Mehmet Talha

Horatius’un “anlatılan senin hikayendir” sözü çok kullanıldı ve tüketildi. Ama Mustafa Kutlu‘nun 1996-2003 yılları arasındaki yazılarını içeren Yoksulluk Kitabı, ne kadar da bizim hayatımıza değen temalar işlediği için değil bizden bir parça olan yoksulun ahvalini dümdüz verdiği için tam da bizim hikayemizi anlatıyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan Yoksulluk Halleri hikayenin antropolojik bir kazısıysa Mustafa Kutlu’nun Dergâh Yayınları’ndan çıkan Yoksulluk Kitabı da engin bir tecrübenin muhasebesi…

Aslında biz bu tecrübeye Mustafa Kutlu’nun öykülerinden aşinayız. Ama burada, daha da açık seçik şekilde hem toplum hem fert olarak taşıdığımız sorumluluğa işaret ediyor: “Bu sütunda çok sık dile getirdiğim yoksulluk halleri okuyana belki de yetti artık dedirtiyor. Ancak bunları anlatmazsak neyi anlatacağız? Vebali hepimizin boynunadır.” (s.33)

“Allah’ım halimizi en güzel hale eriştir” diye bir dua vardır. Kutlu’nun kitabı da böyle içten bir niyazdan ibaret görülebilir. Kitapta hiçbir şey yemeden okula giden çocuklardan işsiz olduğu için intihara kalkışana kadar bütün “karakterler”, en ufak bir ajitasyona veya dile getirmenin hazzına evrilmeden anlatılıyor. Yoksullar, çarkın dişlileri içinde rol oynayan birer karakterden ibaretmiş gibi görünse de, kimisi senaryoda rol bulamayıp figüran gibi önümüzden geçip gitse de, onların her biri kendine has imtihanları ile herhangi bir tanıklık ilişkisi kurup kelimelere tahvil edemeyeceğimiz bir resmi tamamlıyorlar. Yani aslında hiçbir yazar, “ben yoksulları ve yoksulluk gerçeğini anlatıyorum” diyemez, dememeli. Mustafa Kutlu’nun yazıları da bunun farkında olarak yazılmış belli ki.

Farkında olmayanlar da var. “Fakirlik savaştan iyi” diyenlere, lütfen durumunu bilmediğiniz insanları siyasi söylemlerinize karıştırmayın diyor Mustafa Kutlu, “eve ekmek götüremeyen adam her gün ölüyor, onların başına bomba yağıyor” (s.92). Yoksullukla, onu siyasete alet etmeden savaşmanın yollarını arıyor belki. Hem bunun siyasetin tam ortasında bir mesele olduğunun, hem de ne kadar kolay manipüle edildiğinin bilincinde. Ekonomik kriz sırasında hortumlanan bankalara karşı yeni hükümeti göreve çağırırken “unutmayın hesap vermek ve hesap sormak tarih yazmaktır” (s.98) diyecek kadar da başı dik ve gözü pek. Aslında uyarıdan nasihate tüm ses tonlarında halkın nabzını tutmaktan başka bir şey değil yaptığı ve bu yüzden de bu kadar sevilip sayılıyor.

Kitapta anlatılanlar sadece yoksulluk değil umutsuzluk halleri; ‘ne olacak bu memleketin hali’ sorusu, “ülkemizde derin bir umutsuzluk kol geziyor” (s.64) diye özetleniyor. Ama bununla kalmayıp kırılan gururların, bozulan maddî durumların tahlilini yapıyor, sonuçlarını döküyor yazar. Küçük bir resimden büyük tabloya geçip küresel ekonominin açmazlarını seriyor yere. İşleyen makro sistemin karşısınaysa yine Anadolu insanının tecrübesinde demlenen bilgeliği, işi ehline vermeyi ve ahlaklı olmayı koyuyor. Yani her zaman olduğu gibi, iddialı projelerle değil ‘insan olmak’ gibi basit bir reçeteyle çıkıyor karşımıza. Ne var ki bu reçete, göründüğü kadar basit değil. “Yoksulluk ve Onur” başlıklı yazıda (s.75) örneklenen israf bugün Ramazan ayında da sürüyor, “Sistemin Kilidi” başlıklı yazıda (s.84) sıralanan öneriler diyet listesinden alınmış gibi kalıyor…

Bundan en az on yıl önce yazılmış bu yazıların birinde, yayınevine gelip iş aradığını söyleyen gençlerin çokluğuna dikkat çekilmiş. Şimdi de durum farklı olmasa gerek. Şu görece iyi bir ekonomide bile kimse yoksulluğun çok azaldığını, iş bulmanın kolaylaştığını söyleyemiyor. Bu yüzdendir yazılar hakikatini koruyor ve Yoksulluk Kitabı raflarda durdukça Mustafa Kutlu sorumlulukları hatırlatmaya devam etmiş oluyor.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Yoksulluk Kitabı – Mustafa Kutlu
Dergah Yayınları