Alper Kaya


Yönetmen, yazar, ressam; sözün özü her yönüyle sanatçı olan Ümit Ünal’ın, İstanbul Film Festivali’nde ödül alan son filmi “Sofra Sırları” ve Nisan ayı boyunca İstanbul Concept’te ziyarete açık olan, övgülere mazhar olmuş kişisel sergisi “Kuşlar, yüzler ve diğer şeyler”in yanı sıra 2018’in başlarında Everest Yayınları’ndan yayımlanan yeni romanı Bana Göre Kıyamet de ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.


Bana Göre Kıyamet
Ümit Ünal
Everest Yayınları

Roman, ünlü bir dizi yıldızı olan Bahar’ın; imza attığı bir bildiri nedeniyle, apar topar yazılan ölüm sahnesi ile başrolünde oynadığı diziden çıkarılmasıyla başlıyor. Bu âna paralel olarak, Bahar’ın okumak için ayrıldıktan sonra hiç gitmediği fakat yatalak annesine bakması için bir bakıcı tuttuğu Serpe’den annesinin ölüm haberinin gelmesiyle romanın ve hâliyle başkarakterin yolculuğu Serpe’ye yöneliyor.

Bana Göre Kıyamet birkaç günlük bir olayı anlatıyor esasında. Fakat tüm bölümler Serpe’deki farklı karakterlerin gözünden ve doğal olarak o karakterlerin anlatımıyla şekilleniyor. Ümit Ünal’ın yazım dilindeki ustalık da burada kendisini gösteriyor: Tek bir elden yontulmuşa benzemeyen, üstelik edebî açıdan da lezzeti yüksek monologların yanı sıra Türk edebiyatında şimdiye dek görülmemiş derecede etkili bir birliktelik sahnesi okuyucuyu bekliyor. Üstelik anlattığı ana hikâyenin yanı sıra şan-şöhret kavramları, İstanbul ve kasaba yaşamı arasındaki farklılıklar, ırkçılık, cinselliğin keşfi gibi unsurlar da hiç göze batmayacak bir biçimde eserde yer alıyor. Bunu da vampir mitini kullanarak gerçekleştiriyor!

Başkarakter Bahar, okumak için ayrıldıktan sonra hiç dönmediği memleketine annesinin cenazesi sebebiyle dönmek zorunda kalınca hem yöre halkının hem de Bahar’ın psikolojik süreçlerini takip etme şansı yakalıyoruz. Yöre halkının temel olarak “hayranlık soslu kıskançlık” olarak özetlenebilecek bir hissiyatı mevcutsa da iş Bahar’ın evinde kalmalarına izin verdiği iki mülteciye (Anas ve Maya) gelince Serpeliler ayaklanıyor. Bu ayaklanma aşaması boyunca, mültecilerden Maya’nın söylediği “Bize her yer gurbet oldu.” cümlesiyse yazarın kaleminden çıkıp evrensel bir düstur olarak okurun aklına kazınıyor. Bahar’a âşık Metin karakterinin ve onun annesinin monologları, görmüş geçirmiş bir karakter olan Eczacı’nın Serpe’yi sarmalayan tepkisellik akışına kapılmadan durmaya çalıştığı anlar romanın en gerçekçi sahneleri. Metin’in annesinin neredeyse kitabın ilk satırlarından itibaren çocuğunun masumiyeti için uydurmaya çalıştığı kılıflar okurun gerilim filmi havasına girmesini bir hayli kolaylaştırıyor. Bir alarm sesi düşünün, işte o sesin susmasına hiç izin verilmiyor. Derken, bütün karmaşa tekdüzeleşmiş gibi görünürken Serpe’nin zihinsel engelli Zehra’sı ortadan kayboluveriyor.

Anas ve Maya’nın Serpe’de kalmasına karşı itirazlar, ilk olarak tek tük ve monologlar hâlinde başlıyor. Fakat küçük yerlerin kaderi midir bilinmez, sessiz düşündüğünüz şeylerin bile bir süre sonra sokaklarda kol gezmesi durumu söz konusu. Bana Göre Kıyamet de küçük bir yeri ele alıyor ve hâliyle düşünceler itiraza, itirazlar toplantılara, toplantılar ise fiziksel bir tepkiye dönüşüyor. Bu dönüşüm sırasında Serpe halkının önde gelen karakterlerinin mantıklı bir neden aradıkları her hâllerinden belli mültecilere karşı kökenini ırkçılıktan alan düşüncelerini sırasıyla okuyoruz.

Senaryo dinamiği ile roman veya öykü benzeri bir eserin dinamiği arasında pek tabii ki ciddi farklılıklar vardır. Ancak 1993’ten bu yana edebiyat alanında da geniş bir yer edinen Ünal, “yönetmen ceketi”ni bir kenara asıp dili usta işi bir şekilde yönlendirebilen bir yazarla tanıştırıyor bizi Bana Göre Kıyamet’te.

Ünal’ın kıyametin tasvirine dair kısa ama etki alanı geniş romanı Bana Göre Kıyamet, son dönemde Zifir (Orkun Uçar – Burak Turan), Kıyamet Sirki (Evren İrme) ve Dijital Kıyamet (Adem Eyüpoğlu) gibi yapıtlarla Türk fantazyasında yükselişte olan “kıyamet” temalı eserler arasından başarıyla sıyrılarak küçük bir kasabadan tüm ülkeye doğrulttuğu merceğiyle bir gelecek ve doğal olarak bir son tasviri gerçekleştiriyor.

Arka Kapak dergisi 33. sayı