Kitap seçimiyle, kapak tasarımlarıyla, yaptıkları işin hakkını veren editoryal emekle ve nitelikli çeviriyle kısa sürede azımsanmayacak sayıda okur kitlesinin beğenisi kazanan bir yayınevi Domingo. Peki, işin sırrı ne? Hikâye nasıl başladı? Yayınevlerine ziyareti Domingo’yla sürdürmek için nedenimiz çok dedik, biz sorduk, Murat Arayıcı yanıtladı.

Söyleşi: Volkan Alıcı

Domingo’nun hikâyesi nasıl başladı?
Domingo 2007 sonunda kuruldu. Yayınevini Sena Uzunoğlu ve Emre Tufan Emekli ile birlikte kurduk. Üçümüz de öncesinde Doğuş Yayın Grubu’nda dergi bölümünde (National Geographic, NG Kids, Slam, F1 Racing vs…) yönetici olarak çalışıyorduk. Ben işi çok sevmeme rağmen bir tür “küçük olsun bizim olsun” sendromuna kapılınca Doğuş’tan ayrıldım. Doğuş’taki son zamanlarımda NTV Kitap’ın kuruluşuna tanıklık etmiştim, dolayısıyla işin gerekliliklerine ve fizibilitesine dair hafiften fikir sahibiydim; en azından öyle sanıyordum. Böylece Fotoğrafevi’nin içindeki 10 m2’lik bir odada bir masa ve bir Mac ile Domingo kuruldu (bu arada, bu bir masa bir Mac’li garajda kuruluş hikâyeleri yaşanıp bittikten sonra güzel hatıraya dönüşüyor, içindeyken hiç de öyle hissetmiyorsun).

Şanslıydık, bilgi biriktirdiğimiz işkolu, sermaye yoğundan ziyade emek yoğun bir sektördü, böylece büyük bir yatırım yapmadan Domingo’yu kurabildik. İlk kitaplarımız “Sanatla 365 Gün” ve “Uzay: İlk 50 Yıl” isimli hayli afili iki kitaptı. Başlangıç safhasında planımız Türkiye’de eksik olduğunu düşündüğümüz illüstratif referans/prestij kitap sahasında kitaplar basmak, büyük şirketlerle işbirliği yaparak bu kitapları makul fiyatlarla piyasaya sürüp bu kategorinin okur kitlesini büyütmekti. İlk 6 ay gayet güzel gitti, ama 2008’de “teğet geçen” ekonomik krizle iş modelimizin bel bağladığı şirketlerden haber kesildi ve biz dükkânı kapatmamak için illa resimli olsun sevdamızdan vazgeçerek genel okura dönük kitaplar basmaya başladık. 2009 yılına geldiğimizde şimdiki büyük ofisimize geçtik (20 m2!), aynı binada her iki sene de bir bir üst kata çıkarak şimdiki muazzam (30m2 + 3m2 balkon!) ofisimize ulaştık.

Yayıncılık için kısa sayılabilecek bir zamanda kitap okurunun gözünde itibarlı bir yere erişmek kolay değil. Sizin hem kitap seçiminiz hem de kitaplarınızın çevirileri ve kapak tasarımları epey ilgi çekti? Satış rakamlarına bakıp, bu övgülerin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz?
Domingo’nun beş sene içinde okur gözünde oluşturduğu algıya bakınca açıkçası bir şeyler başardığımızı düşünüyorum. Bunda kitap seçimimiz ve işin tasarım tarafına verdiğimiz önemin kesinlikle payı var. Biz yapmak istediğimiz işi, olmasını istediğimiz gibi yapmaya çalışıyoruz. Bunun okur tarafında bir karşılığı olduğu için de şanslıyız. İyi satış rakamları yakalayan kitaplarımız da var, hayal kırıklığı yaşadıklarımız da. Bu da işin doğası. Ayrıca Türkiye’de satış rakamları üstünden yaptığı işin karşılığını aldığını düşünecek çok fazla yayıncı olduğunu düşünmüyorum. Genel olarak kitap satış rakamlarının düşük olduğu bir ülkede iş yapıyoruz. Bu tümüyle şahsi fikrim ama yayıncılık sektörü, harcadığınız emek ve işi doğru yapmak için doğru gitmesi gereken şeylerin çokluğu (editoryal işler, tasarım, baskı, fiyatlama, dağıtım, sergileme…) açısından ele aldığınızda en nankör sektörlerden biri olabilir. Yayıncıların dönüp dolaşıp bu işin manevi hazzına sığınmaları da bundan sebep. Yoksa maksat para kazanmaksa, bundan çok daha az saç baş yolup çok daha fazla para kazandıracak onlarca işkolu var.

Yayınevinin dikkat çeken bir özelliği yerli yazarlara yer vermemesi. Bunun nedeni nedir?
Domingo’nun gelişimine dair her şey, ona kol mesafesindeki yetenekli insanların sayısıyla alakalı. Bu özellikle de editoryal anlamda böyle. Birlikte güzel iş yaptığımızı düşündüğümüz insanların sayısı arttıkça yeni şeyler için harekete geçebiliyoruz. Başta sadece edebiyat-dışı kitaplar basarken edebiyata girmemiz ve en son çocuk/gençlik kitaplarını porföyümüze eklememiz, tüm bu geçişler birilerinin ofise yeni bir yetkinlik getirmesi ile oluyor. Bu süreç maalesef başta hayal ettiğimizden daha yavaş gelişiyor. Kataloğumuzda henüz yerli yazarların olmaması da bunla alakalı. O işi içimize sinecek gibi yapacak yetkinlik henüz bu ofiste yok. Bir gün olacak.

Bir yayıncı için her kitap onun gözbebeğidir belki, ama özellikle “İyi ki yayınlamışız” dediğiniz kitaplar hangileri?
Tuzak soru. Bastığı kitaplara tapan bir narsist izlenimi yaratmadan cevaplamak mümkün değil, istersen geçelim. Ama şöyle bir hikâye anlatabilirim. David Eagleman’ın “Ve…Sonraki Hayattan Kırk Öykü” diye küçük bir öykü kitabı var, çok ama çok severek aldık haklarını, basında hakkında çok güzel yazılar çıkınca daha da umutlandık ama satışları pek parlak gitmedi. Bu gerçeği o kadar kabullenemedik ki pek çok fuarda standa gelen insanlara hediye ettik. Sonra aynı yazar kendi esas uzmanlık alanında (sinirbilim) bir kitap yazdı, “Incognito”, Domingo’nun en popüler kitaplarından biri.

Başka yayınevlerinden çıkıp da kıskandığınız, “Bu kitabın adresi Domingo olsaydı” dediğiniz “keşke”leriniz var mı?
Galiba fazlasıyla kıskancız, başımıza böyle bir şey gelmesin diye de hayıflanacağımız kitapları kaçırmamaya çalışıyoruz. İlla örnek vermek gerekirse, Aylak Kitap’ın bastığı “Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer”li olan popüler felsefe serisi ofiste gözyaşlarıyla karşılanmıştı. Ayrıca Domingo daha portakal iken basılmış, keşke biz bassaydık dediğimiz çok kitap var.

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı geldi çattı. Domingo’nun fuara yönelik çalışmaları var mı?
Şahane bir psikoloji kitabı yetiştirmeye çalışıyoruz, “PSY-Q”, yazarın (Ben Ambridge) IQ’dan türettiği bir kelime, “IQ’nuzu biliyorsunuz, bir de psikolojik zekânızı test edin” alt başlığıyla. Son yıllarda psikoloji ve beyin üzerine araştırmaların sonuçlarını ortaya koyan çok güzel kitaplar basılıyor (mesela bizim “Incogito” ya da “Olağan Psikopatlar”) ama bu kitap şahane bir şeyi başararak bu testleri kendi üstünüzde uygulamanızı sağlıyor. Şu ana kadar bastığımız en eğlenceli ve şaşırtıcı popüler bilim kitabı olabilir.

Bir de yeni girdiğimiz çocuk/genç kitapları tarafından roman var. 2013’te pek çok yayın kuruluşu tarafından “yılın en iyileri” arasında gösterilen “Mucizeleri Saymak” (Counting By 7’s), yazarı Holly Golberg Sloan.

Bir de ‘Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Fikir’ serisinin yeni kitabı ‘Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Matematik Fikri’ yetişecek fuara.

Yayınevine babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.