Evren Kuçlu

Coen Kardeşler suça iştirakleri sayesinde birçok kült filmle imza attılar. Suçun, dramından komedisine varıncaya dek her şeyine kamera doğrultan yönetmen kardeşler 1991 yapımı Barton Fink’te de bu ilgiden beslendiler. Coenlerin az bilinen bu enfes filmi entelektüel bir sistem eleştirisiydi. Gerilim isteyenler için çok şey vaat eden bu soğukkanlı hikâyenin detaylarıysa leziz bir sos kıvamındaydı.

1940’ların New York’unda başarılı bir oyun yazarı olan sosyalist Barton Fink birtakım telkinlerle oyun yazarlığını bırakıp Hollywood için senaristliğe soyunur. İstemeye istemeye aldığı bu karar sonrası kendisini Los Angeles’ta bağnaz patronu Jack Lipnick’le B tipi bir filmin senaryosu üzerine pazarlık yaparken bulduğunda başına büyük bir bela aldığının da farkına varır. Hollywoodlu şiş göbek patronunun isteklerine ve kendisiyle yürüttüğü pazarlığa pek bir anlam veremeyen Barton Fink şaşkın ve isteksiz bakışlar arasında kendisine sipariş edilen ucuz filmin senaristliğini kabullenmiş olur. Fakat yazmayı umduğu şeyle kendisinden yazılması istenen şey arasındaki uçurum yüzünden birdenbire ilham perilerini kaybeden genç yazar, artık Hollywoodlu patronunun kıt akıllı bir emir erinden öte biri değildir.

Los Angeles’taki bir otel odasında günlerini yalnız başına geçiren Barton Fink az konuşup çok düşünen, kalabalığa uzak bir mizaçtır . Öyle ki tüm öykü süresince vakitsiz bir psikoz atağının altında ezileceği izlenimini uyandırır. Coenlerin bu tiplere bayıldığını bildiğimizden takipçilerinin, durumu daha baştan bir avantaja dönüştürebilme imkânı var. Aksi takdirde Fink’in üzerindeki ölü toprağına bakarak halsizleşmek de mümkün. Neyse ki filmin tek kahramanı yazarımız Barton Fink değil. Fink’in kaldığı oteldeki gürültücü kapı komşusu Charlie Meadows (John Goodman) beklenmedik bir anda öyküye dâhil olur. Fink, patavatsızca arkadaşlık girişimlerinde bulunan bu iri kıyım adamdan ilk başlarda rahatsızlık duysa da vakit geçtikçe biraz da yalnızlığın verdiği ürpertiden kurtulmak uğruna Charlie’nin uzattığı arkadaşlık elini sıkmış olur. Sıradan ilgilere sahip ve görünürde pazarlamacılıkla uğraşan Charlie dışarıdan bakıldığında sevimli, içerden bakılınca sıcak, ancak daha derinlemesine bakıldığında ise sinema tarihinin en sürpriz karakterlerindendir.

Dingin öyküleri terörize etmekte usta olan Coenler bu uyuşuk öyküyü bir gerilime dönüştürmekte de pek zorlanmamışlar. Barton Fink’in basık mizacının üzerine yüklenerek bir aksiyon ve kapitalizm eleştirisi ortaya koyarken ne kadar bilinçli olduklarına dair neredeyse pankart açıyorlar. Olaylar ağır ağır ama oturaklı bir halde örülürken kamera, gerilimi hem örüp hem örtbas ediyor; yani gerilime abanan değil onu damıtan bir filtre görevi görürken başına geçmiş usta ellerin de habercisi oluyor.

Yazarımız Barton Fink’in kendisinden istenen senaryoya kalem kıpırdatamaması ve patronu Lipnick’in bir köleyle işveren arasında tavır takınarak beklentileri yükseltmesi izleyicinin yaşadığı stresi ikiye katlıyor. Bu ağırbaşlı öykünün sadece kabartma bir Hollywood eleştirisine kurban gitmesine izin vermek istemeyen senarist kardeşler otelin gürültülü sakini Charlie Meadows’u kalıbının adamı olmaktan çıkararak Kingvari bir kaosa davetiye çıkarıyorlar. Bu hamleyle birlikte film, kurulduğu mahrem alandan çıkarak, özellikle daha yüksek dozda gerilim isteyenler için arz-ı endam etmeye başlıyor. Hele ki Fink’in yazacağı senaryo üzerine ilhamdan fazlasını almak için otele çağırdığı ünlü senarist Mayhew’in sevgilisi Audrey’i birazcık sevgi gösterisinden sonra yatakta kanlar içinde bulması ortalığı daha da bulandırıyor. Bu şok edici olayda yazarımız Barton Fink’in odasını cinayet mahali olarak seçen Coenler, böylece istedikleri “dedektif izleyici”yi ekran karşısına dikiyorlar. Aslında kameranın film boyunca otelin duvarlarında yaptığı gezinti, komşu Meadows’un hiperaktivitesiyle birleşince dedektifliye soyunacak seyircinin işi nispeten kolaylaşıyor. Fakat gene de elinizdeki büyüteci bırakamıyoruz.

Barton Fink Coenler sinemasının baskın genlerini taşıyan bir film. Bir kült için elzem olan her şeyi barındırıyor; buna Charlie Meadows ve polisler arasında gerçekleşen kopuk ve biraz saçma ilişkiyi de pekala katabiliriz. Tüm bu bilgiler ışığında son bir cümle daha kuracak olursak; John Turturro ve John Goodman’ın şahane performanslarıyla, silahların pek konuşmadığı ama suçu ağır Barton Fink’in günahı ve sevabıyla arşivlenmesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.