Güler Bek Arat

İzmir; Folkart Gallery, tanınmış iki önemli ismi, şair Adonis1 ile ressam Habip Aydoğdu’yu bir kitap-sergi projesinde bir araya getiriyor. Küratörlüğünü Zeynep Yasa Yaman’ın, proje direktörlüğünü Fahri Özdemir’in üstlendiği sergi, 26 Ekim – 25 Aralık 2016 tarihleri arasında görülebilecek. Adonis ile Habip Aydoğdu arasındaki dostluk, 2013 yılında İzmir’de Nar Galeri’de düzenlenen bir sergi vesilesiyle başlamış.2 Fahri Özdemir’in davetiyle İzmir’e gelen Adonis, Aydoğdu’nun resimlerini ilgiyle inceledikten sonra, sanatçıya imzalı kitapları ile birlikte yorum ve düşüncelerini gönderir. Birbirlerini kataloglar ve kitaplar aracılığıyla tanıyan iki ismin yüz yüze gelmesi ise, 2015 yılında Aydoğdu’nun atölyesinde gerçekleşir. Şairi tanıdıkça aralarındaki benzerlikleri fark eden Aydoğdu’nun, şairin dizelerini kendi resimleriyle ilişkilendirerek hazırladığı yüz yirmi sayfalık bir defterden oluşan Adonis Günlükleri, uzun zamandır resimle ilgilenen Adonis’in, imge ile rengi birleştiren çalışmalarıyla böylece aynı noktada buluşur. Serginin düzenleniş amacı da, bu yoğun üretimin izleyiciyle paylaşımını sağlamak.

Şiir ve resmin, şair ve ressamın karşılaşması, benzer hikayeleri farklı ağızlardan dinlemek; ortak düşüncelerin, kaygıların, hissediş ve sezişlerin, paylaşılan coğrafyaların, dilin ve anlatıların keşfine çıkmak gibi. Adonis, Arap şiirinin en önemli ismi, Nobel Edebiyat ödülünün güçlü adaylarından birisi, ömrünü yazmaya adamış, Arap Poetikası üzerine derinleşmiş, deneme ve incelemeleriyle entelektüel birikimini ortaya koymuş Suriyeli bir şair. 1930 yılında, Suriye’nin yoksul ve ücra köylerinden Kassabin’de doğan şair, çocukluk yaşlarında Kur’an eğitimi almış, Sûfî şairlere meraklı olan babası aracılığıyla klasik Arap şiiri ve tasavvuf şiiriyle tanışmış. Şiirle doğduğunu, kendisini şiirle var ettiğini söyleyen Adonis, yazdığı ilk şiiri sayesinde Suriye’deki son Fransız okuluna kaydını yaptırabildiğini anlatır. Ardından Şam Üniversitesi’nde felsefe eğitimi gelir. Siyasi nedenlerden dolayı 1956’da ülkesini terk etmek zorunda kalır.3 1962 yılında Lübnan vatandaşlığına geçen, 1985’ten bu yana Paris’te yaşayan Adonis’in, Ortadoğu’nun köklü ve acılarla yoğrulmuş tarihine tanıklık yapmış bir aydın olarak, Suriye politikaları, yaşanan savaşlar / çatışmalar, İslam kültürü, din – devlet ilişkileri, inanç özgürlüğü, Arap kimliği, toplum ve birey olma mücadelesi üzerine dile getirdiği görüşleri en az şiirleri kadar dikkat çekici. Şair’in Türkçe’ye çevrilmiş, Kör Kahin (2008), Sen Oku Ey Aşkın Sarhoşluğu (2010), New York’a Mezar (2012), Kudüs Konçertosu (2014) gibi şiir kitaplarının yanı sıra, Arap Poetikası (2004), Sûfizm ve Sürrealizm (2012) gibi konferans metinlerinin ve araştırma yazılarının olduğu kitapları bulunuyor.

Zor geçen bir çocukluk dönemi ve hayat mücadelesinden sonra Türkiye’nin önemli ressamları arasına adını yazdıran Habip Aydoğdu’nun yaşam öyküsü, Adonis’in yaşadıklarıyla benzerlik gösteriyor. 1952’de Konya’nın Aydoğmuş Köyü’nde dünyaya gelen sanatçı, uzun uğraşlar sonunda eğitimini sürdürmeyi başarır ve 1974 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’ndan mezun olur. 70’ler, siyasi, toplumsal ve kültürel yaşamı kökten değiştiren olayların ve sıkıntılı süreçlerin yaşandığı yıllardır. Bu durum birçok sanatçıyı olduğu gibi Aydoğdu’yu da etkilemiş, erken dönem çalışmalarının biçemini oluşturmada, yaşadıkları ve gözlemleri önemli bir rol oynamıştır. 1974 – 76 yılları arasında Mardin’de yaptığı askerlik görevi sırasında, “insanların doğayla mücadelesine, kaçakçılık olaylarına, sınırda yaşanan dramlara tanıklık etmiş, olanaksızlıklar nedeniyle siyah mürekkepli kalem, kırmızı ıstampa mürekkebi ve guaj boya ile askerlik dönemini anlatan resimler yapmış, bu resimlerini 1976’da Ankara Or-An Sanat Galerisi’nde “Yaşam Kavgası – I” adıyla sergilemiştir.4 Sanatçının bu dönemi, sonradan “Habip Kırmızısı” olarak anılacak kendine özgü renk anlayışının da ortaya çıkış noktasını oluşturur. Ürettiği resimlerin ruhuna ve yaşadıklarına uygun düştüğü için kırmızı Aydoğdu için aşkın, isyanın, bilinçaltının, dışavurumun ve seçiciliğin rengini ifade ediyor.5 1980’lerden bu yana açtığı “Doğa ve Yaşayan İnsan” (1983), “Uçan Düş” (1988), “Hesaplaşma ve Yaşamı Savunma” (1997), “İç Dökümleri” (2008), “Zamanın Ruhu” (2012), “Kendime Mektuplar” (2012) gibi başlıklar taşıyan sergilerinde figüratif / dışavurumcu anlatımdan renkçi / soyutlayıcı anlatıma yönelen sanatçı, içsel yolculuğunu, gündemden, güncelden, kendinden ve toplumdan kopmadan sürdürmeye devam ediyor.

Sergi projesi, kaligrafinin renkle, imgenin sözle buluştuğu bir seçki sunmakla kalmıyor, görmeye / okumaya ilişkin pek çok olasılığı, bir şairin / ressamın düşünsel, düşsel dünyasına girmeyi olanaklı hale getirecek zenginlikler de barındırıyor. Sergide Habip Aydoğdu’nun resimleri, bu birlikteliği belgeleyen deneysel bir video, “Adonis Günlükleri” defterinin etkileşimli iPad uygulaması, nesneleri, Adonis ve Habip Aydoğdu’nun şiirle deseni birleştirdiği çalışmaları ve 18-19 Eylül 2016 tarihlerinde, Aydoğdu’nun Ankara-Batıkent’teki atölyesinde birlikte ürettikleri eserler yer alıyor. Projenin kavramsal çerçevesini oluşturan “Kan Kırmızı”, günümüzde özellikle Ortadoğu’da yaşanan kanlı savaşlara, savaşın mağdurlarına, katliamlara, ölüme bir gönderme. Şiddetin, acının, direnişin rengi kırmızı; akan kanla, yiten canlarla, önüne geçilemeyen sonla ilintili anıtsal bir simge ve İslam inanışındaki “kurban” geleneğinin de bir göstergesi. Öte yandan kırmızının Habip Aydoğdu’nun resminde özel bir anlamı var. 9 Aralık 2015 – 23 Ocak 2016 tarihleri arasında Kibele Sanat Galerisi’nde Zeynep Yasa Yaman’ın küratörlüğünde gerçekleştirilen retrospektif serginin adı da “Kırmızı”. Ebru Nalan Sülün’ün ifadesiyle 1990’lı yıllardan itibaren kırmızı, ressam için bir leke olmaktan çıkmış, resmin kendisi olmuş, giderek resimde kapladığı alan genişlemiştir. Aydoğdu’nun bundan sonra amacı tek rengin zenginliğine ulaşabilmektir.6

Şiir ve resmin yanyana gelişi, kendi kendilerine yeten, güçlü yönleri olan iki ifade biçiminin, kolektif yaratımda yeni bir söz söyleme potansiyelini açığa çıkarıyor. Rimbaud’nun Sûfiliği bir başka deyişle Doğu’yu, Doğu’nun kendi bulunduğu yerden görmesi7 gibi Adonis de “ötekini” görmeyi önemsiyor ve düşüncesini “Ben diğeriyle yaşayacaksam, o benim bir parçam olacaksa hep niye ortak bir sanat eseri yaratmayalım düşüncesi hakim oldu bana? Niye iki kişi bir şiir yazmıyor? Sürrealistler genel olarak yaptılar bunu…Nasıl ki, sanatta, plastik sanatlarda renkler, şeyler ve seyirciler arasında bir ilişki kuruluyorsa aynı ilişki şiirde, kelimeler ve kelimelerle okuyucu arasında da kurulur. Hepsi bir mecazdır sonunda, ortaklık var bu mecazlarda” şeklinde açıklıyor.8

Adonis’in resimle ilişkisi farklı bir eylem biçimini keşfetmesiyle ilgili. Düşünemediği, şiir yazamadığı dönemlerde elleriyle denemeler yapmaya karar veriyor. Kolaj çalışıyor, yağlıboyadan çok mürekkep kullanmayı, resim boyamaktansa desen yapmayı yeğliyor. Mürekkebi akışkan yapısından dolayı tercih ediyor. Ona göre, işin cezbedici yanı sonlanmamış, ucu açık, tesadüfi olması. Tıpkı tamamlanmamış yaşanmışlıklar gibi. Şiir yazarken kendini Tanrı gibi hissettiğini, kolajın ise onu çocukluk hatıralarına, ellerini kullanarak çiftçilik yaptığı yıllara götürdüğünü söylüyor.9

Habip Aydoğdu içinse resim yapmak bir yaşama biçimi. Deneye önem veriyor, belli bir disiplin içerisinde hareket etmekle birlikte, boyama yöntemini eylemsellik ve doğaçlamalar belirliyor. Etrafındaki her şeyi sanat nesnesine dönüştürürken, kendi alanını korumayı, öznenin varlığını ve bilinci işin içine katmayı ihmal etmiyor. Yazıyla imgelemi birleştirmek Aydoğdu için öteden beri var olagelen bir alışkanlık. 1974’ten itibaren oluşturduğu günlüklerde (defterler) imgelerine çeşitli notların eşlik ettiği, edebiyata, şiire olan ilgisi biliniyor.10 Öyle ki sanatçı yakın zamanlarda açtığı “Kendime Mektuplar” (2012) ve yine Zeynep Yasa Yaman’ın küratörlüğünü yaptığı “Kenar Notları” (2013) sergilerinde bu yönünü göstermiştir. Yazmayı kendi kendine dertleşme, konuşma olarak betimleyen Aydoğdu, günlüklerinin yanı sıra tuvallerinin kenarlarına, köşelerine iliştirdiği notlarda bir tür hesaplaşma, öz eleştiri yaptığını ifade ediyor. Sanatçının konuyla ilgili hislerini; “Bir kere çok önemsiyorum bu ilişkiyi. Çoğu zaman yazının kaligrafik yanını resmimin dile gelişi gibi algılıyorum. Çoğu zaman yazıyı tuvallerimde de imgeleştiriyorum. Oldum olası yazı ve resim her yerde buluşurlar, sevişirler. Ben yazı ve resmi buluşturma anında çok varsıl bir imge fırtınası yaşıyorum. Bazen bu ilişkiden öyle içten, sahici, yalansız, doğal, düşsel imgeler çıkıyor ki ben bile dehşete düşüyorum. Günlük tutmakla resim yapmak kendini gerçekleştirmenin bir yolu” sözlerinden anlayabiliriz. 11

Beyaz, siyah ve özellikle kırmızı ise kullandığı başlıca renkler. Beyaz, resimde mekanı, uzaysal boşluğu temsil ediyor ve boş bir yazı tahtasını anımsatıyor. Siyah ve kırmızıların ağırlığı ise her resimde hissediliyor. Büyük kütleler halinde devinen renkler, kaotik dünya düzenini sembolize edercesine beyaz alanı işgal edip, tahakkümlerini kuruyorlar. Egemen güçlerin hükmetme, ele geçirme, güvenilirliği sarsma, korkutma ve sindirme arzusu gibi. Sergideki “Ka(y)nayan Coğrafya”, “Kurban”, “Cennet Yolu”, “Kırmızı Ortadoğu” gibi isimler taşıyan yapıtlardaki öz, düşünce, duygu ve imgelerin alt metnine baktığımızda, insanlık trajedisi, parçalanmış bedenler, güncel olaylar, siyasi, toplumsal gelişmeler vb. somut şeylere rastlasak da, dış dünya görüngülerinin doğrudan temsili ile karşılaşmayız. Tam tersine, “sanatın bir amaç değil bir süreç olduğunu vurgulayarak sanatçının görüneni yansıtmadığını, onu görünür kıldığını” söyleyen Paul Klee gibi “olası dünyalar”12 yaratma, görünenin ardına gizlenmiş gizli gerçekliğin kapılarını aralama çabası gözlenir.

Ressam, anlatım gücünü, rengin ve biçimin uyumundan alır ve ruhunun derinliklerine doğru keşfe çıkan bir düş gezgini gibidir. Adonis, şiirde de resimde de dış gerçekliğin sınırlarını aşma çabasının, bir otomatizmin olduğundan bahseder. Bu bağlamda Sûfilik ile Sürrealizm arasında benzerlikler olduğunu işaret eden Adonis’e göre; her ikisi de, insan yaşamını, mevcuttaki sahte yaşamdan mevcut olmayan hakiki yaşama doğru götüren macera dolu bir yolculuktur. Sürrealistler gibi Sûfiler de, benlik arayışı içinde bir yolculuğa çıkarlar ve yolculuğun sonunda sürgün sona erer, Sûfi, kâmil (olgun, bütün, tam) insan olur. Sûfi yazında da Sürrealistlerin benimsediği otomatik yazında da amaç “yüce nokta” ya erişmektir. 13

İnsanın günlük yaşamda kendini akıl yetileriyle bilinmeyeni keşfe çıkmasının bir an için değil her zaman şairliği üstlenmesi anlamına geldiği söylenir. Yaşamdan aldığı uyarılarla şair, bilinmeyen düşüncelerin, değiştirilmiş yaşamların yeni davranışlarını yaratandır.14 Bu durum ressam için de geçerlidir. Sanatçı ne kadar dış etkilere maruz kalsa da, sürekli geçmişini hatırlatan bir belleği, bir dünya görüşü / ideolojisi olsa da ortaya çıkan şey, bilinçaltından süzülerek yüzeye çıkmış tortular olacaktır. Tıpkı Adonis ve Aydoğdu’nun yaptığı gibi. 

Dipnotlar ___

  1. Asıl adı Ali Ahmed Said Eşber olan şair, on yedi yaşından bu yana yazarlık mahlası olarak Adonis ismini kullanmaktadır.
  2. Detaylı bilgi için bkz. Habip Aydoğdu, “Renk Dile Gelir Şiir Olur, Şiir Renge Bürünür Resim Olur”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir, Folkart Gallery Yayınları, 2016, s. 15 – 17; Zeynep Yasa Yaman, “Kan Kırmızı”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir, Folkart Gallery Yayınları, 2016, s. 26 – 27.
  3. Şairin biyografisi ile ilgili daha fazla bilgi için bkz: Siren İdemen, “Adonis’le Devr-i Âlem”, Express Dergisi, Mayıs 2016, s. 87 ; Zeynep Yasa Yaman, “Kan Kırmızı”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir, Folkart Gallery Yayınları, 2016, s. 29 – 31.
  4. Murat Ural, Habip Aydoğdu, İstanbul: Bilim Sanat Galerisi Yayınları, (Ed. A.I.A. van der Klift), 2002, s. 25 ; Zeynep Yasa Yaman, “Kan Kırmızı”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir, Folkart Gallery Yayınları, 2016, s.35.
  5. http://www.kultursanatharitasi.com/renk-ustasi-habip-aydogdu-is-sanat-kibele-galerisinde/ (Erişim 8 Ekim 2016); http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/1165858-habip-aydogdu-kirmizi-aski-da-iceriyor-isyani-da (Erişim 9 Ekim 2016).
  6. Ebru Nalan Sülün, “Habip Aydoğdu ‘Kırmızı’sı: Tek Rengin Zenginliğine Erişebilmek”, Kültür Servisi İnternet Sitesi: http://kulturservisi.com/p/habip-aydogdu-kirmizisi-tek-rengin-zenginligine-erisebilmek (Erişim 9 Ekim 2016)
  7. Adonis, Sûfizm ve Sürrealizm, İstanbul: İnsan Yayınları, 2013, s. 195.
  8. Zeynep Yasa Yaman’ın Adonis ile yaptığı ve Birikim dergisinde yayınlanacak söyleşiden. Söyleşi, Habip Aydoğdu’nun Ankara’daki atölyesinde, 19 Eylül 2016 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
  9. Siren İdemen, “Adonis’le Devr-i Âlem”, Express Dergisi, Mayıs 2016, s. 90 – 91.
  10. Habip Aydoğdu, “Renk Dile Gelir Şiir Olur, Şiir Renge Bürünür Resim Olur”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir: Folkart Gallery Yayınları, 2016, s. 16 ; Zeynep Yasa Yaman, “Kan Kırmızı”, Kan Kırmızı (Ed. Fahri Özdemir – Zeynep Yasa Yaman), İzmir: Folkart Gallery Yayınları, 2016, s. 21.
  11. http://www.habipaydogdu.net/pPages/pArtist.aspx?paID=387&section=550&lang=TR&bhcp=1&periodID=&pageNo=8&exhID=0 (Erişim 9 Ekim 2016)Bkz. Uşun Tükel, “Paul Klee”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi – 2, İstanbul: YEM Yayın, 1997, s. 1025.
  12. Adonis, Sûfizm ve Sürrealizm, İstanbul : İnsan Yayınları, 2013, s. 135.
  13. Maurice Nadeau, “Gerçeküstücülük Akımının Kuruluşu”, Gergedan Dergisi, Ağustos 1987, Sayı 6, s. 121.

Arka Kapak dergisi 15. sayı