Cüneyt Gönen

“Yaşadığımız her şeyin bir sebebi ve amacı vardır.”
Bambu Sapı, Saud Alsanousi

Harbiye Nazırı Sadrazam Mahmut Şevket Paşa düşünceliydi: “Çare bizi terk ediyor,” diye kasvetli bir iç çekti. Göğüs kafesi kanlı bir pençe olmuş, eziyordu kalbini avucunda; boğuluyordu geçmiş günahların ağırlığı altında. Filipinler’den Dersaadet’e gelen heyet atalarını yâd ederek söze girmiş, dertlerini arz etmiş ama koloni bayrağını İspanyollardan devralan Amerikalılarla iyi geçinme nasihatleri ile göndermişti gerisin geri yardım bekleyenleri. Ateşten çemberin içindeydi şarktan garba, şimalden cenuba mazlumların umudu Cihan Devleti. En son İngilizlerle metazori Anglo-Osmanlı anlaşmasının eşiğinde, Kanuni Sultan Süleyman’ın mirası Kuveyt de vatan topraklarından sökülüyordu. İmamesini kopmasında rol aldığı tespih dağılıyor, Kuveyt’ten Filipinler’e payitahta atılan düğüm çözülüyordu. Devleti uçurumun kenarına getiren yol arkadaşları onun için “yoldan çıkmış” diyordu. Zihnindeki bu çalkantılarla Bab-ı Ali’ye gitmek üzere çıktığı Beyazıt Meydanı’nın dar yolunda arabası birden tekledi, o an altı silahtan kurşunlar tetiklendi; bedeni artık beşinin menzilindeydi. “Demek…” dedi yutkunarak “…bu bir çareydi.”

19. yüzyılın sonlarından itibaren saldırgan ve yayılımcı politikaların ürünü olan ötekileştirme baskısının sonucu olarak sosyolojik bilinç altınındaki farklılık fikri hortlatılmış, bunun kaçınılmaz çıktısı olarak daha keskin hâle gelen Doğu-Batı arasındaki kronik ayrılık ve çatışma, birçok kaleme sirayet ederek yoğun hâlde işlenmeye başlanmıştır. Kuveytli yazar Saud Alsanousi’nin 2013 yılında uluslararası prestij ödülünü kazanan ikinci kitabı Bambu Sapı ise bu politikaların bir uzantısı olan Doğu-Doğu arasındaki farklılığı ve çatışmayı konu alarak dikkatleri başka bir sosyolojik olguya kaydırmaktadır. Filipinli hizmetçi Josephine ile Kuveytli yazar Rashid’in gizli evliliğinden olan Isa/José’un çok katmanlı hayat hikâyesi, iki ülkenin tarihi olaylarının kilometre taşlarıyla keşişim hâlinde lineer kurguyla aktarılmaktadır. Kuveyt’te kulağına okunan ezanla büyükbabasının ismi verilen İsa, Filipin’de vaftiz edilir ve İspanyol koloni devletinin asilik suçundan kurşuna dizdiği Filipinli bağımsızlık mücadelesinin öncüsü şair ve yazar José Rizal’den mülhem José ismini alır.

Altı kısımdan oluşan ve her bölümü Rizal’de alıntıları ile başlayan hikâyede “bambu sapı” bir metafor olarak kullanılmıştır. Herhangi köke ihtiyaç duymadan toprağa yerleştirildiğinde filizlenen bambu sapı ile kendini özdeşleştiren Isa/José, yurtsuz bir “haymatlos” veya Körfez ülkelerinde yaşayan milliyetsiz topluluk olan “bidoon”lar gibi herhangi bir vatanın veya milliyetin parçası olmadan aidiyetsiz bir şekilde her yerde yaşayabileceğine inanmaktadır. Kalbinin pusulasında, hislerinin dümeninde, muhafaza edemeyeceğinden korktuğu inancı ile yola koyulur.

Filipin’deki yoksul yaşamından büyük umutlarla yarı Kuveytli yarı Filipinli olarak baba ocağına gelen İsa/José önce reddedilir; daha sonra hizmetçi olarak kalmasına izin verilse de dışlanmış ve kenara itilmiş olarak göçmen hayatı yaşamak zorunda bırakılır. Filipinler’de “Arap” olan José, Kuveyt’te “Filipinli” İsa’dır artık. Filipinler’in bölünmüş toplumsal yapısının, geleneklere sıkı sıkıya bağlılığının ve ekonomik sıkıntılarının karşısında Körfez topluluklarının çok yüzlü yapısı, otoriteye mutlak itaati ve karmaşık sosyal ilişkileri, Isa/José’u kimlik dağınıklığına/bocalamasına düşürür. Toprağında olmayan kökün tutunamayacağının farkına varır. Bireysel seçimler ve sosyal normlar arasındaki çatışma iki farklı dünyayı -Kuveyt ile Filipinler’i- bir araya getirir. İsa veya José’un yaşadığı bu kimlik bunalımı ve iç çatışması, tüm zorluklara rağmen iki kimliğin de kucaklanması ile çözümlenir.

100 yıl önce Kuveyt’ten Filipinler’e uzanan gönül köprüsünün yıkılmasının günümüzdeki kurgusal yansımasıdır Bambu Sapı. Tarihin fısıltılarıyla kaleme alınmış bu hikâyenin kahramanı gerçeği şu sözlerle kabulleniyor: “Adımı, dinimi ve ülkemi arayarak yaşamak benim kaderim.”

Bambu Sapı

Bambu Sapı
Saud Alsanousi
Eksik Parça Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 17.sayısında yayınlanmıştır.