise eyleme bir hafta kala plandan haberdar olmuştur. Darbe gecesi Abdülaziz Hân’ın evvela Topkapı Sarayı’na bilahare Ortaköy’e nakledilmesi, askerin kandırılması, Sultan Aziz’in ve aile efradının derdest edilirken yaşadıkları, darbeyi ihbar teşebbüsleri, hal’ fetvası, darbenin yankıları, hazinenin yağması gibi olayları inceledikten sonra ikinci kısım olan “Cinayet” bölümü başlar. Burada ise Abdülaziz Hân’ın kollarının kesilerek öldürülmesi, cinayetin tahlili, adlî tahkikatı, olay hakkında Osmanoğullarının, devlet adamlarının ve olaya karışanların şahitlikleri ele alınıyor. Ayrıca bu bölümde darbenin mimarı Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın Meşrûtiyet veya İmparatorluk çıkarlarına göre değil kendi kişisel ihtiras ve menfaatlerine dayanarak darbeyi organize ettiği çeşitli belge ve tanıklıklara dayanarak işlenir.

“Karşı Eylem” başlığını taşıyan üçüncü bölüm, aynı zamanda Sultan Aziz’in kayınbiraderi olan Kolağası Çerkes Hasan Bey’in 15 Haziran 1876’da eylemin ikinci şahsı olan Midhat Paşa’nın konağına giderek hükümet toplantısını basması olayı ile başlar. Hüseyin Avni Paşa’yı, Ahmed Paşa’yı ve dahi 3 kişiyi öldürmesi mevzu bahis edilir. Çerkes Hasan Bey’in sorgu sırasında söyledikleri 1876 yılında Osmanlı devlet ricalinin siyasî ahvalini ve Padişah’ın can ve mal güvensizliğini aşikâr kılacak cinstendir: “Öyle bir şey yapmalıydım ki, ibret olsun, bundan sonra kimse padişah hal’ etmek falan gibi işlere cesaret edemesin! Aynı zamanda, devlet büyüklerinin kâfi derecede muhafaza edilmediklerini de fiiline isbât ettim. Gerek Zât-ı Şâhâne [Beşinci Murad] gerek nâzırlar, sanırım bundan sonra maiyetlerinde bulunanlara ve muhafaza edilmelerine ziyâdesiyle dikkat edeceklerdir. Sorgum bitince telef edileceğimi biliyorum…”

Sorgu bitti ve Çerkes Hasan Bey gerçek bir dîvân-ı harbe çıkarılmadan çarçabuk idam edildi. Üçüncü bölüm Çerkes Hasan Bey’in kimlerle ilişki kurup bu baskını yaptığını çeşitli sorular rehberliğinde irdeledikten sonra Sultan Murad’ın tahttan indirilmesi ve Veliahd Abdülhamid Efendi’nin tahta çıkmasını, Birinci Meşrûtiyet’in ilânını, 93 Harbini, Meclis-i Meb’ûsân’ın kapatılması olayını yoğun bir belge arşivine dayanarak konu edinir.

Kitabın son bölümü ise “Yargı” başlığı altında iki kısımda incelenmiştir: Hazırlık Sorgusu ve Mahkeme. Bu bölümde II. Abdülhamid’in kurdurttuğu Yıldız Mahkemesi süreci ayrıntılarıyla anlatılmıştır; darbeyi gerçekleştirenlerin mahkemeye çıkması, 11 sanığın yargılanması, aldıkları hapis cezaları ve sonrasında bu cezaların icrâ edilmesi hakkında yaşanan tartışmalar konu edilmiştir.

140 Yıldır Bitmeyen Kıt’a Dur Adımı

Bir Darbenin Anatomisi sadece Sultan Aziz’in ve 1876 Türkiye’sinin maruz kaldığı münferit bir durumu incelemiyor. Kitabın organizasyonu, olayların gelişimi ve yazarın argümanları günümüze o kadar benziyor ki, Türkiye siyasî hayatında ordu-bürokrasi-hükümet ilişkileri hâlâ 1876 momentinde cereyan ediyor diyebiliriz. Başka bir ifadeyle, Bir Darbenin Anatomisi 2016 senesinin 15 Temmuz gecesinde yaşananları anlamamız ve anlamlandırmamız için bize güçlü bir resim sunuyor; 140 yıldır aynı adımda “kıt’a dur” diye rap rap yaptığımızı da gösteriyor.

“Tarih tekerrürden ibarettir,” diye bir darb-ı mesel vardır. Katılmıyorum; zira eğer tarih tekerrürden ibaret olsaydı, zooloji bilimi her şeyi izah etmeye yeter idi. Tarih’in yalnız bir şeyden ibaret olduğunu söylemek bile yanıltıcıdır ama Tarih’i illa bir şeyden ibaret görmek istiyorsak, bu tekerrür değil makûs olmalıdır. Bir Darbenin Anatomisi kitabının her bölümü 140 yıllık tarihimizin aynı adımın farklı akislerini tecrübe ettiğimizin müfredatı gibidir.

darbe

Bir Darbenin Anatomisi
Yılmaz Öztuna
Ötüken Neşriyat

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 12.sayısında yayınlanmıştır.