Aydın Hız

Okuduğu şövalye kitaplarından esinlenerek yaşının ilerlemiş olmasına aldırmadan dünyadaki kötülüklerle mücadele etmek amacıyla yola çıkan bir şövalyenin maceralarını anlatır Don Quijote romanı. Mizahi olmanın ötesinde, topluma ve yazıldığı döneme güçlü bir ironiyle getirdiği eleştiri, kahramanıyla aynı adı taşıyan romanı önemli klasikler arasına yerleştirmiştir. Don Quijote, sıra dışı bir karakterdir. Gezgin şövalyeliğe dair okuduğu romansların etkisi ona geniş bir hayal gücü verirken, gerçekliğin uzağına düşen bir hayatın da kahramanı yapar onu. Kurgularla oluşturduğu bu dünyayı kendi zihninde ve algılarında tutarlı bir hale getirerek, dışarıda yaşanan gerçek dünyada sürdürmeye çalışır. Don Quijote romanında, şövalyeliğe ait hayalî dünya ile gerçek dünya arasındaki çatışmalarla beslenen mizahi bir trajediyi okuruz bir bakıma. Fakat bu trajedinin neyi anlattığı hususu, belki edebiyat tarihinin en tartışılan, farklı açılımlara kapı aralayan geniş bir okuma ve yorumlama imkânını oluşturmuştur. Sanırım Cervantes’in edebî başarısı da burada saklı.


Don Quijote
Miguel de Cervantes
Çevirmenler: Roza Hakmen
Ahmet Güntan
Yapı Kredi Yayınları

Bir roman kahramanının ötesinde, şiirden resme ve karikatürden müziğe kadar sanatın birbirinden farklı alanlarında işlenen karakterdir Don Quijote. Cervantes’in oluşturduğu bu karakter, yazılmasının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen canlılığını korumaya devam ediyor. Gece gündüz okuduğu şövalye kitaplarının romans havasından o kadar etkilenir ki Don Quijote, bir gün kafasında eski bir berber tası, şövalye kıyafeti olarak giydiği paslı bir zırh, elinde sahte bir mızrakla, zayıf ve cılız atı Rocinante’ye binerek yola çıkar. Yanında ise silahtarı Sancho Panza vardır. Kurnazlık ve saflığı kendi kişiliğinde birleştirmiş, folklorik bir karakter olan Sancho Panza, eşeğiyle efendisini takip eder. Fakat bu karikatür görüntünün ötesinde, Don Quijote’nin yola çıkmasının bir nedeni, gerçekleştirmek istediği bir ideali vardır. Artık kitaplarda kalmış gezici şövalyeliği yeniden canlandırarak dünyadaki kötülüklerle mücadeleye girişmek, yardıma muhtaç kimselere yardım etmek, kurtarılması gerekenleri kurtarmak…

Dışarıdaki hayatı hayalindeki dünyaya benzetme çabası, Cervantes’in kurgusuna, zengin bir mizah imkânı sunar. Okuduğu kitaplarda şövalyelerin maceralarını adadığı bir prenses olmalıdır her şeyden önce. Hiç görmediği bir köylü kızını zihninde süslediği güzelliklerle prensese dönüştürür hayalinde. Yolculuk sırasında uğradığı hanı şato olarak görür, kötücül devler olduğunu söylediği yel değirmenlerine karşı savaşır, şarap fıçılarını deler kavga sırasında. Yediği dayakları büyüye yorar. İdealinden vazgeçmeden dolaşır durur İspanya’nın her tarafında. Ondaki tuhaflığı fark edenlerden bir kısmı alay etmek ve eğlenmek için onun kurguladığı dünyaya uygun bir biçimde davranırlar.

Hakkında onca yazı yazılan bu roman, her dönemde ilgi gören düşünme biçimlerine göre yeniden yorumlanmış, üzerinden geçen zamanla beraber anlam zenginliği çoğalmıştır. Jale Parla, on sekizinci yüzyılda aklın ve gerçekçiliğin övgüsü olarak baş tacı edildiğini, on dokuzuncu yüzyılda romantizmin etkisi ile tam tersi bir yaklaşımla değerlendirildiğini, yirminci yüzyılda ise varoluşçuluğun okuma biçimiyle incelendiğini belirtir. İdealizmden materyalizme, felsefi okumalardan politik yaklaşımlara kadar edebiyat tarihinde eşine az rastlanır bir okuma zenginliğiyle ele alındığı görülmektedir.

Ernest Hemingway “Çok komik kitap yazmak için önce büyük eziyet çekmek gerekir.” der dostuna yazdığı bir mektupta. Farklı kültürler ve dönemlerde de etkisi devam eden Don Quijote’nin mizah ve ironideki başarısı belki de, Hemingway’in sözünde aranmalı. Cervantes’in yaşamındaki trajedi, hayatı anlamlandırmasında ona geniş bir kapı aralamıştır şüphesiz. O, Madrid yakınlarında gezgin bir eczacılık yapan bir babanın yedi çocuğundan biri olarak dünyaya gelir. Gençliğinde bir kavgadan dolayı İspanya’dan ayrılıp İtalya’ya gider. Papa V. Pius’un önderliğinde, Avrupa’da yürütülen kamuoyundan etkilenerek Osmanlılara karşı düzenlenen Haçlı ordusuna katılır. İnebahtı Deniz Savaşı’nda yaralanır; sol elini kaybeder ve göğsünde savaş izlerini taşır. Bir hayal kırıklığı ile İspanya’ya dönerken, Cezayir açıklarında Türk korsanlarının eline düşer ve köle olarak Kuzey Afrika’ya götürülür. Beş yıllık esir hayatının ardından fidye ile serbest kalır ve İspanya’ya döner. Devlet erkânından ilgi göremediğinden inzivaya çekilir, edebiyata yönelir. İlk zamanlar başarısız bir kaç tiyatro ve öykü yazar. Ekonomik sıkıntılar yaşar ve kendi ülkesinde hapse düşer. Don Quijote romanı, Cervantes’in yaşadığı ağır travmalardan, onun kişiliğinde oluşturduğu acılardan süzülerek gelir adeta.

İki ciltten oluşan Don Quijote romanının ilk cildini 1605 yılında kaleme alır Cervantes. Okurdan hayli ilgi görmesine rağmen yazarına ekonomik anlamda önemli bir katkı sağlamaz. Fakat birinci cildinin sonunda evine dönen Don Quijote’nin maceralarını merak edenlerin sayısı artınca, başkaları tarafından devam romanları yazılır. İlk cildinin yayınlanmasının üzerinden on yıl geçmesinin ardından 1615 yılında Cervantes, ikinci cildi kaleme alır. Birinci ciltteki maceralarına devam ederken Don Quijote, ikinci ciltte dikkati çeken önemli bir ayrıntı ise söylemlerindeki bilgeliğin artmasıdır. Bu tespit romanın farklı bölümlerinde, Don Quijote ile konuşan kimseler tarafından da dile getirilir. “‘İşin ilginç yanı,’ dedi rahip, ‘bu zavallı asilzade, deliliği ile ilgili konularda söylediği saçmalıkların haricinde, başka konulardan söz edecek olursanız, son derece mantıklı konuşur ve her konuda berrak, duru bir anlayışı olduğunu görürsünüz. Şövalyelikten söz edilmediği sürece, kendisiyle konuşup da çok akıllı demeyecek kimse yoktur.’” (s.266-267) “Kendisini dinleyenler, görünürde zeki, her konuda bilgili konuşan adamın, lanet olası şövalyelik konusuna gelince aklını tamamen kaybettiğini görüp tekrar acımışlardı.” (s.335)

Don Quijote karakterinin belirginleşmesinde büyük rol oynayan şövalyelik dışındaki her konuda oldukça bilgili ve sağduyulu tavırları, şövalyeliğe gelince alt üst olur bir anda. Gerçeklik algısı değişir, bütün olaylara onun penceresinden bakmaya başlar. İçine düştüğü çelişkileri, uyumsuzluğu da devler ve canavarlarla açıklar; kendisine veya karşısındaki kimselere büyü yapıldığını iddia eder.

Bir insanı saplantıya sokan davranışın altında nasıl bir kabulleniş ve inanç vardır? Kuşatılmış dünyaya karşı meydan okuyan insan kimdir? Nedir bu insan? Daha doğrusu Don Quijote’nin kötülüklere karşı savaşmak amacıyla gezici şövalyeliğe kalkışması idealistlik ile açıklanabilir mi? Yoksa Ortaçağ şövalyeliğine dair okuduğu romansların etkisiyle bir saplantı mıdır onun davranışları? Sanırım ikisiyle beraber açıklanabilecek bu durum, basit bir analizden uzak durmayı gerektirir. İdeallerine sıkıca bağlı hangi kimse, içinde yaşadığı koşullara bir meydan okumadan varoluşunu gerçekleştirebilir? Bir yanılsama kabul edilse bile insanın sadakatiyle açıklanabilecek, uğrunda çaba ortaya koyabileceği bir idealinin olmasının anlamıdır Don Quijote’yi önemli kılan. Kahramanını, kendi gerçekliğinin özgürlüğünü yaşamakla, dayatılan gerçekliliğin esiri olmak arasındaki çizgide dolaştırırken Cervantes, okurunu da bu anlamlı ve derin tartışmanın içine çeker.

Don Quijote romanında, yazıldığı dönemin özellikleri de görülür. Siyasi meseleleri, sosyal algıları, kültürel ve folklorik davranışları yansıtan yazar, Ortaçağ’la Yeniçağ’ın da karşılaştırmasını yapar. “Altın çağ” göndermesi, büyük ideallerin kaybolduğu düşüncesi ile anlatılırken, bazen de kalem ile kılıcı temsil ettikleri sembollerin üzerinden tartıştırır. Kalemle Rönesans’a ve Yeniçağ’a gönderme yapılırken, kılıcın ondan daha üstün olduğunu anlattığı uzun söylevlerinde Don Quijote, Ortaçağ’ın değerlerine olan sadakatini ifade eder bir bakıma. (s.333)

Don Quijote, kurgusu bakımından da modern romanın babası sayılmıştır. Üst kurmacayı Endülüslü Seyyid Hamid Badincani’nin el yazması üzerine inşa ederken, alt metinde Cervantes, üçüncü tekil şahıs dilini kullanır. Zaman zaman kendi kişisel hayatına göndermeler de yapar. İkinci ciltte yeniden maceralara atılan Don Quijote, on yıl önce yazılmış olan ilk cildi okumuş kimselerle konuşur. Romanın devamı olarak yazılmış sahte nüshalarla karşılaşır. Bazı kahramanların yaşamlarına ait yeni bilgileri aktarır. Cervantes bütün bunları okurda herhangi bir zihin karışıklığına neden olmadan anlatıda bir zenginlik yakalayarak başarır. Don Quijote maceralarının önemli bir kısmı kırsalda geçer. Yazarın doğa tasvirlerindeki akıcılığı, betimlemedeki yetkinliği ve büyüleyici dili romanın kalıcılığında da hayli önemli bir faktördür. Bir tıkanma duygusu oluşturmadan, kelimelerle okuru boğmadan akıp giden tasvirlerin doğallığı Don Quijote romanının olumlu özelliklerinden biridir.

Deliliğin ve bilgeliğin sınırlarında gezip dolaşan Don Quijote’nin şövalyeliğe dair maceraları, ikinci cildin sonunda kendi yatağında ölümüyle sona erer. Tutkularını ve serüvenlerini, sanrıları ile gerçek davranışları arasındaki çelişkilerinden beslediği ironiyle anlatan Don Quijote romanı, edebiyat tarihinin ölümsüz eserlerinden biri olmuştur şüphesiz. 

Arka Kapak dergisi 23. sayı