Tuba Deniz

1974 yılında Ses dergisinde bir haber yayınlanır: “Senaryo Okulu Gibi” Yeşilçam’ın nevi şahsına münhasır yönetmeni Ertem Eğilmez, sinemamızda o zamana kadar denenmemiş bir usülü uygular. Onun Gümüşsuyu’nda, Alman Konsolosluğu’nun yan sokağında, bahçe katındaki evinde günümüzün önemli yönetmenleri, senaristleri, dönemin en meşhur oyuncularının bir araya gelerek yazdığı senaryolar, sinemamızda yıllarca izlenecek filmlerin de ilk çıkış noktası olur. “Canım Kardeşim” (1973), “Oh Olsun” (1973), “Salak Milyoner” (1974), “Mavi Boncuk” (1974), “Köyden İndim Şehire” (1974), “Hababam Sınıfı” serisi gibi çok sayıda film bu evin içinde kurulan ortak bir hayalin ürünüdür. Arzu Film ekolünün ortaya çıkışında önemli bir rol oynayacak olan bu mekân, haberin başlığındaki gibi çok sayıda sinemacının yetişmesine de vesile olacaktır.

Ses dergisinde yazılan yazıda Eğilmez’in meşhur senaryo okulundan övgüyle bahsedilir: “Türk sineması devamlı bir arayış içinde. Doğruyu, iyiyi, güzeli bulmaya çalışıyor. Bunun formülü nedir belli değil. Ancak ‘Madem bir filmin kalbi senaryodur, o halde önce bu işi bir ekip haline getirmeliyiz.’ diyenler de var. Bunların başını da yönetmen ve yapımcı Ertem Eğilmez çekiyor. Senaryo ekibi deseniz bildiğiniz gibi değil. Yazıhaneye falan sığmıyor. Başta yılların senaristi Sadık Şendil, Münir Özkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Kemal Sunal, genç yönetmen Zeki Ökten, Amerika’dan gelen ve bu yıl Eğilmez’in ilk filmini yönetecek olan Mustafa Gürsel ve Engin Orbey… Aşağı yukarı bir aydan fazla çalışılıyor konular üzerinde. Herkes fikrini açıkça söylüyor, münakaşa ediliyor. Sonra ya vazgeçiliyor ya da konunun üzerine yürünüyor.” Dergide adı geçenlerin yanına zamanla günümüzün önemli yönetmenleri Yavuz Turgul, Ümit Ünal, Barış Pirhasan, Gani Müjde, Uğur Yücel, Nesli Çölgeçen; sinemamızın hatırı sayılır oyuncuları Müjde Ar, Tarık Akan gibi isimler de katılır. Bu meclisten gelip geçenlere bir göz gezdirildiğinde, bu hummalı çalışmaların sadece içinde bulundukları dönemde üretilen filmlerde değil günümüz sinemasında da önemli izler bıraktığını söylemek mümkün.

Her ne kadar kadro oldukça şenlikli görünse de Eğilmez disiplin konusunda taviz vermez. Saat dokuza kadar oyuncular, yazarlar kapıda bekler ve saat tam dokuzda kapılar açılır, eğer geç kalan varsa o gün cezalıdır, eve giremez. İçeride hararetli tartışmalar, günlerce süren yoğun çalışmaların yanı sıra yemekler yapılır, sohbetler edilir… Ertem Eğilmez’in, senaryoya yoğunlaştıkları günlerde, ailesinin yaşadığı Kadıköy’deki evine günlerce gitmediği olur.

Senaryolar kolektif bir şekilde yazılsa da nihai kararı her zaman Ertem Eğilmez verir. Arzu Film ekolünün mütemmim cüzü Sadık Şendil bu durumu Yedinci Sanat’ta yayınlanan 1974 tarihli söyleşide şu cümlelerle ifade eder: “Ertem Bey’le yaptığımız filmlerin üstünde ‘Senaryo Sadık Şendil’ diyor ama senaryo hiç bir vakit bütünüyle benim olmuyor. Prodüktör-rejisör Ertem Eğilmez’in projesi oluyor, onun, ekibin ve nihayet benim yardımımla yazılıyor. Son rey Ertem’in oluyor. Benim payım tespit edilen şekilde konuşmaları yazmak oluyor.” Sadık Şendil diğer firmalarla çalıştığında senaryo tamamen ona aittir fakat eğer Arzu Film söz konusu ise durum değişir, senaryoların son halini mutlaka Eğilmez verir.

Bu senaryo okulunun en çalışkan öğrencilerinden Zeki Alasya, 2014’te Hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda, o günlerde bu ekibin bir araya gelişini “Ertem Eğilmez mucizesi” olarak açıklar ve bu senaryo okulunun ilk kuruluşunu anlatır: “Zaman içinde bir araya geldik. Ama çok eksiğimiz vardı. Bir gün bütün ekip aramızda konuşurken ‘Hepimiz alaylıyız,’ dedim, ‘kendimizi biraz geliştirelim.’ Ayıp değil, Ertem ağabey de bu işin tahsilini yapmamıştı. Ben de yapmamıştım, Metin (Akpınar) de, Tarık (Akan) da, Münir Özkul da… Alaylı tarafımızı biraz teknikle, bilgiyle farklılaştıralım istiyordum.” Böylece bir merkez bulup çalışmaya karar verirler ve tabii ki burası içinden Türk sinemasının en önemli isimlerinin geçeceği Ertem Eğilmez’in meşhur evidir. Her biri sinema ve tiyatroda yeterince tanınmış olan bu isimler, tıpkı yazacakları senaryolardaki karakterler gibi birlik olur ve Arzu Film’in unutulmaz eserlerine şekil verirler. Bu ortak çalışmalara karar verildikten sonra ilk önce bir sürü kitap alınır, Türkçe olmayanların çevirisi yapılır. Ev küçüktür, içerisi ise kalabalık; fakat herkes canla başla çalışır. Zeki Alasya’nın ifadesiyle Arzu Film Okulu’dur burası. Burada film, tiyatro senaryoları çalışılır, kimi zaman Fransız Yeni Dalga Sineması’ndan etkilenerek, kimi zaman orta oyunu mantığından beslenerek yeni bir dil arayışına girilir. Arada kaytaranlar da vardır. Misal, Tarık Akan’ın en şöhretli olduğu yıllardır ve biraz da çapkın tabiata sahiptir, yine de o da herkes gibi bu ortak gayrette buluşur.

Ertem Eğilmez için senaryo matematiksel bir tasarımdır ve senaryonun mimarisi bozuksa yönetmen ne kadar yaratıcı olursa olsun iyi bir filmin çıkma ihtimali yoktur. Sağlam bir senaryoyu ise kim çekerse çeksin, top bile yıkamaz. Onu en çok etkileyen ve adeta kutsal kitap muamelesi gösterdiği Eugene Vale’nin Senaryo Yazma Tekniği kitabı elinden düşmez. Dolayısıyla senaryo mektebinde de üzerine bol bol tartışılır. Vale’ye göre, yazar seyircinin filme intibakını istiyorsa eğer iyiyi kazandırıp kötüyü kaybettirmelidir, Eğilmez’in sinemasında da bu kural hiçbir zaman değişmez.

Senaryoların çıkışında hep bir cümleye odaklanılır. Evvela bu cümle ya da kısa paragraf ortaya konulur, daha sonra bu fikir etrafında senaryo örülür. Mesela “Salak Milyoner”de bu cümle “İstanbul’un taşı toprağı altın.”dır. Sonrası bildiğimiz hikâye… Ertem Eğilmez’in sinemasının en büyük sırrı, izleyici ile kurduğu güçlü bağdır. İzleyicinin neye rağbet göstereceği konusunda sezgileri onu pek yanıltmaz. Yönetmenin bir diğer özelliği de yetenekleri keşfetme konusundaki mahirliğidir. Mesela Yavuz Turgul’u Ses dergisindeki yazılarından fark eder, hikâye yazmaktan hoşlanan Turgul’un sinemaya geçişine vesile olur. Kemal Sunal’ın yeteneğini ilk gören kişi de Eğilmez’dir. İlk olarak tiyatro sahnesinde izlediği bu genç oyuncunun potansiyelini fark eder ve Zeki Alasya’ya onu kendisine getirmesini söyler: “Bu adamı getir, muhakkak sinema yapsın, nasıl bir yüz bu yahu.” Kemal Sunal başta sinema konusunda tereddüt etse de ilk olarak “Tatlı Dillim” filminde rol almayı kabul eder ve bu ilk deneyiminde izleyiciden ciddi bir alaka görür.

Arzu Film ekibine “Hababam Sınıfı”ndaki Badi Ekrem rolüyle dahil olan Şener Şen, Ertem Eğilmez’in film üretme tarzını Holywood stüdyo sistemine benzetir. Şirkete bağlı maaşlı elemanlar o dönem içerisinde adeta seri üretilen filmlerin hem yazım hem de yapım sürecine dahil olur. Senaryo yazım sürecindeki bu kolektif ruh filmin yapım sürecine de yansır. Eğilmez, film çekim sürecinde ekipteki herkese imkân tanır. Zaman zaman kenara çekilir ve Yavuz Turgul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe’nin bir sahneyi nasıl kotardığını izler. Şüphesiz filmin her aşamasına her bir kişiyi dahil eden bu cömert yaklaşım, Eğilmez’in sinemasının ruhuna da sirayet eder ve belki de hâlâ televizyon kanallarında tekrar tekrar yayınlanmasına rağmen izlenen bu filmlerin izleyici ile kurduğu samimi ve güçlü bağ en çok bu sinerjiden beslenir. 

Arka Kapak dergisi 31. sayı