Ekrem Sakar

Osmanlı yurdu bünyesinde bir hayli âlim ve ârif yaşadı; lâkin bunların pek azının adı bir muhite, bir yapıya, bir kuruma verilmiştir; keza sadece küçük bir kısmı adına anma toplantıları ve seminerler düzenlenir. Onların da çoğu, araştırmacıların malzeme olarak istifade ettikleri eserlerin müellifleri olmaları hasebiyle ilmî toplantı vesilesi olarak zikredilirler. Etrafındaki insanlara, mensubu bulundukları medeniyete ve inandıkları değerlere ilimleriyle ve irfanlarıyla katkısı olan bu kişiler, tarih kitaplarından ziyade maşerî hafızada yaşarlar. Yani bu büyük insanların hepsi, toplumun bütün kesimleri tarafından bilinmese de asırlar boyunca ahali arasında mezkûr kimseleri tanıyanlar olduğu gibi, onların yazdıklarını okuyan ve kabirlerini ziyaret eden bir zümre mutlaka mevcuttur. Dolayısıyla Türk kültürüyle uzaktan yakından alâkalı olan birisinden, eserlerini okumasa bile en azından milletin fikrî ve manevî istikametine yön vermeleri sebebiyle ulemânın ve urefânın varlıklarından haberdar olması beklenir. Aslında biraz tetkikat yapıldığında görülecektir ki, mezkûr şahısların birçoğu sıra dışı bir yaşam sürmüştür; dolayısıyla hayat hikâyeleri oldukça sürükleyicidir.

Yazar Tarık Velioğlu’nun Osmanlı’nın Manevi Sultanları adını verdiği çalışması, Şeyh Edebâli’den başlayıp Dede Paşa olarak bilinen Musa Baştürk’e kadar olan 700 yıllık bir süre zarfında yaşamış olan âlim, ârif ve veliler arasından seçilmiş 103 bireyin kısa biyografilerini içeren bir kitap. Yaşam öyküleri derlenen fertler kronolojik bir biçimde, vefat tarihlerine göre sıralanmış. Kitabın adı “Osmanlı” tabirini ihtiva ettiğinden, vefatı 1970’lere değin dayanan kişilerin yer alması garipsenebilir; ancak bunların hepsi Devlet-i Aliyye henüz ayaktayken doğmuş; yani Osmanlı’yı görmüş ve bir taraflarıyla Osmanlı olan kimseler olduğu için kitapta yer bulmaları doğal karşılanabilir. Sahip oldukları şöhret, bir yolun kurucusu veya önemli bir temsilcisi olmaları, eserleri ve takipçileri vasıtasıyla içinde bulundukları çağdaki ve günümüzdeki tesirleri kıstas olarak alındığı için kitapta yer verilen isimlerden her birisi birbirinden kıymetli simalar.


Osmanlı’nın Manevi Sultanları
Şeyh Edebali’den Dede Paşa’ya
Tarık Velioğlu
Kapı Yayınları

Kitaptaki biyografilerin özet mahiyetinde olduğunu belirtmiştik. Çalışmada bulunan şahısların doğdukları ve yaşadıkları yerler, ömürleri müddetince başlarından geçen önemli hadiseler, kaleme aldıkları eserler ve vefatları hakkında kısa ama tanıtıcı bilgiler verilmiş. Dahası kitabın muhtevası, uluların kendilerine ve mezarlarına ait fotoğraflarla, minyatürlerle, hat resimleriyle ve şiirlerinden yapılan iktibaslarla zenginleştirilmiş. Haliyle bu görsel somut materyaller, geçmişte yaşamış olan bir kimsenin hayatını zihnimizde canlandırmamıza yardımcı oluyor.

Kitabın adında “manevi sultan” tabirinin kullanılması muktezasınca yer verilenler arasında âlimlerden çok âriflerin bulunduğunu ve maneviyat vurgusunun öne çıktığını görüyoruz. Sultanlıklarının manevî olması ehemmiyeti haiz; zira müntesiblerini ve takipçilerini, etten kemikten düşmanlara karşı bir mücadele için tahakküm etmemişler; bunun yerine onların daima içlerinde taşıdıkları o en büyük düşmana, yani nefislerine karşı yürüttükleri savaşı yönetmişler. Yeri gelmişken şunun da altını çizmek gerekir; sadece bu çalışmaya istinaden değil, umumî bir tarih okuması yaptığımızda dikkatimize çarpacaktır ki Türk kültür ve medeniyetine yön vermiş, saçtıkları tohumların meyvelerinin hâlâ yendiği yüce şahısların hemen hemen hepsi birer mutasavvıf. Bunların arasından mürşidliği, halifeliği veya tarikat içinde bir vazifesi olmayıp ilmî çalışmalarıyla ün kazanmış olanların bile kenarından köşesinden bir tarikatın mensubu olduğunu müşahede edebiliyoruz. Osmanlı’da âlimlerin ve âriflerin genelinin tasavvufî İslam ekolünün takipçisi birer sufî olmaları, Osmanlı ilim ve irfan tarihinin tasavvufla bir ilişkili olduğunu değil, resmen iç içe olduğunu ispatlıyor. Bu kitap sayesinde işbu marifet ehlinin mühim bir kısmını tanıma fırsatını yakalıyoruz. 

Arka Kapak dergisi 22. sayı