Meriç Şenyüz

Yunus’u anlatabilmek; Türkçe’nin ana sütünü kana kana içebileceğiniz arı duru ozanı, Anadolu’nun acılarının hüzünlü sesini, en saf halinde “aşk”ın şairini… Ne çok şey söylenebilir Yunus için. Neresinden dalsanız başka bir umman, ne söyleseniz eksiktir. Bu yazı, bu ummanın bütününü kucaklamaya yeltenecek kadar hadsiz olmayacak tabii ki. Ama “imkânsızın ozanı”yla ilgili yazmaya, gerçekleşmesi çok zor bir ukdeyle başlanması da yadırganmasın.

Yunus’un felsefesine bakmaya çalışılacak bu yazıda. İslam medeniyetinin içinden bir ozanı okurken Mutezile Okulu, İmam Gazali, İbn Rüşd ve İbn Haldun’un şu ya da bu ölçüde materyalist ontolojileriyle zorunlu kıyaslamalar da ortaya çıkacak elbet. Ne var ki, bu ekoller hakkında etraflıca bilgi verilmeyecek, okurun bunları zaten edinmiş olduğu varsayılacak. Bu yüzden ontolojiyi dikine kesen teolojik tartışmalar da konu dışı. Okurun teolojiyle ontolojiyi ayırabileceğine güvenilerek yazılacak bundan sonraki satırlar. “Yunus’un 20 mezarı”, “Kaç Yunus vardı?”, “Ona atfedilenlerin ne kadarı onun?” soruları da bu yazının işi değil. Elimizdeki divanlarda1 yer alan yedi beyitle sınırlıyız. Ne yapılmayacağı yeterince açıklandıysa eğer yapılabileni eylemeye girişilsin, önce onun idealizmiyle başlansın artık.

Ariflere bu dünya hayal ü düş gibidir
Kendini
 Sana veren hayal ü düşten geçer

Yunus’un ontolojisinin merkezinde, tıpkı ondan asırlar sonra Diyalektik İdealist bir yapı kuracak Hegel’inkine benzer bir “Geist” bulunur. Bunun adı bazen “sen”, bazen “aşk”, bazen de adlı adınca “Allah”tır. Yunus, maddi dünyanın değil bu “öz”ün peşine düşer. Bu öze duyulan aşkın penceresinden bakınca, var olan soluklaşır, dünya tıpkı Eflatun’un mağarasının duvarına yansıyan gibi bir “hayal ü düş” olarak görünür. Yunus, yalnız bir düş olan maddeye değil onun “aslına”, “ideasına” meftundur. Sevgilinin bu dünyadaki, “hayali”ne, “yansıması”na değil sevgili idealine âşıktır. İslam’ın yukarıda sayılan köklü okulları ise “şer’i hukukun” içinden konuşmaya özen gösterir, varoluşsal bir etiğe değil normatif bir ahlaka yönelir, idealle değil bilimle meşgul olmayı tercih eder. Bir düşle değil, yaşanan, gerçekte var olan dünyayla ilgilenirler. Hatta kimileri, “Evreni bir kez yaratmış, kurallarını koymuş, sonra da ahiret hayatına kadar karışmamaya karar vermiş” bir “Allah” kavramıyla teizme kısa devre yaptırır. “Allah’ın kuralları doğa kanunlarıdır,” der çıkarlar işin içinden.2 Böylelikle teolojide teist, felsefede materyalist ve epistemolojide de her daim “bilim içi” kalabilirler. Böylesi bir Allah, Yunus’a yabancıdır. Yunus, “aşk”la arar “sen”i.

Yunus bunu kanda gördü, gelip bize haber verdi
Aklım vardı, bilim şaştı; 
nitekim şunları gördüm

Yunus, ne İbn Haldun gibi bilime ne İbn Rüşd gibi akla güvenir. O, kendisinden asırlar sonra yazan Antoine De Saint Exupery’nin “Gözler kördür, insan ancak yüreğiyle bakarsa gerçeği görebilir.” diyen Küçük Prensi’ne yakındır, sanki bu dünyalı değildir. Yüreğiyle bakar kanda görür, aklı uçar, bilim şaşar, gelip bize haber verir. Bu bağlamda Gazali’nin sezgisel epistemolojisini paylaşır. Ama ikisinin sezgiyle gördükleri aynı şey değildir.

Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen onu, bana
 seni gerek seni

Sezgiyle aynı şeyi görmezler, evet, Gazali, ahirete inanmayana Hz. Ali’ye atıfla: “Eğer senin dediğin doğru ise hepimiz kurtuluruz. Fakat eğer benim dediğim doğru ise, o takdirde ben kurtulurum, ama sen helak olursun.” der.3 Oysa Yunus, Allah’la pazarlık yapmaz. Ne cennetin vaadine kanar, ne cehennem korkusundan sığınır Allah’a. O bir hesabın değil aşkının, idealinin peşindedir. İdealizmi katıksızdır.

Din ü millet sorar isen, âşıklara din ne hacet

Âşık kişi harap olur; bilmez ne din, ne diyanet

Bu yüzden, Yunus, “din”in değil “hakikatin” peşindedir. Büyük bir uygarlığın (İslam medeniyetinin) içindedir, o uygarlığın çocuğudur ama aynı zamanda o uygarlığın devrimcisidir. Felsefede materyalist İbni Haldun’a göre “Önemli olan toplumsal bir düzenin olmasıdır. Bir yerde herhangi bir siyasi, hiyerarşik, iktisadi, dinî bir yapılanma, adetler, örfler varsa orada bir toplumsal düzen de var demektir. İşte bu da İbn Haldun’a göre umrandır yani medeniyettir, yani içtimai beşeridir.”4

Oysa Yunus düzeni bozandır. Orta Asya’daki pagan köklerden İslam  uygarlığının evrenine, Hikmet Kıvılcımlı’nın kavramlaştırmasıyla “barbar aşısı”nı getirendir.  Kıvılcımlı, “İnsan olarak barbar, medeniden çok üstündür. Çünkü yalan, korku, eşitsizlik bilmez. Medeni, birbirinden ödü kopan, eşitlik bilmeyen, yalansız konuşmayan insandır.” der.5

Yunus, yalansız olandır, İslam medeniyetinin barbarıdır. Bu bağlamıyla Pir Sultan’ın, Kaygusuz Abdal’ın, Şeyh Bedrettin Simavi’nin atasıdır. Anadolu İslam’ına heretiği sokan ama sapkın olmayan, dinden çıkmayan, onu zenginleştirip bir üst aşamaya taşıyandır.

Dost Senin aşkın oku, key katı taştan geçer
Aşkına düşen kişi
, can ile baştan geçer

Yunus’un etiği feda ruhudur. O tüm devrimciler gibi bir serdengeçtidir. Serdengeçtiliğin sırrı idealizmdir. Hiç kimse materyalizmle serden geçemez, ölüme atılamaz. Etikte materyalizm, serdengeçmenin imkansızlığıdır. “Can ile baştan” geçebilmek için idealizme, “aşkın oku”nun “key katı taştan” geçmesine ihtiyaç vardır.

Dervîşlik bir pîşedir, hırkacığı meşedir,
Çok canavarlar yürür donunda dervişlerin.

“Diyalektik nedir?” sorusuna ciltler dolusu da yanıt verilebilir, tek bir cümleyle de: “Diyalektik zıtların birliğidir.” Yunus’un “derviş”i de bu diyalektiği içinde taşır. Yunus’un Divanı’nda “derviş” en üstün hasletlere erişmiş olandır; “eren”dir ama eren bile zıtların birliğinden muaf olamaz. Onun “donunda” da (içinde) “canavarlar” gezer. İnsanın bu diyalektik kavranışı Yunus’a özgü değildir. Tarih boyunca çok defalar, tekrar tekrar keşfedilmiştir. Lao-Tzu buna Yin Yang der. Çağlar sonra S. Freud, bilinç-bilinçdışı karşıtlığını ortaya koyar. C. G. Jung’da bu “anima”, “animus”, “persona”, “gölge” karşıtlıklarıyla ifade edilir. Mao Zedung; “Benim içimde kaplanla maymun sürekli mücadele halindedir.” diyecektir.6

İnsanın bu diyalektik kavranışı Yunus’un parçası olduğu İslam medeniyetine de yabancı değildir. Buhârî’nin sahih hadisine göre Hz. Muhammed, “Allah’a yemin ederim ki; ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler ve tevbe ederim.” der.7 O Muhammed ki “yaratılanların en yücesidir”, tıpkı Yunus’un dervişleri gibi onun içinde de “canavarlar yürür”, bunlar için Allah’a tövbe eder.

İnsana diyalektik bakışın esas ilkesi, “doğru”nun, “sağlıklı”nın, “günahsız”ın reddedilmesidir. Ahlakçılar, ister mekanik idealist, ister mekanik materyalist olsun, insanı zıtlıkların birliği olarak kavrayamaz. İnsandan hiç olmayacağı bir şeyi, katışıksız mükemmelliği bekler. Oysa her dervişin donunda canavarlar yürür. Kendi deyimiyle, “Bütün insanlık Freud’un müşterisidir.”

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,

Sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır

Antik Yunan’da Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın kapısında “Gnothi Seauton” yazar: “Kendini bil!” Orta Asya şamanlarından Kızılderililere, Uzakdoğu’nun mistiklerinden Anadolu’nun sufilerine, hep bu bilginin peşindedir hakikati arayanlar. Hatta modern çağın mitolojisinde bile bu soruya rastlanır; “The Matrix”te, “seçilmiş olan”ın “kâhin”i ziyaret ettiği evde, mutfak dolabının üzerinde “Temet Nosce” ifadesini görürüz, yani aynı buyruğun Latincesini. Yunus da bütün bilgeler gibi bu bilginin peşindedir, tek bir ilim tanır: “Kendin bilmek.” “Nefsini bilen Rabb’ini bilir,” sadece kendini bilen, kendinden vazgeçebilir. Türkçe konuşup kendini bilmek isteyenin yolu önünde sonunda Yunus Emre Divanı’na düşecektir. 

Dipnotlar

  1. Burhan Toprak, Yunus Emre Divanı, Odunpazarı Belediyesi Yayınları, 2006,İsmail Özmen, Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 1998
  2. J. V. Ess, The Flowering of Muslim Theology, Harvard University Press, 2006.
  3. Mehmet Ayman, Gazali’de Bilgi Sistemi ve Şüphe, İnsan Yayınları, 1997.
  4. Prof. Dr. Recep Şentürk, İbni Haldun Krizdeki Sosyal Bilimlere Bir Alternatiftir, Lacivert Dergi, Sayı: 35, 2016.
  5. akt. Cem Özatalay, Bütünsel Bir Varlık Olarak Şeyh Bedrettin, Teori ve Politika, Sayı: 39, 2005.
  6. Mao Zedung, Çiang Çing’e Mektup, Seçme Eserler VI, Kaynak Yayınları, 2000.
  7. Sahih-i Buhâri Türkçe Hadis Kitabı, Daavât 3.

Arka Kapak dergisi 29. sayı