Tuğçe İnceoğlu

“En önemli şey ilk paragraftır. İlk paragraf için aylarımı harcamışımdır. Bir kez istediğimi elde ettim mi, gerisi arkadan gelir.” Kendi çalışma tarzını bu şekilde özetliyordu Nobelli yazar Gabriel Garcia Marquez.

6 Mart 1927’de Kolombiya’nın küçük bir kasabasında doğdu. Yoksul bir ailenin oğlu olan Marquez küçük yaşlardayken ebeveynleri bir başka kente taşınmış, onu anneannesi ve dedesi büyütmüştü. Çevresinden saygı gören entelektüel bir asker olan dedesi ve özellikle kendisine çocukluk yıllarında unutulmaz hikâyeler anlatan ninesi, Gabo’nun hayatını şekillendirmesinde önemli rol oynamıştır. Bogota’daki Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde ve Cartagena Üniversitesi’nde hukuk ve gazetecilik öğrenimi gördü. 1948’de gazeteciliğe başladı; bir yandan da yerel gazetelerde yerel muhabirlik yaparken en çok Virgina Woolf ve William Faulkner’ın etkisi altında kaldığı söylense de onu en çok etkileyen Kafka’nın Dönüşüm’üdür.

Marquez otuz bir yaşındayken gençlik aşkı Mercedes’le evlendi, kısa bir süre sonra da Mexico şehrine yerleştiler. Ardından da ilk romanı yayınlandı. Marquez öykü yazmaya ise 1940’ların sonlarında başladı. Marquez, Latin Amerika edebiyatında büyülü gerçekçilik olarak anılan akımın önde gelen adlarındandı. Bir eleştirmenin, “Yüzyıllık Yalnızlık’ı ne kadar zamanda yazdınız?” sorusunu, “Tüm yaşamım boyunca,” diye cevaplamıştı. Düşsel Macondo köyünün ve köyü kuran Buendia ailesinin geçmişini anlatan bu yapıt, yalnızca bir Kolombiya tarihi değil, insan yaşantısı üzerine bir mitos ve bir efsanedir. İşte bu olağanüstü eser ona 1982’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.

Yazarın nam salmış romanları Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi de dâhil olmak üzere on romanı, yedi öykü kitabı ve Anlatmak için Yaşamak isimli söyleşi kitabı Türkçeye çevrilmiştir. 

Arka Kapak dergisi 29. sayı