Ayşe Ayhan

Öğrenim hayatım nihayete erince okul kütüphaneleri yerine büyük kitapçıların sonsuz rafları ve kitap sitelerinin parlak sayfaları arasında dolaşmaya başladım. Bunun elbette kötü bir yanı yok. Ama o ruhu tekrar kazanmanın bir yolu da yok. Sınırlı sayıda kitapla haşır neşir olabileceğim, her kitabı inceleyecek vaktimin olacağı başka bir dönemim daha olmadı. Oysa lise zamanlarımda okulun küçük kütüphanesinde hangi kitabın nerede olduğunu bilir, her kitabı ayrı ayrı incelerdim.

Lise günlerimden birinde küçük okul kütüphanesinin tozlu kitapları arasında tanıştım Server Bedi’yle. Daha doğrusu bir Cingöz Recai kitabını elime alıp arka kapağını okuduğumda yazar Server Bedi’nin aslında Peyami Safa’nın ta kendisi olduğunu öğrendim. Bir zaman sonra edebiyat öğretmenimiz Peyami Safa’dan bahsederken onun Server Bedi lakabıyla polisiye romanlar yazdığını bilmeme hayli şaşırmıştı. Peyami Safa’nın bu durumu gizli tuttuğu gibi sanki o da bundan bahsetmek istemiyordu. Gizli bir kitap kulübü misali bu bilgiyi bilenler kendine saklamak istiyor adeta. Bu gerçeği öğrenmek insanda küçük bir aydınlanmaya sebep oluyor nedense. Sevdiğiniz bir yazarın başka güzel bir yanını keşfetmek gibisi yok. Öyle değil mi?

Böylesine çok yönlü bir yazara sahipken çoğu kişi Server Bedi’nin aslında Peyami Safa olduğunu trajikomik bir biçimde cep telefonlarına indirilen bilgi yarışması uygulamalarından öğreniyor. O zaman size bir sorunun daha cevabını vereyim. İlk Türk polisiye kahramanımız ise Peyami Safa’nın Server Bedi ismiyle yazdığı Cingöz Recai’dir.

Peki Peyami Safa Server Bedi’yi ne şartlarda ortaya çıkarmıştır, bir bakalım. Server Bedi mahlası Safa’nın çok sevdiği annesi Server Bedia’ya bir gönül borcudur sanki. İki yaşında babasını kaybeden Safa uzun yıllarını annesiyle geçirmiştir. Bu yüzden annesinin ismini küçük bir değişiklikle yeni tarz yazılarında takma adı olarak kullanmıştır. Server Bedi, Peyami Safa’nın bastıramadığı ikinci kişiliği, kendi deyimiyle zıpır tarafıdır. Geçimini sağlamasına yardımcı olduğu için bu ikinci kişiliğine utançla karışık bir minnet duyar.


Şerlok Holmes’e Karşı
Cingöz Recai
Yerin Dibinden Sesler

Peyami Safa, başlangıçta Cingöz Recai karakteriyle birlikte iki karakter daha yaratır. Cingöz Recai, Kartal İhsan ve Çekirge Zehra onun polisiye romanları için karakter denemeleridir. Hepsi de dâhi denecek derecede akıllı, kibar hırsızlardır. Ve üçü de Robin Hood misali zenginden çalıp fakire verirler. Bu denemelerden sonra Safa, Cingöz Recai’de karar kılmıştır. Yalnız o dönemde böylesi bir kadın karakteri, Çekirge Zehra’yı yazması onun nasıl ileriye dönük bir insan olduğunun göstergesidir.

Cingöz Recai’yi incelediğimizde tüm Türk motiflerinin yanı sıra karakterin Batı’ya dönük olduğunu görüyoruz. Fransız yazar Maurice Leblanc’ın ünlü hırsız karakteri Arsen Lüpen’den esinlenilmiştir. Cingöz Recai zengin bir aileden gelen, iyi eğitimli, kibar, zeki bir hırsızdır. Zevk için çaldığını söyler ve soymak için haksız yere kazanç sağlayan para babalarını, para için öldüren kişileri seçer. Asla cinayet işlemez. Türk polisi Mehmed Rıza peşindedir; ama bir türlü aleyhine kanıt bulunamaz. Kılık değiştirmede ustadır. Hatta bir kitabında şöyle bir diyalog geçer:

– Sen! Seni daha önce görmüş gibiyim. Tanıdım seni. Trendeki adam, taksideki adam…

– Evet, trendeki adam, taksideki adam, evdeki adam ve şimdi buradayım.

Arsen Lüpen’den esinlenmesinin yanı sıra birkaç kitabında Lüpen’le ve ünlü İngiliz dedektif Sherlock Holmes’le karşı karşıya gelir. İkisini de keyifli bir şekilde atlatır. Sherlock Holmes ve Dr.Watson 15 kitapla birlikte seriye dâhil edilir. Cingöz Recai’yi yakalayamayan İstanbul polis teşkilatı Holmes’ü Türkiye’ye çağırır. Cingöz Recai öylesine kendisine güvenlidir ki olay mahalline “Safa geldiniz Şerlok Holmes.” diye bir not bırakarak adeta ünlü dedektife savaş açar. Yüz yüze ilk karşılaşmalarında ise Holmes ve Watson’a şunları der:
“Ooo! Buyurunuz Mister Şerlok Holmes! Buyurunuz Mister Watson! Aşk olsun Rızacığım, kıymetli dostum, ne iyi ettin de bu sevimli misafirleri getirdin. Yalnızlıktan canım sıkılıyor ve piyano çalıyordum.”

Cingöz Recai her seferinde Arsen Lüpen’i ve Sherlock Holmes’ü alt eder. İkisinden de iyi olduğu açıktır. Peşinde olan Türk polisi Mehmed Rıza’yı ise çok zeki bulur ve bundan devamlı bahseder. Zaten Mehmed Rıza kitaplarda Arthur Conan Doyle’un Dr. Watson’ı gibidir. Okuyucunun Cingöz Recai’ye sormak istediği soruları Mehmed Rıza dile getirir. Bu seriye başlayan bir insanın bitirmeden başından kalkmasına imkân yok. Diyalogların ardı ardına devam etmesi ve olayların bu konuşmaların arasına sık girmemesi kitapları sürükleyici hale getiriyor. Peki, bu durum kitapların edebi değerlerinin düşük olduğunu gösterir mi? Birçok yerde Peyami Safa’nın kendi adıyla yazdığı psikolojik romanlarına nazaran Server Bedi mahlasıyla yazdığı polisiye romanlarının daha az edebi olduğu söylenir. Ama bu kitaplarda cinayetin işleniş süreci ve gerilim sahneleri öyle ustalıkla yazılmıştır ki edebi olmadığı da söylenemez. Üstelik Server Bedi adıyla yazdığı Cingöz Recai serisi dışında ağır, kara polisiye olarak nitelenen Selma ve Gölgesi ile ilişkiler üzerine yazdığı Cumbadan Rumbaya çok sevilen kitaplarındandır. Ve bu kitaplarında da sağlam bir psikolojik altyapı bulunmaktadır.

Cingöz Recai serisi sinemada da kendini göstermiştir. İlk olarak 1954 yılında Beyaz Cehennem/Cingöz Recai filmi Turan Seyfioğlu, ikinci olarak da 1969 yılında Cingöz Recai’nin Maceraları filmi Ayhan Işık canlandırmasıyla gösterime girmiştir. İki büyük oyuncunun da Cingöz Recai’nin kibar ve zeki hırsız karakterini son derece ustalıkla yerine getirdiğini söylemeliyim. Son günlerde Cingöz Recai’nin dizi olarak çekileceği haberi duyuldu. Eğer doğruysa bu şahane polisiye seri eminim hak ettiği yere fazlasıyla kavuşacaktır. Maalesef ki günümüzde tarihi olaylara ve edebi eserlere ilgi televizyon dizisi haline geldikten sonra artıyor.

Server Bedi ve Cingöz Recai bu kadar ses uyandırmışken Peyami Safa’nın Server Bedi ile ilgili ne düşündüğünü merak ediyoruz elbette. Bir gün arkadaşı Safa’nın halini hatırını sorduğunda:

“Nasıl olalım. Server Bedi’den geçiniyoruz işte.” yanıtını vermiştir. Yakın arkadaşı Necip Fazıl Kısakürek, Safa’nın evinde bir müddet misafir olmuştur. Ona nerede kalındığı sorulduğunda:

“Ben Peyami Safa’nın evinde, Peyami Safa ise Server Bedi’nin evinde kalıyor.” demiştir.

Bir yandan asıl yazmak istediği psikolojik kitaplar iken bir yandan Server Bedi sayesinde hayatını idame ettirdiği için Safa’nın, Server Bedi yönüyle tatlı sert bir ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. İşin özü Peyami Safa Server Bedi’siz, Server Bedi Peyami Safa’sız düşünülemez. Peyami Safa okunuyor ve seviliyorsa Server Bedi ismiyle yazdığı eserlere de bir şans verilmeli. 

Arka Kapak dergisi 13. sayı