Vecdi Demir

Sigmund Freud, uzun süredir muzdarip olduğu kanser nedeniyle 23 Eylül 1939’da Londra’da öldü. Ve 15 Mayıs 1948’de Filistinlilerin “kara gün” dedikleri Nakbayani Freud’un dindaşlarının kurduğu ilk modern Yahudi devleti tarihte yerini aldı. Dolayısıyla Freud, İsrail’in kuruluşunu göremedi ama kuşkusuz bir hümanist olarak Yahudilerin ödediği bedelin aynısını başka bir halkın, örneğin Filistinli Arapların ödemesini görmekten mutluluk duymazdı.

Sigmund Freud, sonuçları 21.yüzyılı da derinden etkileyen iki dünya savaşından ilkine Viyana’da tanıklık etti. Savaşın hemen öncesinde yazdığı Totem ve Tabu’da insan yaşamında dinin oynadığı rolü ve nasıl ortaya çıktığını masaya yatırdı. Bu savaşta bir katliam makinesine dönüşen insanlığın kapıldığı patolojiyi “ölüm dürtüsü” adıyla tanımlayarak psikanalize kazandırdı. İlk savaşla birlikte din, kültür, kimlik ve kitle psikolojisi üstüne yığınla makale yazan Freud, Nazilerin Viyana’yı ilhak etmesiyle oradan ayrılmak zorunda kaldı ve son kitabını Musa ve Tektanrıcılık adıyla, mensubu olduğu Yahudiliğe ve Yehova yasasının “kurucu peygamberi”i Musa’ya ayırdı.

Edward Said’in Freud ve Avrupalı Olmayan’da belirttiği gibi, Freud son zamanlarında Musa’yı daha çok düşünmeye başlamıştı: “Bunların hepsi, yakalandığı hastalık, Nasyonal Sosyalizm’in ilerleyişi ve Viyana’daki hayatının taşıdığı politik belirsizlikler dikkate alındığında kişisel zorluklarla doluydu ve bazen çelişkili, hatta bir sistem çabasını alt üst eden, istikrarsızlaştırıcı sonuçlarla mücadele etmek zorunda kaldı.”


Freud ve Avrupalı Olmayan
Edward W. Said
Çevirmen: Erol Mutlu
Alfa Yayınları

Freud’un Musa ve Tektanrılık’ta ortaya attığı iddia son derece cüretkârdı. Freud’a göre, Musa bir İbrani değil bir Mısırlı idi ve tektanrıcılığın kökeni Mısır’dı. “Musa tenezzül buyurup Yahudilere el uzatmış, onları kendi kavmi yapmıştı.” Bununla kalmayıp Yehova’nın sentetik bir tanrı olduğunu ve Mısırlı Aton tanrısının bazı özelliklerini ödünç aldığını savunuyordu. Bir adım daha giderek Musa’nın kendi kavmi tarafından öldürüldüğünü ve “ilk baba” olarak tanrılaştığını iddia ediyordu. Edward Said’in altını çizdiği şekliyle Freud’a göre, sünnet İbranilere ait değil, Mısırlılara ait bir fikirdir.

Evet Freud bir Yahudi idi ama bir mümin olmak bakımından dine son derece uzak durmuştu. Bir tanrıtanımazdı ve Yahudiliği Lamarckçı anlamda sadece “soyoluşsal bir karakter” biçiminde edindiği yorumu son derece isabetlidir. Ama Yahudileri çok iyi tanıyordu ve “yabancı” oldukları diyarlarda üzerlerine çektikleri “kitlesel düşmanlıkları”n hakkından nasıl geldiklerini fevkalade iyi kavramıştı. Freud’un ömrünün sonlarına doğru bireysel psikolojiyi ilgi alanından çıkardığını ve bilhassa arkeoloji biliminin gelişmelerini heyecanla karşıladığını bilmekteyiz. Esasında hiçbir kuram, psikanaliz kadar ampirik gelenek içeresinde kalmaya gayret etmemiştir. Freud elbette teorinin bilimsel zayıflıklarının farkındadır ve kitaplarında bunu yer yer dile getirir. Ama psikanaliz Freud’un pamuklara sarma hassasiyetine rağmen, “yorumsamacı” bir gelenek içerisinde görülme, hatta bir fantezi sayılma iddiasından yakasını kurtaramamıştır.  

Edward Said, Freud ve Avrupalı Olmayan adlı kitabının merkezinde Freud’un Viyana’da başladığı ve ancak Londra’da tamamlayabildiği Musa ve Tektanrıcılık’ı tartışır. Freud, her zaman mesafeli durduğu ve kariyerine zarar verdiği Yahudi kimliğini kavramaya çalışır: “Bir ömür boyu sürecek fen bilimleri, tıp ve psikoterapi yollarına saptıktan sonra, yine bir zamanlar, genç bir delikanlıyken düşüncelerimde zihnen beni esir alan kültürel sorunlara döndüm.” Kitle psikolojisi ve arkeoloji arasında kurduğu simbiyotik ilişkinin önemi Musa ve Tektanrıcılık’ta berrak bir biçimde görülür. Said’e göre, Freud’un Tektanrıcılık ile ilgili kamuoyuna sunduğu argümanların temelinde hahamların Kutsal Kitap’ın arkeolojiyle birlikte okunması gerektiği yolundaki görüşlerinin yarattığı hava vardır. Bu dönemde Yahudi hermenötiği arkeolojiyle at başı gidiyordu ve kurulacak muhayyel İsrail’in “görkemli” yolu döşeniyordu.

Bir karşılaştırmalı edebiyat profesörü olarak Edward Said birçok çalışmasında psikanalize ve Freud’a göndermeler yapmıştır ama Freud ve Avrupalı Olmayan, hem daimî bir sürgün olarak Said’i daha iyi tanımak hem de Freud’un cesurca düşüncelerinin nitelikli bir okumasına tanıklık etmek adına benzersiz bir kitap.

Arka Kapak dergisi 33. sayı