Orhan Pamuk’un yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık ile aynı günlerde önemli bir inceleme kitabı yayımlandı: Orhan Pamuk Edebiyatında Tarih ve Kimlik Söylemi. Orhan Pamuk’un eserlerinin disiplinlerarası bir yaklaşımla Doğu-Batı, taşra-merkez, ulusal alegori, kimlik meseleleri gibi izlekler etrafında incelenen kitabın yazarı Zafer Doğan’la Orhan Pamuk edebiyatını konuştuk. 

Söyleşi: Volkan Alıcı

Önsöz’de kitabınızın doktora tezine dayandığını belirtmişsiniz. Tez konusu olarak Orhan Pamuk’un eserlerini incelemeyi tercih etmenizin nedenleri nedir?
İki neden sayabilirim galiba. Birincisi akademik kariyerimin takip ettiği seyirle ilgili. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra Siyaset Bilimi’nden yüksek lisans yaptım. Ardından da doktora programında tarih alanını seçtim. Türkiye’de genelde lisanstan doktoraya geçiş yapılırken aynı disiplinde ve aynı konularda uzmanlaşma eğilimi var. Disiplinlerarası yönelim yeni bir olgu bizde. Doktora tezi çalışırken Orhan Pamuk’u çalışmak istememin en önemli nedeni, lisanstaki birikimi aradan geçen yılların ardından diğer alanlarla birlikte değerlendirme arzusundan kaynaklanıyordu. İkincisi ise daha kişisel galiba. Okuduğumuz birçok romanı aradan geçen birkaç hafta içinde unutur gideriz. Orhan Pamuk’un romanları ise tıpkı Yusuf Atılgan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Leyla Erbil, Oğuz Atay gibi yazarlarda olduğu gibi hep kafamı bir yerinden meşgul ediyordu. Ancak iyi yazarlar okuyucularıyla böylesi bağlar kurarlar. Üstelik Orhan Pamuk, üzerinde çok tartışılan bir yazar olmasına rağmen, Yıldız Ecevit gibi bazı istisnaları bir kenara koyacak olursak, üzerinde yeterince objektif ve bütünlüklü değerlendirme yapılmış bir yazar değil. Bu durum Orhan Pamuk’u çalışmak konusunda beni motive etti açıkçası.

Kitabınız edebiyat eserlerine yaklaşımda disiplinlerarası bir çalışmanın önemli örneklerinden. Örneğin bir yapıtın incelenmesinde kendini metnin yapısal/biçimsel özellikleriyle sınırlayan araştırma yöntemine mesafeli yaklaşmanız, çalışmanızın derinliğini artırmış. Araştırma yönteminizle ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
Bu bir edebiyat incelemesi ya da Orhan Pamuk metinlerini yapısal açıdan, edebiyat teknikleri açısından inceleyen bir yapıt değil. Bunu kısmi olarak yapıyorum. Kitap iki kısma ayrılmış durumda: Birincisi Orhan Pamuk romanlarında ele alacağım Doğu-Batı, taşra-merkez, ulusal alegori, kimlik meseleleri gibi izlekleri tartışıyorum. Bunu yaparken akademik metinlerde sıkça rastladığımız teoriye boğulmuşluğu, bilgi gösterişçiliğini aşarak karmaşık meseleleri nasıl basit bir şekilde anlatabilirim kaygısıyla ele almaya çalıştım. İkinci bölümde ise daha çok bu izlekler etrafında Orhan Pamuk’un romanlarını inceledim. Bütün bunları yaparken metinleri tarihsel ve toplumsal bağlamından soyutlayarak yapısal açıdan incelemeye tabi tutan yaklaşımlara mesafeli durmaya çalıştım. Ama kaba determinist yaklaşımların da tuzağına düşmeden bir yol tutturmaya çalıştım. Tabii ki en iyi takdir okuyucunundur. Ancak şunu söylemeliyim ki Orhan Pamuk gibi postmedern ve modernist edebi öğeleri çok ustaca kullanan bir yazar hakkında kalem oynatmak gerçekten çok zor bir iş. Örneğin kimlik söylemi üzerinden gidecek olursak… Romanlarının neredeyse tamamına yakınını bu izleğin etrafında oluşturmuş bir yazar var ve bize kısaca şunu söylüyor: Kimlikler alanı ne kadar sahici dertler olursa olsun son noktada bu konu üzerinden varabileceğimiz bir sonuç yok. Çünkü Orhan Pamuk, örneğin bir Peyami Safa gibi “özcü” bir konumdan hareket etmiyor. Bu konuda alınacak tutumların bir oyundan ibaret olduğunu görüyor ve metinlerinde tamamen bu sorunları oyunlaştırarak estetik alana çekiyor. “Kara Kitap”ı açıklamak için kullandığım labirent metaforuyla ne demek istediğimi belki daha iyi anlatabilirim. Bir labirent var ve Orhan Pamuk bize o labirentin içinde kaybolmuş roman karakterlerini anlatıyor. Ancak burada dikkat edilecek nokta, yazar labirentin bir çıkış noktası olduğuna inanmıyor, ki ben de inanmıyorum, bize dışarıdan bir bakışla o labirentin bizzat kendisi üzerine düşünmemizi sağlıyor. İşte böylesi bir yazar üzerine tespitler yaparken ister kimlik isterse başka izlekler üzerinden olsun çok sağlam dayanakların olmadığını, sadece biçimsel bir inceleme veya sadece tarihsel bir incelemenin de yetersiz kaldığı düğüm noktaları var. İşte kitabımda onun eserlerinde sık sık karşılaştığım bu düğümleri göstermeye ve anlamaya çalıştım.

Orhan Pamuk’un romanlarında, sizin sözlerinizle “asıl ile taklit, ikinci sınıf insan olmanın dertleri, gerçek ile kurgu” gibi birbirinden farklı birçok izlek işlenmişken siz neden daha çok merkez-taşra veya Doğu-Batı çatışması üzerine kurulu kimlik sorunlarını araştırmanızın merkezine aldınız?
Sosyal bilimlerde bu konuda muazzam bir literatür var ama hiçbiri edebiyatın derinliğiyle konuların üzerine eğilemiyor. Edebiyatın bu alanda daha serbest ve yaratıcı imkânlara sahip olmasının kuşkusuz bunda bir payı var. Aslında asıl ile taklit veya gerçek kurgu izlekleri hem edebi biçimsel hem de kültürel Doğu-Batı meselesinin bir parçası durumunda. Bir de şu var: Sadece Orhan Pamuk değil bizler de bu soru ve sorunlarla meşgulüz. Bugün sadece dışımızda değil içimizde de bir “medeniyetler savaşı” var. İki asır boyunca bu meselelerle cebelleşen bir toplumda sembolik değeri yüksek olan bu tartışmalar edebiyatçılar için müthiş bir malzeme sunmuş bugüne kadar. Orhan Pamuk, Tanpınar geleneğinden gelen biri olarak bu meseleyi bir karşıtlıklar ve çatışma alanı olmaktan çıkarıp, ucuz bağdaştırmacılığa da kapılmadan Doğu-Batı meselesi üzerine derinlikli bir perspektif sunuyor. Ben bu perspektifi önemsiyorum. Çünkü Orhan Pamuk belki ilk defa değil ama en yetkin şekilde bu meseleyi edebiyatın özerkliği içinden ele almış bir yazar. Ona gelinceye kadar ise bu sorunlar genelde hep siyasal bir angajman meselesi olarak kaldı. Ancak tam da bu noktada Orhan Pamuk’a ciddi eleştiriler geldi. Bizde geleneksel edebiyat anlayışından kaynaklı olarak “yazarın toplumsal görevlerine” inanmış bir okuyucu ve eleştirmen kitlesi bu yeni durumu anlamak yerine Orhan Pamuk’u hayattan kopuk, toplumsal sorumluluklardan kaçan bir yazar olarak damgaladı. Yazarın Nobel Edebiyat konuşması, ki G. G. Marquez’den sonraki en iyi Nobel konuşmasıdır bana göre, aslında bu tartışmalara karşı verilmiş cevaplarla dolu. Kitabımda bu soruları da tartışıyorum. Bu yüzden aslında Doğu-Batı kimlik tartışmalarının başka boyutlarını da irdeliyorum kitabımda.

Peki, Orhan Pamuk’un eserleri, bu izleklere yaklaşım noktasında Türkiye edebiyatında nerede duruyor? Yani Pamuk’u, bu konuyu romanlarında işleyen diğer yazarlardan farklı kılan özgünlüğü nedir?
Orhan Pamuk bu konuda Türk edebiyatında yeni bir yol açtı. Doğu-Batı meselesi örneğin Kemal Tahir’de yazarın tarih görüşünün de bir parçasıdır aynı zamanda. Çünkü o dönemde çok yoğun bir Asya Tipi Üretim Tarzı ve Kerim Devlet tartışmaları mevcuttu aydınlar arasında. Oğuz Atay’a gelindiğinde bu mesele somut bir tarih ya da siyasal tartışmanın bir platformu olmaktan çıkıyor. Kişisel varoluşsal bir kriz, ulusal alegorik zeminde karşımıza çıkıyor. Orhan Pamuk’a gelindiğinde ise Doğu-Batı meselesi estetik alanın içine iyice yerleşiyor. Burada şunu belirtmeliyim. Orhan Pamuk konusunda yapılan en büyük yanlışlardan birisi, onun Doğu-Batı meselelerinde ne dediğinin fazlasıyla ciddiye alınırken, nasıl dediğine fazla dikkat edilmemesi. Söylemek istediğim şu: Orhan Pamuk bu alanda yaklaşım açısından ciddi bir devrim yaptı. Kültürel tarihsel bir tartışmayı estetik alanda işleyebileceği çok iyi bir malzemeye dönüştürdü. O güne kadar ihmal edilmiş Şark klasiklerini postmodern edebi biçimle buluşturabildi mesela. Bu topraklardaki modernleşme biraz Fransız sekülerizmi kanalıyla ulaştığı için aydınlarımız arasında geleneksel kültür uzak durulması gereken bir alan olarak görüldü çoğu zaman. Üstelik bu meselelerle fazlasıyla uğraşan Tanpınar gibi yazarlar haksız bir şekilde gericilikle suçlandılar. Orhan Pamuk’un edebiyatımıza yaptığı en büyük hizmet, seküler modern bir bakışla gelenekten estetik açıdan yararlanılabileceğini gösterebilmesidir. Onun bu konudaki özgüveni ve başarısı edebiyatımızın özerkliğinin sınırlarının genişlemesinde büyük katkı sundu.

Orhan Pamuk, deyim yerindeyse “popüler bir tartışma” konusu oldu bugüne kadar. Gazetelere verdiği demeçler tartışıldı, romanları ya da romancılığı üzerine akademik araştırmalar yapıldı, kitaplar-makaleler yazıldı. Güncel meseleleri dışta tutarsak, romancılığına yönelik bir “oryantalizm” eleştirisi diğerlerine göre daha baskındı. Siz ne düşünüyorsunuz, Orhan Pamuk oryantalist mi?
Aslında oryantalizm kavramı, popülerleşmeye başladığı 1990’ların başından itibaren içi boşalmış bir kavrama dönüştü. Türkiye’de çok ucuz bir oryantalizm eleştirisi moda oldu. Bu tespiti yaparken elbette ötekileştirici oryantalist tutumların haklı eleştirilerini bir kenara koyuyorum. Ancak bizdeki yüzeysel oryantalizm ithamları, bu geleneğin insanlık tarihine yapmış olduğu muazzam katkıları görmezden geliyor. Bugün yaşadığımız coğrafyanın dilleri ve kültürleriyle ilgili en değerli katkıların bu coğrafyanın sakinleri tarafından değil de oryantalist diye suçladığımız gelenekten gelmesi bir ironi galiba. Bir edebi yöntem olarak oryantalizm elbette var, örneğin Pierre Loti gibi. Ama eğer bahsettiğimiz “self oryantalizm” yani kendi kendini oryantalistleştirme eleştirisi ise burada Orhan Pamuk’a haksızlık yapıyoruz. Üstelik şöylesi bir garip durum söz konusu: Eğer oryantalizm eleştirisi yapılacaksa bu mantıkla Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da pekâlâ oryantalist olduğunu söyleyebiliriz. Kitabımda bu konuyu tartışıyorum ve neden Orhan Pamuk’un oryantalist olarak değerlendirilmesinin yanlış olacağını açıklamaya çalışıyorum. Bu konuda tartışmaktan kaçındığımız asıl konu şu: Türkler, Ruslar, Çinliler ve İranlılar gibi sonradan Batılılaşmış, daha doğru bir ifadeyle geç-modernleşme deneyimi yaşamış imparatorluk bakiyesi toplumlarında Batılılaşmış aydınlar hep bir suçluluk duygusuyla ve bilinciyle yaşamaya mahkûm edildiler. Kendi toplumlarıyla olan “kopukluk” onların her daim hem devlet hem de toplum katında suçlanmalarına, itilip kakılmalarına neden oluyor. Burada “halktan kopuk” olmanın entelektüeller için gerekli bir durum olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. İkincisi de modernleşmiş her bireyin kendi toplumuna dışarıdan bakmasının kaçınılmaz olduğunu bir türlü kavrayamıyoruz. Yani bu anlamda sadece Orhan Pamuk değil, bu soruyu soran siz, bu soruya yanıt veren ben ve belki de pek farkında değiller ama Orhan Pamuk’u oryantalistlikle itham edenler de birazcık oryantalist. Bundan kaçmanın imkânı yok gibi. Gelenek adına eleştiri yapanlar da “geleneğin” bugün için artık modern bir kurgu olduğunu unutuyorlar ve buradaki paradoksu pek kimse fark etmiyor.

Burada önemli olan oryantalizmin, daha doğrusu dışarıdan bakma zorunluluğunun, başkalarını anlamada tahrif etmeye dönüşüp dönüşmediğini tespit edebilmek. Orhan Pamuk’a oryantalizm eleştirisini getirenlerin daha çok özsel bir tutumdan yola çıkıyor olmalarına rağmen yazarın kitapları okunduğunda onun özsel kimlik tanımlarını reddettiğini ve tam tersine bu konudaki konumları sorguladığını görürüz. Bütün romanlarında hangi tarihi dönem ya da kültüre ait olursa olsun “bütün insanların birbirine az çok benzediği” önermesi Orhan Pamuk’un çıkış noktasını oluşturuyor. Bu yüzden Orhan Pamuk’a yöneltilen bu eleştirileri doğru bulmuyorum. Ancak bir de bunun dışında oryantalizmi siyasi suçlama olarak kullanan bir kesim daha var ki üzerine ayrıca düşünülmesi gerekiyor. Pamuk’un şu veya bu siyasi tutumuna kızanlar “intihal” ve “oryantalizm” kavramlarını çok fazla kullanıyorlar. İntihal kavramının bu kadar çok kullanılması açıkçası postmodern edebiyat konusundaki cahillikle ilişkili.

Ayrıca siyasi ve kişisel kızgınlıklar da burada rol oynuyor herhalde?
Evet, ikinci nokta da bu. İşin asıl kötü tarafı Orhan Pamuk bu konularda o kadar kötü, yüzeysel, hadi açıkça söyleyelim ahmakça eleştiriliyor ki Orhan Pamuk’u adamakıllı eleştirebilecek olanlar bunları yapanlarla aynı safa düşmemek için eleştirilerinden imtina ediyorlar. Bu da şu anlama geliyor maalesef: Orhan Pamuk edebi başarısının gücü ve karşıtlarının aptallığından ötürü bir dokunulmazlık kazanıyor ve belki de bu durum ona yönelik tutarlı bir eleştiri yapılmasının önüne geçiyor. Orhan Pamuk siyasi duruşundan ötürü eleştirilirken edebi değeri inkâr ediliyor ki daha da büyük bir yanlış. Yazarları büyük yapan asıl olarak kitaplarıdır. Yazdıklarıdır. Çok sevdiğim yazarların çoğunun biyografileri beni hayal kırıklıklarına uğratacak hikâyelerle dolu. Bu da son derece normal, çünkü onların da bizler gibi olduğunu, zaafları olabileceğini, kısaca insan olduklarını unutuyoruz. Yazar denilince biraz mehdi biraz peygambervari ya da siyasal kahramanlar görmek istiyoruz ve bu bizi beklentilere sokuyor. Örneğin Dostoyevski çok iyi bir yazar ama hayatı gelgitlerle dolu. Kumar bağımlısı, borçlarını bile ödemeden kaçan, en yakınındaki insanları amiyane tabirle defalarca kazıklamış biri. Siyasal davalarında arkadaşlarına sırt çeviriyor, radikal fikirlerine rağmen yaşlandıkça neredeyse muhafazakârlaşarak gerici Rus Çarlığını savunur pozisyona geliyor. Ne yani, şimdi Dostoyevski hakkındaki bu bilgileri biyografisinde okudum diye onun kitaplarını bir kenara mı atacağım? Bunu yaparsam bana birçok kişi gülüp geçer. Ama neden aynı şeyleri Orhan Pamuk için söyleyemiyoruz? Bunun tek bir nedeni var. Dostoyevski’yi değerlendirmek için ölümünden çokça zaman geçtiği için onun biyografisini ve edebi kişiliğini daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirebiliyoruz. 50 yıl sonra Orhan Pamuk’la ilgili bu tartışmaların hepsi bitecek. Sel gidecek kum kalacak. Kanaatim şu ki, 50 yıl sonra bu ülke başka büyük yazarlar da çıkaracak; ama Orhan Pamuk’un kitapları okunmaya ve sevilmeye devam edecek. Tıpkı Tanpınar ya da Atay gibi. Çünkü iyi edebiyatın gerçek objektif eleştirmeni zamandır. Ve ben Orhan Pamuk’un zamanaşımına uğramayacak birkaç edebiyatçıdan biri olarak görüyorum. Bu konuda Nobel zannedildiği kadar önemli bir kıstas değil. Örneğin Nobel edebiyat ödülü almış olan Harry Martinson, Eyvind Johnson, Toni Morrison, Claude Simon gibi bir dizi edebiyatçıdan pek bir şey geriye kalmadı bugün ama bu ödülü alamamış Vladimir Nabokov, Marcel Proust, Franz Kafka gibi yazarlar ya da Nobel alan alan Elias Canetti, William Golding, G. G. Marquez ya da Orhan Pamuk gibi yazarlar hep zamanaşımını delip geçecekler. Bu tartışmaya biraz böyle bakmak gerekiyor.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Orhan Pamuk Edebiyatında Tarih ve Kimlik Söylemi – Zafer Doğan
İthaki Yayınları