Medeni Yılmaz

Yaşayanların birçoğu ölümü hak ediyor ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme; çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.”

Böyle diyordu Yüzüklerin Efendisi serisinde J. R. R. Tolkien. Kendisi ölümü hak etmiş miydi bilinmez ancak yarattığı fantastik dünya sayesinde ölümsüzlüğe çoktan ulaştığı muhakkak! Zira Hobbit ile kurgulamaya başladığı Orta Dünya, Yüzüklerin Efendisi üçlemesi ve Silmarillion ile tamamlanmış ve bu seri, fantastik edebiyat okurlarınca adeta kutsal kitap katına çıkarılmıştır. Yayımlandığı günden bu yana, Hristiyan aleminde İncil dışında en çok satılan kitap olmuş; hatta film uyarlamaları dahi sinema tarihinin en çok izlenen ve ödül alan serilerine dönüşmüştür. Bu arada film uyarlamaları demişken şu önemli notu da düşelim: Kitabın hayranları arasında müzik tarihinin en etkili gruplarından The Beatles da vardı ve bu ünlü grup kitabı, kendilerinin başrollerde olduğu bir filme uyarlamak istemiş. Hatta işin ciddiyetini şöyle belirtmek gerekirse, filmi sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri sayılan Stanley Kubrick’e bile önermişler. Ancak kitap uyarlamalarıyla ünlü yönetmen Kubrick bu teklifi nazikçe reddetmiş. Gerekçe olarak da kitabın fazla popüler olduğunu söylemiş. Tabii insan düşünmeden de edemiyor; her biri kendi alanının efsanesi olan Tolkien, The Beatles ve Stanley Kubrick bir araya gelse, acaba nasıl bir film ortaya çıkardı? Şairin de dediği gibi, belki de “Hayali cihana değer”.

Orta Dünya’nın yaratıcısı John Ronald Reuel Tolkien, o yıllarda (1892) bir İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika’da dünyaya gelir. Güney Afrika’nın vahşi doğası Tolkien’de derin izler bırakacak ve dahası, Yüzüklerin Efendisi’ne ilham bile olacaktır. Nitekim tüylü dev örümceklerin bol olduğu Güney Afrika’da Tolkien adeta kâbus gibi bir çocukluk geçirmiştir. Sık sık bu örümceklerle karşılaşan Tolkien, sonraki yıllarda bunu romanına da konu edinecek ve Yüzüklerin Efendisi’nin üçüncü kitabı Kralın Dönüşü’nde tüylü dev bir örümcek okurların karşısında belirecektir. Afrika’nın iklim koşullarına uyum sağlayamayan anne Mabel, iki çocuğunu da alarak İngiltere’ye döner. Burada ailenin yegane geçim kaynağı baba Arthur’un da gelmesini beklerken ölüm haberi ailede büyük bir yıkım yaratır. Aile kentte geçim sıkıntısı çekmeye başlayınca mecburen “Sarehole” adında küçük bir köye yerleşecek ve bu küçük şirin köy, Tolkien’in Hobbit diyarı Shire’i yaratırken temel ilham kaynağı olacaktır.

Daha 4 yaşındayken okumayı söken ve annesinden Latince, Fransızca ve Almanca öğrenen Tolkien’in dillere yatkınlığı henüz çocukken fark edilmişti. Gerçekten de Tolkien ileriki yıllarda tam bir dil uzmanı olacak ve yukarıda saydığımız dillere ek olarak Yunanca, Fince, Gotça, Norveççe, İsveççe, Danca, Galce, Hollandaca, İspanyolca, İtalyanca ve Rusça öğrenecekti. Nitekim Oxford’da dil profesörlüğüne kadar yükselecek ve hatta kendisi de başta Elfçe olmak üzere pek çok dil üretecektir. Ancak çocukluğuna döndüğümüzde ise Tolkien adına güzel şeylerden bahsetmek zor. Zira Tolkien ailesi geçim sıkıntısı çektiğinden dolayı bir pedere sığınırlar. Bu süre zarfında annesini de kaybeden Tolkien üstünde Peder Francis Morgan ömür boyu etkili olacaktır. Önce onun Katolik Kilisesi’ne kaydı yapılır ve küçük Tolkien hayatı boyunca koyu bir Katolik olarak yaşar. Ancak Peder Francis’in Tolkien üstündeki etkisi bununla sınırlı değildir. Tolkien 16 yaşına geldiğinde kendisinden üç yaş büyük Edith adında bir kızla tanışır. Edith de tıpkı Tolkien gibi anne,babadan yoksundur ve ikili kısa sürede birbirlerine delicesine aşık olur. Ancak bu birbirlerine tutkuyla bağlanan çiftin karşısına ciddi bir engel çıkar: Peder Francis… Peder, Tolkien’i yanına çekerek henüz reşit olmadığını ve ondan 21 yaşına gelmeden önce bir daha asla o kızı görmeyeceğine dair söz vermesini ister. Bu genç aşık için çok zor bir karardır ancak Tolkien hem manevi babası sayılan Peder Francis’e olan minnet borcundan dolayı hem de Edith’in onu bekleyeceğini öğrendikten sonra bu sözü tutmaya karar verir. Birmingham’da ünlü King Edwards Koleji’nden mezun olan Tolkien artık Oxford Üniversitesi’nin burslu giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Bu arada, çocukluğunun geçtiği Birmingham kentinin de Orta Dünya’yı yaratırken etkilendiği yerlerden biri olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle o dönem için devasa boyutlardaki (29 m) iki kule, tahmin edileceği üzere Yüzüklerin Efendisi serisini yaratırken Tolkien üstünde derin izler bırakmıştır.

Aradan geçen yıllarda Tolkien, Exeter Koleji’inde dil eğitimi alacak ve kendisini geliştirmeye devam edecektir. Evine döndüğünde ilk iş olarak yıllar önce sözleştiği Edith’i aramaya koyulan Tolkien, onun başka biriyle nişanlı olduğunu öğrenince yıkılır. Ancak durum hiç de sandığı kadar kötü değildir. Zira Edith onun gelişini öğrenir öğrenmez nişanı bir kenara atarak yıllardır beklediği Tolkien ile evlenmeyi kabul eder. Birbirlerinin ilk ve tek aşkı olan bu mutlu çift, Warwick yakınlarına taşınırlar. İşte buradaki dünyaca ünlü Warwick kalesi de Tolkien’in Orta Dünya’yı kurgularken yararlandığı bir başka yapıdır. Mutlu çiftin ilk çocukları evliliklerinin hemen ertesi senesinde meydana gelir ve sadakatiyle ünlü Tolkien, bebeğin adını ona adeta gerçek babası kadar iyi davranmış olan Peder Francis’ten hareketle “Francis” koyar.

Diğer yandan evli, mutlu ve saygın bir iş sahibi Tolkien adına her şey yolunda giderken 1. Dünya Savaşı patlak verir. Subay olarak Fransa cephesine gönderilir. İçlerinde yakın dostlarının da olduğu yaklaşık bir milyon kişinin öldüğü ve kendisinin de yaralandığı bu cephe, Tolkien üstünde önemli izler bırakacak ve ayrıca Fransa nefretinin de başlangıcını oluşturacaktır. 1916 yılında çok yakınında patlayan bir bomba nedeniyle askerliğine son verilip evine gönderilen Tolkien, bu travmayı bir yıl boyunca yaşar. İyileşir iyileşmez Oxford Üniversitesi’nde çeviri bölümünde çalışmaya başlayan Tolkien, burada profesörlüğe kadar yükselir. Bu süre zarfında üç çocuğu daha meydana gelir. Narnia Günlükleri adlı romanıyla meşhur C. S. Lewis gibi dönemin diğer dahi yazarlarıyla dostluklar geliştirir. Nihayet 1937 yılında Orta Dünya’nın ilk taslağı kabul edilen Hobbit’i yayımlar. Bu, ülkede büyük bir tartışmaya da neden olur. Eleştirilerin bir kısmı, nasıl olur da bu kadar saygın bir dilbilimcinin “bir masal kitabı” yazmasına yöneliktir. Ancak Tolkien eleştirileri umursamadan Orta Dünya’yı kurgulamaya ve ona derinlik kazandırmaya devam eder. Sırasıyla Yüzüklerin Efendisi’ni de yayımlar. Böylece Tolkien giderek kültleşen bir yazar haline gelir. Emekliliğinden sonra ise yazı çalışmalarına ağırlık veren Tolkien, artık dünyada da tanınan saygın bir yazar haline gelmişti. Özellikle Beat Kuşağı yazarlarınca göklere çıkarılan Tolkien, o dönemlerde hayranlarınca adeta kutsallaştırılmış ve yapıtları tüm dünyada satış rekorları kırıyordu. Her şey güzel giderken hayatının ilk ve tek aşkı Edith 1971 yılında vefat eder. Bu ihtiyar Tolkien için katlanılamaz bir durumdur. Nitekim sadece iki yıl sonra Tolkien de geride fantastik edebiyatın en temel yapıtlarını bırakarak öte dünyaya göç eder. Yarattığı Orta Dünya mitosu ise halen dilden dile, ülkeden ülkeye dolanmaktadır.

Tolkien, her şeyden önce fantastik edebiyata saygınlık kazandırmış büyük bir yazardır. Mitolojiden, tarihten, coğrafyadan ve daha pek çok farklı disiplinden hareketle kurguladığı Orta Dünya, modern çağların mitolojisi haline gelmiş ve insanların hayal gücünün sınırsızlığına dair inancı pekiştirmiştir. Güney Afrika’da ilk adımını attığı dünyaya Orta Dünya’dan veda eden Tolkien, kim bilir belki de hala Orkların, Elflerin, Hobbitlerin diyarında eserini genişletmeye devam ediyordur! 

Arka Kapak dergisi 22. sayı