Röportaj: Zeynep Erdun

Çeviri: Mert Şer

Adını Türkiye’de en çok Böğürtlen Kışı kitabıyla duyduğumuz ve daha çok romantik hikâyeler işleyen Sarah Jio şu sıralar yeni kitabı için kolları sıvamış durumda. Türk okurları tarafından büyük ilgi gören yazar, son Türkiye ziyaretinde de hatırı sayılır bir kalabalıkla karşılaşmıştı. Özellikle bu coğrafyadaki okurlarıyla organik bir bağ kurabilmeyi başaran Jio’yla kitaplarını, gelecek projelerini ve hatta bir anne olarak yazar olmayı konuştuk.

Öncelikle Türk okurlarıyla ilgili sorular sormak isterim. Çünkü Türkiye’de oldukça seviliyorsunuz. Ve siz de Türkiye’yi çok seviyorsunuz. Sizce Türk okurlarınızın kitaplarınızı bu kadar sahiplenmesinin sebebi nedir? Ve Türkiye’de en çok satılan ve en çok okunan kitabınız olan Böğürtlen Kışı kitabı neden Türk okurlarını bu kadar derinden etkilemiş olabilir?

Teşekkürler! Size Türk okurların benim romanlarıma neden bu denli ilgi gösterdiklerini açıklayabilmek isterdim fakat bunun cevabı bende de yok. Diğer yandan Türk insanlarının dünyada çok özel olduklarını ve edebiyatı çok derinden sevdiklerini söylemek isterim. Türklerin çok büyük kalpleri var ve okudukları hikâyeleri gerçekten hissediyorlar. Böğürtlen Kışı benim için yazma süreci duygusal geçen bir hikâyeydi. Üzerinde çalışırken ağladığım zamanlar oldu. Çocuğunu kaybetmenin nasıl bir his olduğunu hayal etmek için kendimi çok zorladım ve bu duyguları kitaba aktardım.

Yazmaya başlama hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız? Sizi roman yazmaya iten şey nedir?

Yazmaya küçük bir kız çocuğuyken başladım. Hayatta her zaman ne yapmak istediğimi bildiğim için şanslıydım ve çevremde her zaman bu yolda beni destekleyen bir ailem, öğretmenlerim ve akıl danıştığım insanlar vardı. İlkokuldayken kitap olarak adlandırabileceğim ilk eserimi yazdığımda yedi yaşındaydım ve bir de ödül aldım. Yani kendimi bildim bileli yazıyorum diyebilirim.

Kitaplarınızı gerçek yaşamlardan ilham alarak mı yazıyorsunuz yoksa yaşadıklarınızdan yola çıkarak kurgu mu yapıyorsunuz?

Mesleki kariyerime gazeteci olarak başladım. Her zaman çok meraklı biri oldum ve insanlara sorular sorarak, onlardan bir şeyler öğrenerek epeyce bir vakit geçirdim. Bu merak ve etrafımda dönen dünyaya duyduğum ilgi romanlarıma etkili şekilde yansıdı. Bugün de insanlara hayatları hakkında, özellikle aşk hikâyeleri hakkında sorular sormaya devam ediyorum. Elbette günlük hayattan da ilham alıyorum; eski ve yeni arkadaşlarla olan sohbetlerimizden, oturduğum bir kafede etrafımda dönen sohbetlerden duyduklarımdan, radyoda çalan bir şarkıdan… Bunların hepsi benim için birer ilham kaynağı.

Kitaplarınızda bazen flashback ve flashforward kullanıyorsunuz. Geçmiş ve gelecek arasında bağlantıyı iyi derecede kurgulayıp her kitabınızda okurunuzu şaşırtıyorsunuz. Şimdiye kadar her kitabınızda bu tarz yazdınız. Kendinizi tekrarladığınız konusunda eleştiriler aldınız mı?

Elbette her insan bu hikâye tekniğinden hoşlanmayabilir fakat ben buna bayılıyorum! Bu yolla hikâyeler yazmak çok eğlenceli. Hikâyelerimi her zaman bu yöntemle anlatmasam da bir şeyleri geçmişle gelecek arasında gidip gelerek yazmak bana her zaman çok heyecan veren, ilginç bir yöntem olmuştur.

Kitaplarınız hayat hikâyelerinden oluşuyor. Yaşam içinde olabilecek aşk hikâyelerini enteresan bir şekilde gizemli bir havayla okuyucuya aktarıyorsunuz. Fakat Agapi kitabı tüm kitaplarınızdan biraz farklıydı. Fantastik öğelere de yer vermiştiniz. Sizce “aşkı hissetme veya aşkı görebilme” fiziksel olarak mümkün müdür? Bu olaya ne kadar inanıyorsunuz?

Evet, Agapi Ölümsüz Aşk’ta biraz büyülü gerçekliğe başvurdum. Bu benim için yeni, hoşuma giden bir tecrübeydi. Yıllardır çok sevdiğim bir film olan Love Actually (Aşk Her Yerde) filmindeki hikâye anlatma tekniğinden çok etkilendim. Bir bütünün içindeki farklı hikâyeleri kesitler hâlinde anlatan filmleri çok seviyorum. Ben de Agapi Ölümsüz Aşk’ta bu konseptle çalıştım ve içine birazcık da büyü serpiştirdim… Belki bir gün bunu tekrarlayabilirim. İnsanlar aşkı görebilir ve hissedebilir mi derseniz, buna evet demek isterim. Belki bu benim karakterimin yaptığı gibi değil de farklı yollarla olabilir; içgüdüsel olarak, kalpten. Ben aşkı bu şekilde hissedebileceğimden kesinlikle eminim… Love Actually filminin çok beğendiğim hikâye anlatma tekniğinden etkilendim.

Romanlarınızda konu bütünlüğü ve akıcılığın yanı sıra edebi diliniz de oldukça dikkat çekiyor. Bununla ilgili bir eğitim aldınız mı yoksa yazmak bir yetenek işi midir?

Yazı yazmaya çocukluğumda başladım ama sonraları bu alanda eğitim de gördüm. Lise yıllarımda yaratıcı yazarlık dersleri aldım ve bir gazetede yazarlık yaptım. Üniversitede de gazetecilik bölümünden dereceyle mezun oldum.

Kitaplarınızın hepsinde Seattle şehrini mutlaka kullanıyorsunuz. Okuyucularınız bu şehri neden bu kadar çok sevdiğinizi merak ediyor. Seattle’ın sizin için önemi nedir?

Seattle benim evim ve aynı zamanda büyüdüğüm şehir. Kitaplarımı burada kurgulamak benim için çok olağan bir durum. Seattle etrafı sularla çevrili samimi, yağmurlu, güzel bir şehir… Sıcak kazağınızla, elinizde bir kahveyle kıvrılıp kitap okumak için harika bir yer. Kitaplarımı her zaman burada kurgulamayabilirim ama en sevdiğim şehrin avantajlarıyla yazıyor olmak her zaman harika olmuştur.

En sevdiğiniz yazar ve en sevdiğiniz kitap nedir?

Sayabileceğim çok fazla favori yazarım var. Ama İrlandalı yazar Maeve Binchy’den gençlik yıllarımda çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Eğer bir gün bir kitap yazarsam onun gibi sıcak, samimi ve güzel dünyalar yaratacağıma dair kendi kendime söz vermiştim.

Sizin kendi kitaplarınız içinde en sevdiğiniz kitabınız hangisidir ve neden?

Kitaplarımın içinden birini seçmek çok zor ama yine de ilk yayınladığım kitap olduğu için, Mart Menekşeleri kalbimde her zaman özel bir yerde olacak. İlk kitapları ekstra özel yapan bir şeyler var…

Türkiye’ye tekrar gelecek misiniz?

Evet, hatta şimdiden bir sonraki Türkiye ziyaretim için yayınevimle planlamalar yapıyoruz. Okurlarımla yeniden buluşmak için sabırsızlanıyorum. 2015 yılındaki Türkiye ziyaretim kariyerimin en unutulmaz ve en heyecan verici anılarından biriydi. Okurlardan taşan sevgi ve heyecan karşısında tamamen büyülenmiştim. O zamanları asla unutmayacağım.

3 oğlunuz ve harika bir eşiniz var. Kitaplarınızda yazdığınız anneliği ve aşkı kendi anneliğinizden ve eşinizden ilham alarak mı yazıyorsunuz?

Evet, annelik duygularımdan sık sık ilham alırım. Üç çocuk annesi olmak hayatımdaki hem en büyük ayrıcalık hem de en büyük zevk. (Bu arada boşandığımı belirtmek isterim. Ama âşık olduğum mükemmel bir adamla nerdeyse üç yıldır beraberim.)

3 erkek çocuğu annesi olmak zor değil mi? 3 çocuk ve yazarlık kariyerinizi nasıl bu kadar başarılı götürebiliyorsunuz? Bunun bir sırrı var mı?

Evet, doğrusu üç çocuk annesi olmak bazen stresli olabiliyor. Ben bunu her zaman “vahşi ve mükemmel hayat” diye adlandırırım. Ve öyle de. Hayatım mükemmel değil. Yıkanması gereken çamaşırlar, yazılması gereken kitaplar, basketbol antrenmanına götürülmesi gereken çocuklar var… Hiçbir zaman uykumu yeterince alamam. Ama her şeye rağmen, bu durumdan inanılmaz mutluyum ve böyle bir hayatım olduğu için şükrediyorum.

Son kitabınızda İstanbul’dan bahsetmişsiniz. Bunun için size teşekkür ederiz. Yeni kitabınızın Türkiye’de geçeceğini ve karakterinin bir Türk kadını olacağını söylemiştiniz. Bu doğru mu?

Evet, Türkiye’de geçen bir kitap yazmayı planlıyorum ama bu bir sonraki kitabımda olmayacak. İstanbul’u iyice araştırmak ve kitabımı doğru hazırlamak için çok dikkat ediyorum. Bu benim için çok heyecan verici bir durum. Türk okurlarım için özel bir hediye olacak.

Son olarak Türk okuyucularınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kalbimin en derinlerinden kocaman bir teşekkür etmek istiyorum. Türkiye beni ve romanlarımı hiçbir ülkenin yapmadığı kadar bağrına bastı. Bunun için sonsuza kadar minnettar olacağım.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 19.sayısında yayınlanmıştır.