Cemil Üzen

Vidiadhar Surajprasad Naipaul 2001 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazandığında, memleket sathında hakkında yazılıp çizilenler, başta Hilmi Yavuz’un katkılarıyla “oryantalist, müslüman düşmanı” çizgisine takılıp kalmıştı. Naipaul’un politik pozisyonu “hassasiyet” çizgisinden ötede tartışılamadığı gibi, kendisinin politik bir figürden edebi bir figüre dönüşmesine de müsaade edilmedi. Sıçanın sidiği kadar denize faydası olmayan bir toplantıya katılmaması zafer naralarına vesile oldu. Mesut Varlık’ın Birikim’de yayınlanan kronolojisi bir kara mizah belgesi olarak tarihe geçti. Neyse ki zaman hızlı akıyor bu ülkede, hafızalar ender bulunan bir papirüs gibi, yazıldıktan sonra tekrar kullanmak için siliniveriyor. Böylece, artık Naipaul’un hikâyelerini konuşacak bir zamana erişebiliyoruz.

Herkes Hindistan’daki köklerine takılsa da Naipaul Trinidad & Tobago’da doğdu ve oranın haylaz çocuklarından biri olarak büyüdü. Port of Spain’in kenar mahallelerinden tevarüs ettiği ne varsa Miguel Sokağı’nda anlattı. Miguel Sokağı, Kolera’nın komşusu, Karagümrük’ün yerkürenin diğer ucundaki uzantısı gibi. Amado’nun Bahia sokaklarına da pek uzak sayılmaz. Belki de enternasyonal olmak küresellikle değil, fakirlikle ilgili bir meseledir. Beyaz adamın bunu anlamaktan aciz olduğunu Kissinger daha birkaç gün önce çıkan kitabıyla ( World Order) tekrar ispat etti.

“Satmıyor” diye hikâye kitaplarının basılmadığı şu mel’un günlerde, Naipaul romanla hikâyeyi cem ederek imdadımıza yetişiyor. Romanın her karakterinin öyküsünü müstakil bir hikâyeden öğreniyoruz. Erkek-Adam, Bolo, Eddoes, Laura, Bogart ve diğerleri bir Mısır resmi gibi tasvir edilmiş. Göze batan yönlerini öğreniyoruz, gerisiyle uğraşmamız gerekmiyor. Yine de öyküler toplandığında roman olacak kadar sıkı bir hatla birbirine bağlanmış. Bu müstakil hikâyelerin bir ortak yönü daha var, hepsi naif bir trajediyle düğümleniveriyor. Küçük anlatıcımız da son öyküde bu trajediden nasibini alıyor.

Port of Spain’de Tanrı’yla konuşmak doğal bir hadise, tüm gün çalışmasın karşın hiçbir şey üretmediği halde aç kalmadan mutlu yaşamak, bir arabayı tamir etmek için tekrar tekrar bozmak da öyle. Miguel Sokağı herkesin ufak çapta deli olduğu, herkesin deliliğine tutunarak yaşadığı bir sokak. Deliliğini yitirenler ise ya çekip gidiyorlar sokaktan, ya da bir yolunu bulup canlarına kıyıyorlar. Erkeklerin kadınları, kadınların çocukları, çocukların birbirini dövmesi hayatın akışının bir parçası. Bu döngünün dışına ne zaman çıkılsa, bir şeyler ters gitmeye başlıyor. Miguel Sokağı alınyazısına karşı çıkmak yerine rom içip teselli bulmanız gereken bir yer. Bir Hindu din adamıyla her gün karısını döven bir sarhoş arasında ahlaki bir fark bulmanın zor olduğu, belki sarhoşun daha dürüst olduğu bir dekadans zemininden söz ediyoruz. Sakinleri değişse de sokak değişmiyor. Neşesi ve acımasızlığı harfiyen yerinde. Edebiyat bize her zaman olması gerekeni anlatmıyor, bazen mevcut trajediye rağmen eğlenmek zorundayız.

Miguel Sokağı, bunca çürümüşlüğüyle nasıl oluyor da bir güzellemeyi hak edebiliyor? Cevabı sanırım yine Nietzsche’de buluyoruz. Bu sokak en hayvani iştihayla yaşamdan keyif almak isteyen insanları seviyor. Birbirlerini öldürüyorlar, voliyi vurmak için akılalmaz işlere girişiyorlar, 8 babadan 8 çocuk doğuruyorlar, çöpçüleri fiyakalı buluyorlar. Nefes alan, yaşayan bir mahalle karşımızda duruyor. Son dönemde nostaljik bir figüre mahkum edilen “mahallenin” aslında hem “anima nera” (kötü ruh) olduğunu hem de “dum anima est spes est”(Yaşam olduğu sürece umut vardır) deyişinin dayanağı olduğunu görüyoruz. Deliliği kolektif bir delilikle alt ediyorlar. Âkil olmanın sonucu belli; Port of Spain’den bir gemiye, ya da uçağa binmek.

Anlatıcı kahramanımız da o uçağa binenlerden oluyor. Gidişini Miguel Sokağı’ndan öğrendiği ince bir alaycılıkla bastırmaya çalışıyor. Annesi evladını okumaya şehre gönderen Bayburtlu bir anneden farksız. Kahramanımızın Miguel Sokağı’na artık sığmadığını biliyoruz, Miguel Sokağı’nı yanında götüreceğini de. Bu eğri büğrü sokağın sırrını çözdü, biliyoruz, kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Miguel Sokağı – V. S. Naipaul
İletişim Yayıncılık