Esra Nur Akbulak

“Uçlardansa aşırılıklarda telef olmak yeğdir.”

Jean Baudrilliard

Özgünlük ve özerklik talebinin bir yaratımıdır sanat. Sınırları dikte eden her ne varsa onları alt etmenin yollarını arar ve en başta sınırları ve normları inşa eden kavramları masaya yatırır, söz gelimi: “İyi” ve “kötü” olanı. Bir kötülük varsa eğer -ki en azından yaratılmış her varlığın kötülüğünü yansıtan bir ayna vardır- ona ancak sanat direnebilir. Doğa insanların içine kötülük tohumlarını çoktan atmıştır, sanatsa onları ele geçirir, uçsuz topraklarında yeşertir ve her birini tek tek isimlendirir. Hayat verdiği “kötülük çiçekleri” şimdi doğaya ve doğanın yarattığı kötülüğe onu yeniden var ederek, onu özgürce kurarak egemen olacaktır. İyiyi var edebilmenin yolu kötüyle bilinçli bir şekilde ilişkiye girmekte yatar. Sanatçı ise bir şeytan terbiyecisidir tüm “iyi” niyetiyle ve “kötü”ye direnme konusundaki samimi amaçlılığıyla.

Peter-André Alt, sanatın kadim meselesini dert edinmiş bir serinin yaratıcısı ve deyim yerindeyse, muzip bir “şeytan terbiyecisi”. Alman yazar “Kötünün Estetiği” serisinin dördüncü kitabında kötünün edebiyatta vücut buluşunu, cehennemi, sefahat âlemleri ve şeytan ayinlerini romantik ve modern dönem yazarların eserleri üzerinden değerlendiriyor. Kitabının odağını ise kötülük ve kötülüğün merkezini teşkil eden “tekrar” ilkesi belirliyor.

Kötülüğün maddi varlığının mekânı diyebileceğimiz cehennem ve onun topografyası, “tekrar” ilkesine dayanarak kurulmuştur. Durmaksızın yinelenen kötülük edimleri ve onun karşılığı olan cehennem azabı sonsuz biçimde tekrara dayanır. Kötülüğün, günahın ve cehennem azabının tipik bir algoritması olduğu kabul edilebilir. Boşluk hissiyle başlayan haz peşinde koşma ve doyuma ulaşma itkisi, haz merkezli kötülük ilkesinin fitilini ateşler. Eylemsel kötülüğün eksiklik duygusuna yol açması ise aynı isteği tırmandırır ve nihayetinde eksiklik duygusu döngüsel bir şekilde kendi varlığını namütenahi surette yeniler. Eksiklik ilkesi biteviye bir azabı ve cehennemî kötülüğü yeniden ve yeniden üretecektir.

Cehennem ise otomotikleşmiş  hayat ritminin sonsuzlaştığı, birbirine benzeyen günahların benzer suretlerde fakat en fazla farklı şiddetlerde cezalandırıldığı mekândır. Bir diğerini aratmayan modern cehennem tasvirleri, kötülüğün monotonluğunu ve ikâme edilebilir doğasını resmeder. Alt’ın da vurguladığı gibi, cehennem azabı Dante için, Tanrı’nın armağanı olan yaşamı düzenleyen büyük farklılıkların geçersizleşmesine, tekrarlamanın verdiği acılara dayanmaktadır. Cehennem, modern hayatın resmidir. Cehennem her yerdir, cehennem her yerdedir. İkâme edilebilirliktir, gayrı şahsiliktir ve öznelliğin yitimidir. Walter Benjamin için “modernliği” şekillendiren temel özelliklerin bütünlüğünü belirlemek cehennemi belirlemektir. Sıradanlığı aşma gayretinin sonsuz sıradanlığıdır. Marjın yarattığı bir diğerinden şiddeti dışında bir farkı olmayan yeni fakat özgünlükten tümüyle uzak normlardır. Her şey için mübadele söz konusudur, öteki bir diğerinin yerini almak için sırada beklemektedir. Mezarlıklar bu bekleyişi kısa tutmak içindir; dünya ise bir diğerinin yerine ölünen ve yaşanan bir mekândır. Bir diğerinden farklı olanın yaratımı veya yeniden inşası imkânsızdır. Bir diğerinden şiddetle ayrılmayı, farklılaşmayı talep eden, bir diğeriyle ilişkilenmeden var olamaz.  “Kötü”, yadsımaya çalıştığı “iyi”ye odaklanarak ve onu ters bir yinelemeyle takip ederek var olur; tüm özgürleşme ve özerkleşme taleplerine rağmen kötülük bir programa tabidir. Doğanın elinden kötülüğü almayı ve ehlileştirmeyi hedefleyen sanatın programı gibi, kötülüğün programı da iyiliğin programından bir nebze dahi sapamaz.

Her şeyi yapabilmeyi, sınırları ortadan kaldırmayı vaad eden cumhuriyetçi özerklik, özgürlüğün tiranlığı altındadır. Bu sebeple kötülüğe hükmeden monotonluk şiddetli bir tekrar ilkesi yaratır. Resmedilen hazlar, suçlar, benzer bir cehennemî azapla ve sonsuz bir tekrarla karşılık bulur. Gılgamış Destanı‘nda hayat bulan nesnel kötülük, William Blake’in kötülük tasvirinden hiç de farklı değildir. Öyle ki Gılgamış Destanı‘nın ayırıcı vasfı, sonraki çağlar boyunca cehennem mitolojisinin modelini oluşturacak cehennemi anlatan en eski yazınsal metin olarak edebiyatın her defasında dönüp dolaşacağı başlangıç noktası olacaktır.

“Cehennemin sınırları yoktur; belli bir yer değildir orası. Çünkü biz neredeysek cehennem oradadır; cehennem neredeyse biz de hep orada olmak zorundayız. Kısacası, tüm dünya yok olduğunda, tüm yaratıklar arındığında, cennet olmayan her yer cehennem olacak.”

Peter-Andre Alt

cehennem-azabi-seytan-ayinleri-ve-sefahat-alemleri20170616193918

Cehennem Azabı, Şeytan Ayinleri ve Sefahat Alemleri
Peter-Andre Alt
Sel Yayıncılık

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 25.sayısında yayınlanmıştır.