Medeni Yılmaz

Yusuf Atılgan’ın ilk romanı Aylak Adam, modernist bir metindir ve Yunus Nadi Roman Armağanı’nda ikinci olsa da (1959) dikkat çekmez ama sonraki yıllarda kültleşmiş ve Türkçenin önemli klasiklerinden biri olmuştur. Ama biz burada Aylak Adam’ın çok özel bir yönüne, yalnızca mizahi yanına değineceğiz. Zira Türk edebiyatında hem böylesi teknik ustalık hem de mizahi açıdan başarıyı yakalamış yapıtların sayısı pek azdır.

Aylak Adam yabancılaşma teması üstüne kuruludur. Adından da anlaşılacağı üzere kahramanımız aylak, çalışmaya ihtiyaç duymayan, kendi tabiriyle “zengin değil paralı”, entelektüel birikimi yüksek ve çevresi sanatçılarla dolu biridir. Atılgan, “insanın adı onunla en az ilgili yanıdır” düşüncesinden hareketle kahramanımıza bir adı bile çok görür. Roman boyunca yalnızca ‘C.’ deriz ona. C. adlı kahramanımız alışkanlıklardan, rutin yaşam biçimlerimizden, samimiyetsiz ilişkilerden, çok konuşanlardan, yani kısacası hayattan ve her şeyden sıkılan biridir. Romanın güçlü mizahı, işte tam da kahramanımızın bu sıkılgan tavrına yaslanır. Beslendiği temel kaynak, C.’nin can sıkıntısıyla yaptığı olağandışı davranışları ve düşünceleridir.

Aylak kahramanımızın roman boyunca C.’nin yegâne isteği o’nu bulmaktır; yani kendisinin tıpatıp ikizi karakterde bir kadını… Bunu “ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın! şeklinde tarif eder. Bu nedenle hep arayıştadır. Hem sıkılganlık hem de bu arayış, C.’nin çeşitli kadınlarla anlık ve dönemlik ilişkiler yaşamasını sağlar. Haliyle, bu arayış sürecinde çeşitli mizahi olaylar gelişir. Bir defasında karşıdan iki kızın geldiğini görür. Kendine yakın tarafta olanını aniden tutup öper. Kız “terbiyesiz, pis sarhoş” der. Oysa bizim aylak kahramanımız kendi kendine, “ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz” diyerek (sf. 10) yerleşik kalıplara olan hıncını dile getirir. Bu kalıplara olan nefretini bir başka kadınla karşılaştığında yeniden vurgular. Yanından geçmekte olan bir kadına dönüp aniden,
– Merhaba, der. Kadın ise, – sizi tanımıyorum, der. Normalde burada bir erkekten kadınla tanışıp diyaloğu geliştirmesi beklenir. Ama C. bu tip klişelere girecek adam değildir. Bu nedenle – Ben de, der ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder (s. 39).

C.’nin kalıplar dışında, insanlara dair hazzetmediği bir diğer şey de gevezeliktir. Çok konuşanları sevmez, onlara tahammül edemez. Çünkü kendisi de az konuşan biridir. Konuşmak bile sıkıcı ve bazen gereksiz gelir ona. Örneğin, romanın daha ilk satırlarında garsonun birine bahşiş vermeme gerekçesini şöyle açıklar: “para versem eli elime yapışacaktı; vermedim” (s. 9).

İşin özeti, Aylak Adam romanı sadece 160 sayfa (YKY 6. Baskı) olmasına rağmen, yukarıda alıntıladığımız birkaç örnekte olduğu gibi, oldukça fazla mizahi unsur içerir. Bunların hepsini tek tek buraya yazmaya kalkmak, kitabı belki de sil baştan yazmamızı gerektirecektir. Ancak kısa ve öz olarak bilinmesi gereken şey, Aylak Adam’da mizahın bir amaç değil araç olduğudur. Yusuf Atılgan’ın bu romanındaki amacının okuru mizah kanalıyla eğlendirmek değil, absürt alışkanlıklarımıza, geleneklerimize, gevezeliklerimize, sıradanlaşan yaşam stillerimize, iletişime dair sorunlarımıza, kısacası insanın varoluş amacına yönelik eleştirel bir bakış atmak ve varoluşumuzu sorgulamak olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, aslında burada eleştirilen ve romanı mizahi yapan aylak kahramanımız C.’nin davranışları değil, bizim sıradanlığımızdır. Biz hepimiz birbirimize benzediğimiz için C. absürt görünür. Biz tek düze yaşadığımız için, C. aykırıdır. Aykırı olan ise komik görünür. Oysa Atılgan’a göre saçma olması gereken şey, hepimizin birbirine benzemesidir. Gereksiz resmiyettir. Örneğin tramvayın birinde herkes oturmuş vaziyette yolculuk ederken, kulaklıkla müzik dinleyerek kendi kendine dans eden biri, oturanların gözünde “komik” görünür. Çünkü o da kalabalıkların gözünde bir aykırıdır. ‘Tramvayda dans edilmez ‘şeklinde yazılı bir kural olmamasına rağmen onun yaptığı şey, toplum normlarının dışında bir şeydir. İşte C.’nin, roman boyunca kendi kendine söylenmeleri ve eylemleriyle karşı çıktığı düşünce biçimi tam olarak budur.

Kısacası bu roman, maddi açıdan zengin, entelektüel ve aykırı karakteriyle küçük burjuva dünyasına karşı bir başkaldırı niteliği taşır. Bu açıdan Oğuz Atay’ın ve özellikle onun Tutunamayanlar adlı romanının habercisidir diyebiliriz. Kanımca Aylak Adam, hem teknik üstünlükleri hem özgün dili hem de mizahi yönüyle Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en önemli yapıtlarından biridir.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 4.sayısında yayınlanmıştır.