Duvar yazılarından toplumsal bileşimine, korku duvarlarını yıkan itiraz ruhundan alışıldık siyasi kalıpları aşan politik ve kültürel eylem biçimlerine, mizahı etkince kullanan yeni muhalefet dilinden dayanışmacı-ekolojik tutumuna vs. öfkeli, neşeli toplumsal bir ‘başkaldırının’ adıydı Gezi. Politik, kültürel, sınıfsal, sosyolojik çözümlemeleri çokça yapıldı ve daha da yapılacağa benziyor. Fotoğraf sanatçısı Özcan Yurdalan‘ın, Gezi direnişinin yıldönümünde yayımlanan kitabı Bir İsyanı Fotoğraflamak ise bunlardan biraz farklı. Kitapta Gezi’nin hafızalara kazınan fotoğraflarını çeken foto muhabiri, bağımsız fotoğrafçı, foto aktivist, sanat fotoğrafçısı, fotoğraf kolektiflerinde çalışan toplam 62 kişinin tanıklığı var. Önsözünü ise gazeteci Ragıp Duran yazdı. Biz de Yurdalan’la kitap vesilesiyle fotoğrafçılığı ve Gezi’yi konuşalım istedik.

Söyleşi: Volkan Alıcı

Gezi direnişinin yıldönümüne kadar direnişi değişik açılardan ele alan çok sayıda kitap yayımlandı. Fakat sizin hazırladığınız, bunlardan epey farklı; konuya fotoğrafçıların gözünden bakan, onların tanıklıklarını merkezine alan bir kitap hazırlama çabasının nedeni nedir?
Gezi direnişinin artçı dalgaları devam ederken mevzuyla ilgili kitaplar yayınlanmaya başladı. Yaşadıklarımız, bu coğrafyada asırlardır gerçekleşen isyanların halkasına eklenen bir yeni hadiseydi. Direniş sırasında çağın teknik imkânlarının yaygın kullanımı dikkat çekiciydi. Fotoğraf bu süreçte önemli bir rol oynadı. Fotoğraf teknolojisi sayısal teknolojiyle birleşmiş, cep telefonlarıyla görüntü üretilir ve dağıtılır hale gelmişti.

Gezi direnişini yaratan toplumsal kesimler dile getirdikleri bireysel, kamusal taleplerini, kullanabildikleri her araçla çoğalttılar ve dağıttılar. Habercilerin ürettiği fotoğraflar yaşananlara tanıklık ederken olaylara doğrudan müdahil oldu, tıpkı yurttaş haberciler gibi. Direnişin ilk günlerinden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ikonik görüntüler ise gündem yaratılmasını sağladı. Gezi isyanında fotoğrafçılar ürettikleri görüntülerle sadece tanıklık etmediler, maksatlarının dışında olsa bile hareketin bileşenlerinden biri haline geldiler. Bu tespitim eğer doğruysa, iradi bir durum olmadığını belirtmeliyim. Ne fotoğrafçılar topyekûn böyle bir beklentiye sahipti ne de Türkiye’nin fotoğraf tarihinde böyle bir örnek mevcuttu.

Bu vaziyet dikkatimi çeker çekmez, “Nasıl oldu da fotoğraf sürecin parçası oldu?” diye meraka düştüm. Kuşkusuz alandan henüz gaz bulutları kalkmamışken böyle bir soruya cevap verebilmek mümkün değildi. Nasıl ki Gezi’nin toplumsal, siyasal, sınıfsal, sanatsal, ekonomik vb. nedenlerini ve sonuçlarını ayrıntılı analizlerle ortaya serebilmek için vakit henüz erkense, benim sorumun cevabını alabilmek için de zaman gerekecekti. Ancak bugünden birtakım verilerin üretilmesi gerekiyordu aklımca. Bu nedenle daha alanda dumanlar tüterken canlı fotoğrafçı tanıklıklarına ulaşabilmeyi önemsedim. Fotoğrafçıların ürettikleri görüntülere dört gözle baktım, sözlerine kulak kabartım. Söylediklerini önemsedim çünkü süreçte hangi nedenle yer alırsa alsın sadece foto muhabirleri son derece hareketli olmak zorundaydı, olayın bütününü görme gayreti içindelerdi ve doğrudan tanıklık üretme gayretine sahiplerdi. Ne yaptılar nasıl yaptılar sorularının cevabını aradığım kadar, neden fotoğraf çektiklerini de anlamaya çalıştım. Bir toplumsal eylemde fotoğraf çekmek nasıl bir şeydi, neden yapıyorlardı. Yani Gezi hadisesinde üretilen görsel tanıklıklarla ilgilendiğim kadar naklettikleri görüntülerin fotoğrafçıların zihnindeki bağlamlarını da anlamaya çalıştım. Alanda değişik maksatlarla bulunan 62 fotoğrafçıyla birer saati aşan sürelerde sohbet ettim, sorular sordum. Günün birinde Gezi’de yaşananları enine boyuna derinlemesine incelemek isteyenler için tazeyken kotarılmış bir küçük kaynak oluşturmak istedim.

Gezi’de sadece İstanbul’da değil tüm kentlerde amatör veya profesyonel binlerce kişinin fotoğraf ve video çekme gayretine tanık olduk. Ana akım medyanın sansürünü delmek, tarihin kaydını tutmak, belgelemek dışında sanki bir eylem biçimi, bir direnme yöntemiydi bu…
Tam da senin söylediğin gibi görüntü üretmek ve dağıtmak bir eylem biçimi oldu. “Bunu sağlayan neydi?” dersen, biraz haberleşme teknolojisindeki düzey, ama asıl görüntü üretenlerin ısrarlı ve kararlı tutumlarıydı. Eli kamera tutan profesyoneller kadar hobi için fotoğraf çekenler de akıllı telefon kullananlar ve her fazdan eylemci de hatta kimi zaman evinin önündeki durumu göstermek isteyen vatandaş da görüntü üretti. Sanal âlem gezi direnişinin toplam mecrası haline geldi. Direniş sırasında slogan atan, barikata malzeme taşıyan, TOMA’nın önüne yatan eylemcilerle fotoğraf çeken geniş kesimin aynı duygulara, aynı işe yaramışlık hissine sahip olduğunu düşünüyorum. Herkes bu kendiliğinden kolektife bir şekilde katıldı. Fotoğraf ve video çekmek de çekilenleri dağıtmak da Gezi isyanına dahildi.

Fotoğrafçıların ve videografçıların direnişteki yeri neydi?
Durağan ve hareketli görüntüler, tıpkı futbol taraftarlarının sloganları gibi, güncel sanatçıların kamusal alanda ürettikleri eserler gibi, kadınların etkili müdahaleleri gibi, LGBT bireylerle birlikte politik doğrucu dil hassasiyetleri gibi, yeryüzü sofralarının mucidi Antikapitalist Müslümanlar gibi sürecin bir parçası oldu. Adlı adınca söylenecekse eğer, görüntüler ve görüntü üretenler isyanın bileşenlerinden biriydi.

Kitabı hazırlarken fotoğrafçılara sorduğunuz sorulardan ikisini ben de size sormak isterim: “Gezi direnişinde sizi etkileyen, şaşırtan ne vardı? Direniş boyunca karşılaştığınız ve sizi en çok etkileyen görüntü neydi?”
1977’nin 1 Mayıs’ında silahlar patlarken Gezi Parkı’nın merdivenlerinin yanındaki duvarın dibine sıkışmıştım. Boynumdaki kameralarla o yükseklikteki taş tırabzanları nasıl aşıp parka girişimi unutamıyorum. Gezi direnişçileri parka yerleştikten sonra gidip o noktadan yeniden Taksim Meydanı’na baktım. En çok o an etkiledi beni. Şahsi sebepleri vardı elbette. O sırada AKM henüz o ikonik görüntüsüne bürünmemişti. 77’de 1 Mayıs günü AKM’nin önüne asılmak üzere, Orhan Taylan’ın yaptığı, zincirlerini kıran işçi resmini hatırladım. O imaj hayatımızda önemli bir yer tutmuştu. Nitekim birkaç gün sonra AKM farklı pankartlarla yepyeni bir imge olarak yeniden doğacaktı. AKM’nin Gezi isyanı sırasındaki donatılmış hali, donatılma biçimi, simgesel değerleri ve topyekûn içerdikleri anlam derinliğiyle olağanüstü göndermelere sahipti. Her şeyin özetiydi diyeceğim ama değil, her şey özetti, AKM’nin cephesi ise asıl gibiydi. Süreç boyunca birkaç kere gidip o noktadan kendi geçmişime bakar gibi alana baktım.. Başka ne yapabilirdim ki? 

Sizinle yıllar önce yaptığımız bir söyleşide belgesel fotoğraf için, “arkasına güçlü bir toplumsal muhalefeti almış değil. Bu yüzden kalıcı olması, bir moda gibi gelip geçmemesi için dikkatli olmak gerekiyor” demiştiniz. Gezi’nin yarattığı siyasi, kültürel, duygusal değişim ve toplumsal etkileri söz konusu olduğunda bu cümleyi şimdi nasıl kurarsınız?
İlk soruna cevap verirken fotoğrafın isyan sürecindeki irili ufaklı bileşenlerden biri olduğunu söylemiştim. Demek istediğim buydu. Güçlü bir toplumsal enerjiyle birlikte davranmadıktan, o sayede hayatiyet kazanmadıktan sonra belgesel fotoğraf kendisi kadardır ancak. Ne zaman ki benzerleriyle birlikte rüzgâr olup aynı taşa çarpmaya başlar, işte o zaman ya delip de geçer ya taşı parçalar. Memleketteki yaygın anlayışın icaplarına uygun biçimde bir süsleme nesnesi olsun, uslu dursun istenen fotoğraflar zaman zaman bu kalıbı kırıyor. Hayli çaba gösterilmesine rağmen fotoğrafın tabiatı buna izin vermiyor. Fotoğrafın hakikatle kurduğu doğrudan ilişki, sorumluluk sahibi, dürüst ve toplumsal kaygılara sahip fotoğrafçılar tarafından hayata geçiriliyor.

Hakikati arama ve göstererek paylaşma belgesel fotoğrafın ve haber fotoğrafının belkemiğidir. Bu yapısını kullanarak toplumsal maksatla üretilen fotoğraflar, Gezi sürecinde kendi boyunun ölçüsünü alma fırsatı buldu. Ancak toplumsal süreçlerde yaşanan inişler ve çıkışlar ayniyle bizim alanımızda da geçerli. 70’lerin ikinci yarısında yükselen “toplumcu gerçekçi” fotoğraflama biçimi 80 darbesiyle birlikte akamete uğradı, bugünkü yaygın fotoğraflama trendi karşısında etkisini yitirdi.

Haber fotoğrafı, belgesel fotoğraf, foto hikâyeler, hakikat arayışına düşmüş bir marifet olarak iltifata tabi olmadığı sürece müşterisiz maldır, zayidir. Yoksa memleketin az sayıdaki belgeselcisinde de dürüst habercisinde de serbest foto muhabirinde de azim eksik değil bildiğim kadarıyla. Eğer bu alan organik bir ilişkilenme içinde kendi ekonomisini yaratamazsa Gezi’de yaşanan yükseliş tez vakitte dibe vurur. Ya da şimdiye kadar olduğu gibi üç beş irade sahibi genç insanın idealleriyle sürdürdükleri onurlu bir alan olarak bir sonraki kuşaklara devredilir. Gezi’nin yarattığı siyasi, kültürel, duygusal değişim ve toplumsal etkiler söz konusu olduğunda sana yıllar önce ettiğim lafı şimdi yukarıda söylediklerim çerçevesinde ve yeniden kurarım.

Kitaba yazdığınız sunuşun başlığı, “Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Peki ya fotoğraf?
Gezi süreciyle birlikte küçük fotoğraf kolektifleri ve bağımsız ajanslar kuruldu. Bazı oluşumları Gezi hızlandırdı ya da kuruluşlarına ilham verdi. Bu önemli bir gelişme. Çünkü teknolojinin imkânlarıyla birlikte her bir kolektif, her bir ajans sadece konvansiyonel medya mecralarına imaj üreten yerler olarak tanımlamıyor artık kendisini. Sanal âlemdeki altyapısını bizatihi bir medya gibi tasarlıyor ve kullanmaya çalışıyor. Bu çok önemli bir gelişme. Fotoğrafçılığın iş güç sahibi insanların boş vakitlerinde yaptıkları bir iş olmadığına dair kanı yayılıyor, fotoğraf çekebilmek için fotoğrafçılık dışında bir ekonomik kaynak gerektiği anlayışı değişiyor. Gezi bu anlamda uluslararası ilişkilere de imkân veren bir zemin yarattı. Gezi’den sonra elbet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ancak hangi vadede bu başka şeyler gerçekleşecek, göreceğiz.

Kısaca toparlamak gerekirse: Gezi, yakın Türkiye tarihinin önemli dönemeçlerinden biri ve geçerken çok sayıda görüntü kaydedildi.Gezi Parkı işgalini, Taksim Meydanı’ndan sokaklara yayılan direnişi görüntüleyen binlerce kişi bir hafıza yarattı. Çeşitli biçimler alarak evrilip dönüşen isyan, görsel kayıt tutmaya çalışan fotoğrafçı ve videografçılar için önemli verilerle doluydu. Fotoğrafçılar isyanın her yerinde ve her anında bulundular, bu tanıklık için olağanüstü gayret gösterdiler. Görüntüler, şimdiye kadar yaşadığımız toplumsal hareketler içinde en geniş etkiyi geleneksel medyada olduğu kadar alternatif mecralarda yer alarak yarattı. Bu durum görsel haberciler kadar güvenlik güçleri tarafından da fark edildi. Bu süreçte görsel haberciliğin saygın bir medya olarak yeniden doğabilmesi ve dürüst habercilik ilkelerinin hakkıyla yerine getirilebilmesi için fotoğrafçıların ve fotoğraf mecralarının eline güçlü bir fırsat geçti. Özetle bu kitap Gezi direnişinde üretilen görsel tanıklıklarla ilgilenirken, nakledilen görüntülerin fotoğrafçıların zihnindeki bağlamlarını anlamaya çalışıyor.

babilcomdanalabilirsiniz


Bir İsyanı Fotoğraflamak – Özcan Yurdalan

Agora Kitaplığı