Enes Kara

Geleneksel dönemden modern döneme geçişte, endüstriyel düzenin her türlü unsuru pek çok sosyal bilim disiplinini içerecek biçimde sorgulanmıştır. Ancak mesele zaman konsepti ve zamanın ölçüm metotları noktasına gelince, sanırım “zaman” ve “saat” kavramlarının muhakemesi göz ardı edilegelmiştir. Oysaki Mohavedi’nin de dediği gibi, zamanın dünyevi konsepti ekonomik gelişmelerle bağlantılı olarak bir evrim geçirdi. Bu süreçte zaman iktisadi ve üretici aktivitenin vasıtası olarak görüldü ve böylece zaman; alınan, satılan, harcanan, israf edilen, tasarruf edilen ve hatta kıt veya bol olarak nitelendirilebilen endüstriyel bir enstrüman hâline geldi.

Aslında endüstriyelleşen ve dönüşen tek başına zamanın kendisi olmayacaktır. Zamanın ölçüm birimleri ve saatin tematik görünümleri de değişimden payını almıştır. Örneğin Tanzimat’tan Cumhuriyete geçişte gerçekleştirilen köklü değişikliklerde saatin alaturka tasarımı kendini alafranga saatlere bırakmıştır. Murat Belge, konuyla ilgili makalesinde “Osmanlı Dönemi’nden kalma, koleksiyoncularda hâlâ bulunan saatlerin, alafranga ve alaturka saatlerin yan yana çalıştığı eski cep saatleri, Osmanlı Batılılaşmasının simgesi gibidir. Bu iki saat yan yana durur. Cumhuriyet ise bunlardan birini, genellikle yasak ederek, ortadan kaldırır,” diyerek saatin tematik değişimine vurgu yapmıştır.

Esasında saatin kendisiyle birlikte bizim hayat pratiklerimiz de endüstriyel dilimlere ayrılacaktır. Güne nasıl başladığımız, hangi saatte kalktığımız, hangi saatte uyumamız gerektiği, çalışma düzenimiz ve verimliliğimiz, ibadetlerimiz, hemen hemen hayata dair tüm zamansal planlamalar mekanikleşmiş ve endüstriyelleşmiştir. Bu durum zamanın ve zamanın ölçüm metotlarının köklü değişiminde kendini göstermiştir. Nitekim toplumsal tecrübede yeri olmayan saat dilimleri ve tasnifleri kabul edilmiştir. Örneğin günlerin saate ayrılması, görece olarak çok yenidir. Babiller ilk defa günü 12 çift saate bölmüşlerdir. Saatin dakikalara, dakikanın saniyelere bölünmesi modern çağın kazanımları arasındadır. Ortaçağ’da en küçük zaman dilimi 15 dakika olarak kabul edilmekteydi. Dakikaların ve saniyenin kullanımı Yeniçağ ile başlayan bir uygulamadır.’’ Bu değişimi Ahmet Haşim; “Ecnebi saati iptilasından evvel bu iklimde, iki ucu gecelerin karanlığıyla simsiyah olan ve sırtı, muhtelif evkatın kırmızı, sarı ve lacivert ateşleriyle yol yol boyalı, azim bir canavar hâlinde, bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uzanan yirmi dört saatlik gün tanınmazdı. Ziyada başlayıp ziyada biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vakayiini bu saatlerle ölçtüler,” diyerek ifade etmektedir.

Saat üzerinde gerçekleştirilen oynamalar bir tarafa, Cumhuriyet inkılapları takvim meselesi üzerinden de yeni bir çağ ve zihniyet tasavvuru inşa etme çabasına girmiştir. Zira Topakkaya’nın belirttiği gibi, “Köklü siyasal değişimlerin hemen peşinden genel olarak takvimin yeniden belirlenmesi savaşı başlar. (Gregoryan takvimin gelişim tarihi bunu en güzel bir biçimde göstermektedir.) İktidarı yeni devralan güç sahibi, ilk iş olarak kendi hâkimiyetini sağlamlaştırmak için yeni bir takvim uygulaması başlatır.” Nitekim Bazı Ay Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun (1945), Hafta Tatili Hakkında Kanun (1924), Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun (1935), Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili Hakkında Kanun (1925) gibi kabul edilen kanun tasarıları, kurucu iktidarın yasama aygıtıyla gerçekleştirmeyi arzuladığı zaman konseptindeki değişimin fotoğrafını çekmektedir.

İnsanlık tarihi boyunca zaman konseptimiz bilimsel değişimlere ve kültürel farklılıklara göre sürekli değişim geçirmiş, esasında insanoğlu hiçbir şekilde, zaman kavramından aynı sonuçları çıkartmamış ve zamana aynı anlamları yüklememiştir. Örneğin klasik fizikte Newton’un temsil ettiği görüş, zamanın tanrısal özelliklere sahip olduğunu, bölünemeyen ve parçalanamayan bir şey olduğunu dile getirerek, zamanı hiçbir şekilde eşya ile ilişkilendirmemiştir. Fakat izafiyet teorisiyle beraber zamanın mutlaklığı ve eşyadan soyut olduğu anlayışı sekteye uğrayabilmiştir. Topakkaya, çağdaş fizikte zaman için universal eşitlik kavramının yok olduğuna ve artık klasik fizikte olduğu gibi eşitlik kavramının zamanın mutlak bir özelliği olarak algılanamayacağına’’ işaret etmiştir. Zira zaman ve mekânın klasik fizikte olduğu gibi artık sabit kavramlar olarak değil, evrendeki oluşun aktif katılımcıları olarak anlaşıldığının altını çizmiştir.

Kitapta özellikle toplumsal hızlılığın ne ifade ettiği; takvim kavramının, zamanın dilimlere ayrılmasının pratik sonuçlarının neler olduğu sorgulamaları, günümüzün travmaya ve şizofreniye varan sorunlarını anlamada yardımcı olacaktır. Zira Topakkaya’nın ifadeleriyle, sosyal değişimin çok hızlı bir şekilde gerçekleşmesi ve buna karşın sosyal gelişimin daha yavaş olması; modernite tarihinde sürekli yaşam temposunun artması, yaşamın daha karmaşık hâle gelmesi, insan hayatının oldukça zorlaştığı ve karmaşıklaştığı şikâyetlerini ortaya çıkarmıştır.

Kitap, bir felsefe tarihçisinin zaman kavramı üzerine yaptığı müstakil bir çalışma. Kendisinin de dile getirdiği gibi, felsefe ve sosyal bilimler alanında zaman mefhumunu sistematik anlamda inceleyen Türkçe bir kitap yok. Nitekim zaman kavramı, sosyal bilimlerde merkezi bir rol oynamasına rağmen, ne bizde ne de dünyada maalesef bir felsefe disiplini hâline gelememiştir. Bu yüzden olsa gerek, Topakkaya, kitabı sistematik anlamda zaman meselesini ele almak kaygısıyla kaleme almış ve kitapta eski uygarlıkların zaman anlayışlarını incelemiş. Dinler ve felsefe tarihinde zamanın panoramasını çizdikten sonra, fizikte zaman kavramının geçirmiş olduğu gelişim sürecini analiz etmiş. Son bölümde ise insanın zaman boyutlarıyla ilişkisini irdelemiş ve daha çok modern dünya ile köprüler kurmuş. Ancak kitabın sistematiği, bir ortaöğretim felsefe kitabı düzenine yakınlaşmaktan kendini alıkoyamamış. Sanırım bu durumun oluşmasında en önemli etken Prof. Dr. Arslan Topakkaya’nın MEB ortaöğretim Felsefe, Mantık ve Bilgi Kuramları ders kitaplarının editörlüğünü yapmış olmasıdır. Yine de zaman kavramının incelenmesinde başvurulabilecek alanında tek Türkçe kitap olması, eseri zaman meselesinin meraklıları için bir başucu kitabı hâline getirmektedir.

Felsefe, Din ve Kültürde ZamanFelsefe, Din ve Kültür’de Zaman
Arslan Topakkaya
Paradigma Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 3.sayısında yayınlanmıştır.