Sabri Akgönül

Popülizm, siyaset düşüncesi literatürüne sol hareketler üzerinden müdahil oldu. Gittikçe sağa doğru kayan ve yabancı düşmanlığı, yer yer İslâmofobik karakterlere bürünen bir olgu haline geldi. Müller kitabına popülizm hakkındaki birçok analize ve çağımızın “Popülizm Çağı” olarak isimlendirilmesine rağmen, bu olgu hakkında bildiklerimizin net olmadığı gözlemi ile başlıyor ve bir popülizm teorisi için temel kıstaslar öneriyor. Peki Müller’in analizi neyi görmemizi engelliyor: Kapitalizmin, sıkışmışlığını popülizm ile aşma girişimini.

Avrupa’nın neredeyse her ülkesinde sağ popülizmin yükseldiği ve sahiplenildiği bir dönemeçteyiz. Kendisine faşist diyen hareketlerin (Yunanistan’daki Altın Şafak Hareketi gibi) varlığını görüyoruz. Sadece Avrupa’da değil; Tayland, Venezüella, Macaristan, Güney Afrika, Filipinlerde de popülist jargon hâkim. Bu anlamda popülizmin hem nedenleri ve tezahürü hem de doğuracağı sonuçlar itibariyle küresel bir fenomen olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki kavramın kendisi son derece müphem bir kullanıma sahip. Hegel, “genel olarak tanıdık olan (bekannt) bilinen (erkannt) değildir” diyordu. Jan-Werner Müller, Popülizm Nedir?’de aşina olduğumuz ve “popülizm” olarak tesmiye ettiğimiz bu olguyu bilinir kılma ve onunla mücadele etme konusunda bazı ipuçları sunmaktadır.


Popülizm Nedir?
Jan-Werner Müller
Çevirmen: Onur Yıldız
İletişim Yayınları

Demokrasinin Çirkin Ördek Yavrusu: Popülizm

Popülizmin diğer –izm’lerden alamet-i farikası nedir? Sadece düzen karşıtlığı yapan veya düzenin elitlerine karşı bir tepki olarak teşkilatlanan hareketlere mi popülist denir? Müller’e göre seçkinlere dair eleştirel tutum almak popülist sayılmak için gerekli bir koşul ama yeterli bir koşul değildir. “Seçkin karşıtı olmanın yanı sıra popülistler her zaman çoğulculuk karşıtıdır. Popülistler sadece ve sadece kendilerinin halkı temsil ettiğini iddia eder.” Bu iddia popülizm ile demokrasiyi bir arada düşündürtür. Yazara göre popülizm çağdaş temsili demokrasinin (sayısal çoğunluğun) hiç kaybolmayan bir gölgesi, onun için daimî bir risk gibidir. Popülistlerin demokrasiden anladıkları şey çoğunluktur; çoğulculuk değil. Amenna! Ama demokratik siyaset bir yandan çoğunluğu ihtiva edip diğer yandan çoğulculuğu sağlamlaştıracak kurumsal donanımı ve eko-politik nizamı sağlama sınavından düşük not aldığı her dönemde kendisi için hep bir günah keçisi bulmakta. Günah keçisi bugün için nurtopu gibi bir popülizmdir. Üstelik popülist siyasal aktörler de bütün bu günahları kuşandıklarını inkâr etmiyorlar. Bu anlamda popülizmi doğru ve sahici bir şekilde kavramak hem demokrasinin özgül niteliklerini kavramaya yardımcı olacaktır hem de demokrasilerin bağrında taşıdığı eksiklikleri görmemize olanak verecektir.

Popülizmin Mantığı

Müller popülizmin siyasetin özgül bir ahlâkçı bakışla tasavvur edilmesine dayandığını düşünür. “Yani, siyasal dünyanın, en nihayetinde kurgusal bir şekilde, ahlâken saf ve bütünleşmiş halk ile ahlâken aşağı olan yozlaşmış seçkinler arasında bir ayrım üzerinden algılanması. … Bir siyasal aktör ya da hareketin popülist olması için, halkın bir bölümünün Halk olduğunu iddia etmesi; sadece kendisinin bu halk ile esaslı bir biçimde özdeşleştiği veya sadece kendisinin bu gerçek ve doğru halkı temsil ettiğini ileri sürmesi gerekir.”. Müller kitabında popülist liderliğin niteliklerini ve popülistlerin iktidardayken hangi stratejileri izleyerek iktidarlarının devamlılığını garantilediklerini de örneklerle anlatmakta.

Peki, eksik bırakılan şey nedir kitapta? Ekonomi-politik analiz icat edilmemiş gibi davranmakta Müller. Kapitalist üretim biçiminin, daha naif bir tabirle neoliberalizmin, yarattığı gelir eşitsizliğine, işsizliğe, güvencesiz çalışma koşullarına karşı biriken öfke popülist hareketler eliyle kapitalist sisteme karşı tamir edici bir işlev olarak devreye sokulmaktadır. Tıpkı kendisine doğru hızlıca gelen topu ilk olarak göğsünde yumuşatan futbolcu gibi… 

Arka Kapak dergisi 25. sayı